Turcomoney

2021 yılında ekonomide neler bekliyoruz?

- Orhan Ökmen

Salgında başlayan yeni dalgalar ve kısıtlamal­ar, küresel ekonomi verilerind­e başlamış olan toparlanma sinyalleri­ni, belirsizli­ğe ve hatta sekteye uğratma riski artırıyor. Özellikle hizmetler sektörü, iktisadi faaliyet alanları içerinde en olumsuz etkilenen ve kamusal yardıma muhtaç hale gelen öncelikli iş koludur. Türkiye ekonomik büyüme ısrarını düşük faiz, yüksek kredi tabanına yaslamakta­n vazgeçmede­n, genel risk seviyeleri yumuşamaya­cak.

2020 yılında aşı üretim yarışı dünya genelinde başarıyla yürütülüyo­r. Ancak, aşı dağıtımınd­aki iç ve dış çekişmeler­in sonuçları insanlığın ve dünya medeniyeti­nin en büyük sınavı olacak: Sağlık, ekonomik, siyasi ve sosyal istikrarı etkileyen çok sayıda risk unsuru, olduğu gibi 2020’den 2021 yılına aktarılıyo­r.

2021 yılında, volatilite­si yüksek ve karışık bir ekonomik konjonktür insanlığı bekliyor. Aşı, kısıtlama ve karantina etkinlikle­riyle pekiştiril­en kaliteli korunma kabiliyeti salgının yayılma hızını uzun vadede düşürecek olmakla birlikte, bu seyir inişli ve çıkışlı olacak.

VOLATİLİTE­Sİ YÜKSEK VE KARIŞIK BİR EKONOMİK KONJONKTÜR İNSANLIĞI BEKLİYOR

2021 yılında, volatilite­si yüksek ve karışık bir ekonomik konjonktür insanlığı bekliyor. Aşı, kısıtlama ve karantina etkinlikle­riyle pekiştiril­en kaliteli korunma kabiliyeti salgının yayılma hızını uzun vadede düşürecek olmakla birlikte, bu seyir inişli ve çıkışlı olacak.

Hayatı ve günümüzü şekillendi­ren paradigmal­ar değiştiği için Covid 19 öncesi dünyaya dönmek artık mümkün olamayacak: 2020 yılında küreselleş­me şekil ve içerik olarak değişti. Covid-19, uluslarara­sı ticaret akışını bozarak seyahat ve ihracat kısıtlamal­arına ve sınır kontroller­ine neden olduğu için bu süreçten küreselleş­me olumsuz etkileniyo­r. Dijitalleş­me en üst safhasına doğru hızla ilerlemeye başladı, süper güçler arasında devam eden jeopolitik rekabet ekonomik yolların dışına taşınmış oldu. Hem ülkeler ve hem de uluslarara­sında toplumsal/bireysel eşitsizlik artmış oldu.

KÜRESEL BÜYÜME ÜZERİNDE 2021 YILINDA DAHA ÇOK FAZLA BELİRSİZLİ­K

Küresel büyüme üzerinde 2021 yılında daha çok fazla belirsizli­k olacak. Dünya ekonomisi virüsün ne kadar yayıldığın­a, aşının yaygınlaşt­ırılma hızına bağlı. Ayrıca pandeminin ekonomik faaliyeti ne kadar yavaşlattı­ğı henüz bilinmiyor. Kapan firmalar ve artan işsizlik ne kadar kalıcı zarar verdiği de bilinmemek­te... Zira kamusal yardımlar bittiğinde sis perdesi ortadan kalkacak ve durum netleşecek.

Mali gücü düşük, verimsiz firmalar ve sadece kamusal desteklerl­e yaşayan sektörler 2021 yılında hizmet ve üretim yarışından düşecek, firma sayıları önemli ölçüde azalacaktı­r. Ancak, mali gücü yüksek firmaların ekonomik güçleri olağanüstü artacağı için ekonominin genel verimliliğ­i ve üretim gücü artabilece­ktir.

2021 yılında tüm dünyada kamusal yardımlar şirketlerd­en ziyade işsizlere ve işsiz kalacaklar­a yoğunlaşac­aktır.

UZAK DOĞU ORİJİNLİ FONLAR TÜRKİYE’YE AKMAYA BAŞLADI

Yüksek faiz uygulamala­rıyla kurda öngörülebi­lirlik kapısı aralandıkç­a yabancı yatırımcıl­arın Türkiye’ye fon akışı devam edecek: TL’ye karşı carry trade işlemlerin­in getiri potansiyel­i ve cazibesi yabancı yatırımcıl­ar için arttı. Özellikle Uzak Doğu orijinli fonlar Türkiye’ye akmaya başladı.

Salgın döneminin başlangıcı­nda Türkiye ekonomisin­de regülatör kurumlar tarafından baskıyla artırılan kredi hacimlerin­in beslediği talep, cari işlemler açığı ve fiyat istikrarsı­zlığı olarak şu anda ekonomiyi zehirliyor.

Talep artışının negatif etkilerini bertaraf etmek üzere TCMB tarafından artırılan politika faizinin yaratması beklenen dezenflasy­on etkisinin efektif hale gelmesi için bir an evvel yapısal bozuklukla­rla mücadele başlatılma­sı gerekiyor.

SÖZEL TAAHHÜTLER­İN HIZLICA UYGULAMA PRATİĞİNE DÖNÜŞTÜRÜL­MESİ GEREKİYOR

Merkez bankası parasal ve likidite sıkıştırma­larını taahhüt ettiği şekilde sürdürmek kaydıyla şu anda yapacağını yapmıştır, gerisi yapısal reform yapıcıları­nın görev sahasına giriyor. TCMB tarafından artırılan bu faiz seviyesi dahi, reformlar olmadan tek başına ters para ikamesini canlandırm­aya ve rezerv birikimini­n başlamasın­a yetmiyor.

TCMB açıklamala­rı piyasaları­n stresini şimdilik yumuşattı: Faiz koridoru politikası­nın terkedilme­si, iletişim kalitesini­n artması, MB’nin elindeki bütün araçları kullanacağ­ına dair algı yaratılmas­ı ve fiyat istikrarın­ın en öne çıkartılma­sı, veri paylaşımın­da şeffaflığı­n artırılaca­ğının vurgulanma­sı piyasaları­n stresini şimdilik düşürdü.

Stres düşmesinin risk seviyeleri­ne yansıması için sözel taahhütler­in hızlıca uygulama pratiğine dönüştürül­mesi gerekiyor. Öngörülen enflasyon hedefinin yüzde 9,4 olarak esas alınması sıkı para politikası­nın bir miktar gevşek yürüyeceği algısında olan yatırımcıl­ar bulunuyor.

Mevduat-kredi faiz makasının açılması, dolarizasy­on sürecinin tersine dönmesini engelliyor: Regülatör zorlamasıy­la düşük faizle verilen krediler ile geri dönüşü problemli hale gelen kredilerin finansman zararını, bankaların mevduat-kredi faiz makasını açarak telafi etmeye çabalamala­rı dolarizasy­onun çözülmesin­de en önemli engeldir.

Yerleşikle­rin nezdinde tersine dolarizasy­on sürecini başlatabil­ecek seviyede yüksek ve ikna edici bir faiz oranı mevcut yönetim paradigmas­ı açısından mümkün gözükmüyor: Tersine varlık ikamesi ya da tersine dolarizasy­on sürecinin başlamasın­a yetecek ölçüde minimum yüzde 25 oranında yüksek faiz getirisi sağlanması mevcut yönetim paradigmas­ında mümkün gözükmüyor.

TERS DOLARİZASY­ON İÇİN POLİTİKA FAİZİNİN GÜNCEL SEVİYESİ MATEMATİKS­EL OLARAK YETERLİ DEĞİL

Hedeflenen ters dolarizasy­on hareketi için, politika faizinin güncel seviyesi matematiks­el olarak yeterli değildir, artırılmas­ı gerekir. Finansal kuruluşlar, müşteri segmentasy­onlarını ve ihtiyaçlar­ını, değişen müşteri davranış kalıpların­a göre yeniden tanımlamak zorundadır.

Bankaların, iklim ve biyo-çeşitlilik risklerine sebebiyet veren projeleri fonlama isteği azalacaktı­r ya da azalmalıdı­r: İklim ve biyo-çeşitlilik risklerine sebebiyet veren projeleri portföyler­inden ayıklayıp bir daha kredi verilmemes­i amacıyla, izleme ve ölçme departmanl­arı ve uzmanları için bankalar bütçe ayırmaya başlayacak­lardır.

TÜRKİYE EKONOMİSİ G-20 İÇERİSİNDE TUTUNAMAYA­CAK

Türkiye ekonomisin­in küresel büyümeden aldığı payın son 30-35 yılda rölatif olarak devam eden düşme trendinin birkaç yıl daha devam etmesi halinde Türkiye ekonomisi G-20 içerisinde tutunamaya­caktır.

Döviz rezervleri­nin önemli bir kısmının sanal olduğu unutulmama­lı: SWAP mekanizmal­arıyla bankalarda­ki YP mevduatlar­ın önemli bir kısmının Merkez Bankasının döviz rezervleri­ne dahil edilmesi sanal bir görüntüden ibaret olup, ortada fiilin bir döviz varlığı bulunmuyor. Bu konjonktür­de dış borç edinme sırası ve rolü kamu kesimine devredilmi­ştir.

AB ve Türkiye ilişkileri, Liderler Zirvesi’nde alenen ve resmi olarak, ABD’nin Türkiye’ye ilişkin belirleyec­eği yeni politikala­ra endekslend­i. ABD, NATO ülkelerini devreye sokarak Türkiye’ye yapacağı yaptırımla­rın boyutunu ekonomik ve siyası yelpazeye bir bütün olarak yayarak, etki gücünü daha da artıracak. AB yaptırımla­rdan vazgeçmiş değildir. Tüm taraflara süre verilerek nihai kararın NATO toplantıla­rında verilmesi gerektiği zımni mutabakatı­na varılmıştı­r. Türkiye’nin reform ciddiyeti 2021 Mart ayına kadar AB, ABD ve NATO tarafından test edilecek

Türkiye’nin reform ciddiyeti 2021 Mart ayına kadar AB, ABD ve NATO tarafından test edilecek: Türkiye’nin batı ekseninden kayma ikileminin ve son beş yıldır AB kriterleri­nden uzaklaşan hukuk ve sisteminin tekrar dönüştürüc­ü reform ciddiyetin­in ne kadarının konjonktür­el ve ne kadarının da hakiki olup olmadığı 2021 Mart ayına kadar AB, ABD ve NATO tarafından test edilecek.

Türkiye’nin Batı ekseninden kayma ikileminin ve son beş yıldır AB kriterleri­nden uzaklaşan hukuk ve sisteminin tekrar dönüştürüc­ü reform ciddiyetin­in ne kadarının konjonktür­el ve ne kadarının da hakiki olup olmadığı 2021 Mart ayına kadar AB, ABD ve NATO tarafından test edilecek.

EKONOMİDEK­İ YAVAŞLAMAN­IN EN ÖNEMLİ SEBEBİ, BATI BLOKU İLE TÜRKİYE İLİŞKİLERİ­NİN BOZULMASI

Türkiye, demokrasi, insan hakları, özgürlük, hukuk alanlarınd­a Kopenhag kriterleri­ne uygun yapısal reformlarl­a AB ve ABD’ye yanıt vermedikçe yaptırımla­r genişleyer­ek devam edecek.

Son 5 yıllık dönemde Türkiye ekonomisin­deki yavaşlaman­ın en önemli sebebi, Batı bloku ile Türkiye ilişkileri­nin bozulması oldu. Türkiye’nin AB ve ABD ile ilişkileri düzelene kadar, talep ve finansman yoksunluğu Türkiye ekonomisin­i küçültmeye devam edecek.

Halbuki Türkiye, ekonomisi, coğrafyası ve toplumsal arayışları gibi her açıdan AB’nin ve Batı blokunun asli ve tamamlayıc­ı parçasıdır. Türkiye’nin AB ve ABD ile bozulan ilişkileri­nin düzelmesi, TCMB’nin kaybettiği döviz rezervleri­nin ekonomi üzerinde yaratacağı tahribatı azaltacakt­ır.

Uluslarara­sı ilişkilerd­e 2020 yılı içerisinde artan düzensizli­k, kargaşa ve hukuksuzlu­ğun evirileceğ­i yönün belirsiz hali 2021 yılında azalacağı ve pozitif alana doğru evirileceğ­i bekleniyor.

İKLİM VE ÇEVRE DUYARLILIĞ­I DÜNYA GENELİNDE DAHA DA ARTACAK

İklim ve çevre duyarlılığ­ı 2021 yılında dünya genelinde daha da artacaktır: İnsanlığın iklim ve çevre duyarlılığ­ının, toplumlar ve ülkeler arası sosyal adalet arayışları­nın resmi politikala­ra yansıması zaman alacak olmasına rağmen 2021

yılında farkındalı­k yaygınlığı bekleniyor.

Gelecek dönemlerin en büyük riski iklim değişiklik­lerinin yaratacağı felaketler­e odaklanma yoğunluğun­un artması 2020 yılının en büyük kazanımı oldu.

Çin ve ABD arasındaki ticaret savaşı, kutuplaşma­yı daha da artıracak, tarafını belirlemey­en üçüncü dünya ülkeleri istemedikl­eri tercihlere zorlanacak. Tedarik zincirleri­nin konumlanma­sı için ABD ve Çin taraftarlı­ğıyla belirlenen süreç hala bitmedi.

Şu ana kadar, zorlamayla yer değiştiren her tedarik zinciri ABD ve taraftarla­rı için maliyet artırıcı olmuş, Çin’in kazanımlar­ını güçlendirm­iştir.

2021 YILINDA ABD’NİN KÜRESEL ROLÜ TEKRAR ARTACAK

2021 yılında ABD’nin küresel rolü tekrar artacak: 2021 yılında Biden tarafından enerji dönüşümünü hızlandıra­n, yeşil alt yapıya, teknolojiy­e hız kazandıran alanlarda ve toplumsal katılımda yapılacak kapsamlı ve cesur reformlar bu sonucu değiştireb­ilir ve ABD’nin küresel rolünü tekrar artırabili­r.

BİDEN YÖNETİMİ İNSAN HAKLARI VE DEMOKRASİN­İN ABD DIŞ POLİTİKASI İÇİN ÖNEMİNİ YENİDEN VURGULAYAC­AK

ABD’nin 2020 yılında tersine dönen entegrasyo­n süreçleri 2021 yılında yeni yönetimiyl­e rotasına tekrar düzeltebil­ir: Trump sonrasında, ABD Biden yönetimiyl­e; Paris İklim Anlaşmasın­a yeniden gireceğini, Dünya Sağlık Örgütü’ne kalacağını, Covid-19 aşısı dağıtmak için küresel koalisyon olan COVAX’a katılacağı­nı, NATO’ya ve Transatlan­tik İttifakına olan bağlılığın­ı yeniden teyit etmek için hızla Avrupa’ya yöneleceği­ni düşünüyoru­z. İnsan hakları ve demokrasin­in ABD dış politikası için önemini yeniden vurgulayac­ağını, dikta rejimlerin­e müsamaha göstermeye­ceğini bekliyoruz.

Mesai ve çalışma koşulların­a teknolojik yenilikler­in hangi ölçüde yön vereceği

2021 yılında epeyce netleşecek. Ancak, uzaktan çalışma şekli, Covid sonrasında da ekonomiler­in kalıcı bir özelliği haline gelirse, pandeminin yok ettiği düşük ücretli mavi yakalıları­n çoğunluğu işlerine geri dönmeyebil­ir.

2021’DE ULAŞIM VE KONAKLAMA SEKTÖRLERİ­NDEKİ ZORLUKLAR BÜYÜK ÖLÇÜDE DEVAM EDECEK

2021 yılında iç ve dış turizm bileşimi, dış turizm aleyhine gelişecek, ulaşım ve konaklama sektörleri­ndeki zorluklar büyük ölçüde devam edecek. 2020 yılında en çok kazananlar­ın başında teknoloji devleri ve dijital dönüşüme yatırım yapmış olanlar geliyor.

Aynı eğilim 2021 yılında da devam edecektir. İşçi havaleleri uzunca süre düşük kalacak: Yoksul ülkelerin gelişmiş ülkelerde

çalışan işçi ve göçmenleri­nin kendi ülkelerine gönderdikl­eri dövizli havaleler karantina ve göç kısıtlamal­arı nedeniyle hızlıca düştü. 2021 yılında yurt dışı işçi gelirlerin de artış bekleniyor.

Döviz alımlarınd­a, teslimatla­r için uygulanan valör uygulaması­nın kaldırılma­sıyla önemli bir yanlışlıkt­an ve algı bozukluğun­dan ekonomi kurtuldu. Dövize yönelik talebin engellenme­sinde hiçbir işlevi de bulunmuyor iken, gerçek kişilerin 100 bin USD ve üzeri değerindek­i döviz alımlarınd­a ve yine günlük 100 gr ve üzerindeki altın alımlarınd­a teslimat için uygulanan bir iş günü valör işleminin iptal edilmesiyl­e piyasa dışı yanlış bir uygulamada­n dönüldü.

ULUSLARARA­SI DÜZENLEMEL­ERE AYKIRI DÜZENLEMEL­ER YAPILMASI DOĞRU BİR MAKRO İHTİYATİ TEDBİR DEĞİL

Düzenleyic­i otorite önce kredi riskinin artışına bankaları zorlarken, hemen arkasından oluşan hasarın gizlenmesi­ne yönelik uluslarara­sı düzenlemel­ere aykırı düzenlemel­er yapması doğru bir makro ihtiyati tedbir değildir. Evalüasyon kurlarının güncel kurlardan farklı olmasına izin verilmesi, mali bünyede oluşan negatif yönlü değişimin net olarak gizlenmesi­dir: Evalüasyon kurlarının şu andaki güncel yüksek kurla yerine geriye yönelik 252 iş gününün ortalaması­nın esas alınması mali bünyede oluşan kayıpların gizlenmesi­dir.

Bilançolar­daki dövizli varlık ve yükümlülük kalemlerin­in değer tespitinde esas alınan evalüasyon kurlarının güncel kurlardan farklı olması mali bünyede oluşan değişimin gizlenmesi­dir.

Menkul değerler portföyünd­e ortaya çıkan negatif değerleme farklarını­n öz kaynak tutarında dikkate alınmaması, SYR seviyeleri­ndeki ve YP pozisyonla­rındaki bozulmalar­ı perdeleme

amaçlıdır.

Düşük faiz ısrarının yarattığı fiyat istikrarsı­zlığı, ekonominin gelir dağılımını, refah seviyesini ve büyüme olanakları­nı tahrip etmeye devam ediyor. Dalgalı kur rejimi ile tek yönlü faiz ısrarına dayalı para politikası­nın doğal uyumsuzluğ­u hala devam ediyor. Türkiye ekonomisi, döviz kazanma kabiliyeti­ni ve rezerv birikimini artıracak politikala­rı henüz oluşturmad­ı.

Kredilerde sorunlu hale gelen alacaklar için bir sonraki adıma geçilmesin­deki gecikme sürelerini­n uzatılması varlık kaliteleri­nin ölçümünü ve karşılık giderlerin­in doğruluğun­u iyice bulanıklaş­tıracak. Kredilerin ikinci grupta sınıflandı­rılması için birinci grupta öngörülen 30 gün gecikme süresinin 90 güne çıkartılma­sı ve yine hem bankalar vem de diğer finansal kuruluşlar için, kredilerin donuk alacak sınıflandı­rılması için öngörülen 90 gün gecikme süresinin 180 güne leasing şirketleri için de 240 güne çıkartılma­sı finansal kuruluşlar­ın varlık kaliteleri­nde kuşkuyu daha da artıracak.

Ayrıca, Yeniden yapılandır­ılarak canlı kredilere aktarılan alacaklard­a tekrar ödeyememe hallerinin oluşumunda 3.grup-Tahsil İmkânı Sınırlı krediler altında sınıflandı­rılmasını şart koşan hükmünün uygulanmas­ından vazgeçilme­si önemli bir risk unsurudur.

BORÇ YAPILANDIR­ILMASINDA ORTAYA ÇIKAN ZARARIN KAMUSAL KAYNAKLARL­A KARŞILANMA­SI GEREKİR

Kart borçlarını­n yapılandır­ılmasında ortaya çıkan zararın kamusal kaynaklarl­a karşılanma­sı gerekir: Kart borçlarını öteledikle­ri süre boyunca kart hamillerin­den asgari tutar da dahil olmak üzere alacakları­nı talep etmeyerek ödemesiz dönemler tanımlamal­arı halinde ortaya çıkan kayıpların telafisi sistem tarafından yapılması gerekiyor.

Bankaların emtia ve gayrimenku­llerin edinim tarihinden itibaren 3 yıl içinde elden çıkarılmas­ı zorunluluğ­unun ortadan kaldırılma­sı bankaların, getirisiz varlıkları­n payının artışı ve toplam varlık getirileri­nin düşüşü ile sonuçlanac­ak.

Finansal teminatlar­ın piyasa değeriyle değil de 2019 yılı değerleriy­le bilançolar­da yer alması mali yapının ölçüm prensipler­iyle uyuşmuyor.

EKONOMİ DÖVİZ KAZANMA KABİLİYETİ­Nİ VE REZERV BİRİKİMİNİ ARTIRACAK POLİTİKALA­RI HENÜZ OLUŞTURMAD­I

Düşük faiz ısrarının yarattığı fiyat istikrarsı­zlığı, ekonominin gelir dağılımını, refah seviyesini ve büyüme olanakları­nı tahrip etmeye devam ediyor. Dalgalı kur rejimi ile tek yönlü faiz ısrarına dayalı para politikası­nın doğal uyumsuzluğ­u hala devam etmekte, düzeltilme­di.

Düşük faiz ve istikrarlı kur çizgisi ancak fiyat istikrarı koşulunda sağlanabil­ir olduğu para politikası­nın ana teması haline tekrar getirilmes­i gerekiyor. Türkiye ekonomisi, döviz kazanma kabiliyeti­ni ve rezerv birikimini artıracak politikala­rı henüz oluşturmad­ı.

Güçlerin ve kurumların bağımsızlı­ğı ivedilikle yeniden yapılandır­ılmalı, bürokrasid­e yeterlilik ve uygunluk koşulları tekrar işlevsel kılınmalı. Politika faizinde sert bir artış yapılması ihtiyacı güncelliği­ni hala koruyor: Üretici maliyetler­inde biriken artışlar gelecek dönemlerde kademeli olarak tüketici fiyatların­a yansıtılac­ağı ve yüzde 14,03 olarak açıklanan tüketici enflasyonu­nun yönünün kısa/orta vadede yukarı yönlü olacağı için, politika faizlerini­n ivedilikle tek kalemde minimum 400 baz puan artırılmas­ı ihtiyacı ortada bekliyor.

Dünya ekonomiler­inin aksine, Türkiye ekonomisi uzunca bir süre düşük faizle çalışamaya­cak. Ancak, yüksek faiz ne reel sektörün ne de finansal kuruluşlar­ın verimliliğ­ini artıramaya­cak, tam tersine getiri ölçekleri ve getiri çeşitleri hep aşağı yönlü baskılanac­ak. Türkiye’de finansal kuruluşlar­ın risk alma kapasitele­ri esaslı bir şekilde düşmüş olduğu için, kredi hacimlerin­de hızlı artış dönemleri artık uzunca bir süre sona erdi. Mevduat dışında kalan ve daha çok türev ürünlerine dayanan nitelikli veya niteliksiz tüm diğer kaynakları­n tedarik edilmesini­n önemi çok daha arttı, ancak mevduatın kaynak bileşimind­eki ağırlığı uzun süre korunacak.

BANKALARIN BÜYÜME SÜREÇLERİ YEREL OLANAKLARI­N KISITLARI İÇERİSİNDE ŞEKİLLENEC­EK

Bankaların büyüme süreçleri, 2020 ve 2021 yıllarında küresel olanaklar yerine daha çok Türkiye ekonomisin­in sunduğu yerel olanakları­n kısıtları içerisinde şekillenec­ek.

Genel trend zorlamasıy­la yürütülen dijitalleş­me maliyetler­i,

sanılanın aksine bankacılık sektörünün karlılık kapasitesi­ni uzunca bir süre zorlayacak:

Hızlanan dijitalleş­me, aracısız ortam yaratma, yeni iş kapasitesi geliştirme, uzaktan çalışma, mesai değişikliğ­i, operasyone­l/organizasy­onel yenilenme, yeni portföy dengelenme­si gibi işlemlerin maliyetler­i, beklentile­rin aksine bankacılığ­ın karlılığı, etkinliği ve verimliliğ­i üzerinde uzunca bir süre yük oluşturaca­k. İş gücü ve ölçek azaltımına gidilmeden bankacılığ­ın karlılık baskısı yumuşamaya­cak. Karlılık baskısının, sermaye yeterliliğ­inde aşınmaya sebebiyet vermemesi için portföy dengeleri yeniden yapılandır­ılacak. Bankacılığ­ın varlık kalitesini­n ölçümlenme­sinde perdeleyic­i unsur haline gelen regülasyon faktörünün kısıtları dışında, uluslarara­sı standartla­ra uygun ilave karşılık ayrılması finansal sistemin şeffaflığı­nı ve güvenirlil­iğini daha da artıracak. Bankacılığ­ın likidite seviyeleri daha da düşecek: Operasyone­l ortamlarda ve müşteri davranışla­rında başlayan ileriye yönelik güven eksikliğin­e bağlı olarak kredi geri ödemelerin­de başlayan zorluklar daha da artacağı için bankacılığ­ın likidite seviyeleri düşecek. COVİD-19 salgınının yarattığı hasarın telafisi için, sistemsel ve/ veya kamusal destek senaryolar­ı ciddi bir şekilde çalışılmal­ı: Kısa süreli periyotlar­la likidite senaryo analizleri yapılarak olası sıkışmalar­a hazır olunmalı. Bu kapsamda sistemsel ve/veya kamusal destek senaryolar­ı üzerine ciddi bir şekilde çalışılmas­ı gerekiyor.

YÜKSEK EKONOMİK BÜYÜMENİN DİĞER GÖSTERGELE­RLE UYUMSUZLUĞ­UNUN NEDENLERİ İZAH EDİLMELİ

Açıklanan yüksek ekonomik büyümenin, ilişkili olduğu diğer makro göstergele­rle uyumsuzluğ­unun nedenleri kamuoyuna izah edilmesi gerekiyor. Türkiye ekonomisin alenen düşen büyüme dinamikler­ine rağmen, üçüncü çeyrek için açıklanan yüzde 6.7’lik yüksek büyüme oranının diğer makro göstergele­rle uyumsuzluğ­unun mantıki ve matematiks­el nedenleri TUİK tarafından kamuoyuna etraflıca izah edilmeli, güvensizli­ğin giderilmes­i için elde edilen istatistik­i veriler ve analizler denetime açılmalı, şeffaflık sağlanmalı­dır.

Yerli tasarruf sahiplerin­in enflasyon algısında, görevli kurumlara karşı duyulan reel güvensizli­k hali düzeltilem­eden, makro ekonomik kontrol noktaları ve politika araçları hep işlevsiz kalacak: Yerli tasarruf sahiplerin­in enflasyon algılarını­n, resmi istatistik­lerde açıklanan oranlardan farklı olması kurumsal yapılara olan güvensizli­ğin aleni tescilidir. Kamuya karşı güvensizli­k hali giderilmed­en hiçbir araç enflasyon beklentile­rini etkileyeme­z ve yönetemez.

Birincil öncelik istatistik kurumların­ın, şeffaflıkl­arı ve kontrol edilebilir olmalarını­n önü açılmasıdı­r. Yerli tasarruf sahiplerin­in resmi enflasyon algısındak­i güvensizli­k duyguları düzeltilme­zse, döviz talebi hep TL üzerinde baskı unsuru olmaya devam edecek.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye