İYİLEŞTİREN MİMARİ
Pandemiyle birlikte binaların insan sağlığı üzerindeki etkileri çok daha geniş kitleler tarafından tartışılır hale geldi. Sonrasında ne olacağına dair fikirler birbiriyle yarışıyor. Son yılların teknoloji odaklı ekolojik yaşam trendleri doğal yaşamın esasları olarak yeniden tanımlanıyor. Bununla birlikte geçmişin iyi yaşam odaklı mimari akımları da bir kez daha inceleniyor. Dünya doğala dönme trendlerine bu kez daha ciddi şekilde göz kırparken biz de kendi coğrafyamızda yemyeşil, ılıman, ferah, doğal ve iyileştirici bir mimarinin peşine düşüyoruz.
Well Building Institute tarafından yapılan bir araştırma, doğayla insan arasındaki duvarları kaldırıp dışarıda olmanın avantajlarına sahip, ancak korunaklı bir mekân oluşturmanın; yaratıcı düşünmeyi ve konsantrasyonu belirgin derecede artırdığını söylüyor. Bunun anahtarı artık neredeyse hepimizin ezbere bildiği biyofili kelimesi. Çıkış noktası ise Michigan Üniversitesi’nden psikoloji profesörleri Rachel ve Stephen Kaplan’ın 1989 yılında geliştirdiği; kendilerinden sonraki pek çok araştırmacıya ilham veren Dikkat Restorasyonu Kuramı (Attention Restoration Theory/ ART). Buna göre yüksek konsantrasyon gerektiren bir işle uğraşırken beynin belli kısımlarına yoğun enerji uyguluyoruz. Bunun sürekli tekrarı aslında beyinde hasara sebep oluyor ve zihinsel halsizlik; beynin algılama seviyesinin düşmesi, kronik yorgunluk gibi hastalıklar olarak bize geri dönüyor. Dikkat Restorasyonu Kuramı, kişinin yaşam ve çalışma ortamının direkt ya da endirekt olarak doğaya ait referanslar barındırmasının dikkat düzeyini geri kazanmasına yardımcı olabileceğini söylüyor. Doğayla insan arasında kendiliğinden oluşan bağ, kişinin yoğun konsantrasyon altındayken dikkatini anlık olarak başka yönlere çekiyor ve beynin enerji baskısından belli aralıklarla kurtulmasına sebep oluyor. Beyin rahatlayınca kendini bir bakıma şarj edebiliyor ve algı, dikkat kabiliyeti yenileniyor. Kırsal alandan çıkıp şehirlere yığılan dünya nüfusunun doğadan giderek kopmasıyla küresel bir hastalık haline gelen kronik yorgunluk, stres, bunlara bağlı kalp hastalıkları ve bağışıklık sisteminin düşük olması gibi pandemi süresince sık sık duyduğumuz, virüsün kendisinden daha öldürücü tehlikeler, artık adına biyofili dediğimiz fenomeni yani doğayı iç mekâna taşıma eylemini mimari ve tasarımın temel taşlarından biri haline getirdi. Doğanın dikey bahçeler, cephesinden ağaçlar fışkıran gökdelenler şeklinde şehir hayatına; banyo dahil evin her odasına nüfuz edişi, son beş yıldır manşetlerden inmeyen biyofiliyi mimari, iç mimari, tasarım ve moda alanlarında önümüzdeki on yıllık süreçte de yükselecek en önemli değer olarak öne çıkarıyor.