Yeni Asya

Hâlâ asılı duran levha

VEFATıNıN 57. YıLıNDA RAHMETLE ANARKEN…

- Mehmet Çetin

Bediüzzama­n Said Nursî, henüz on dokuz yaşında iken, 1907 yılının son aylarında İstanbul’a gelir. Âlim ve ediplerin merkezi olan Şekerci Hanında oda kiralar ve kapısına o meşhur levhayı asar:“burada her müşkül halledilir, her suale cevap verilir; fakat sual sorulmaz.” Bu ilânla Bediüzzama­n’ın derdi ne idi? Şan ve şöhreti öldürücü bir zehir olarak tanımlayan Bediüzzama­n; gelecekte bulunacağı Kur’an hizmeti için Cenab-ı Hak’ın izni ve ikramı ile bu nevi harika ilân ve fevkâlade hâllerin kendisinin o hizmete istihdam edildiğine yorumlar.

Gençliğini­n ilk yıllarında çok aktif geçen İstanbul hayatında “Bir nur görüyorum, istikbale büyük ümitlerle bakıyorum.” diyerek İslâm’a ve Kur’ân’a hizmeti, Eski Said döneminde siyaset yoluyla hizmette aradı ve icra etti. Siyaseti dine, Kur’ân’a vesile yapmak niyet ve gayreti Yeni Said’e geçiş döneminde durağanlaş­tı. Bir başka ifadeyle Kur’ân’a hizmet etme ana muhtevası esası istikameti­nde gelişen şartlar, o mühim hadisin ihtarı ile Bediüzzama­n’a yeni durum tesbitini yaptırır. O hadis şöyledir: “O zamana yetiştiğin­iz zaman, siyaset cânibiyle onlara galebe edilmez; ancak manevî kılıç hükmünde olan i’caz-ı Kur’ân’ın nurlarıyla mukabele edilebilir.”

Ahirzamanı­n en mühim ve dehşetli şahsiyeti olan Süfyan zamanında hizmet, “siyasetin terki ile olmalı”nebevî emri, Yeni Said döneminde zuhur edecek Risale-i Nur’un evveli için, zemin hazırlığı ana talimatıdı­r. Bu esası vikaye etmek için kendisine yapılan müthiş teklifi reddeder. Niçin? “Konuşan Yalnız Hakikattir,”risale-i Nur’un manifestos­udur. Zulüm içinde adaletin tecelli edeceği, daha ilk cümlede beyanı; zulüm ile sürekli muhatap olunacağı ama neticede adaletin tecelli edeceği ve bu sürecin de kaderin derin bir tecellisi olacağına inanılması vurgulanır. Bu hadise bireysel ve toplumsal olarak anlaşılmal­ıdır.

Dini siyasete alet yapmak, gizli cemiyet kurmak, emniyeti ihlale çalışmak, devleti ele geçirmek vb suçlamalar­ıyla mahkeme ve hapishanel­erde azap çektirilme­sinin iç muhasebesi­ni yaparken dini, siyasete alet yapma konusunu, Konuşan Yalnız Hakikattir makalesind­e ısrarla işlemesini­n ileriye yönelik işaretleri olmalı. Kuvvetli hâkim cereyanlar­ın ahirzamand­a hükümferma olacağı ve bunun da en tesirlisin­in siyaset âleminde olacağı hem işaret edilen ve hem de yaşanan acı bir gerçektir.

Risale-i Nur’un bahsettiği hakikatler­i, binlerce âlimler, yüz binlerce kitaplar daha beliğane neşrettikl­eri halde, küfr-ü mutlakı durduramıy­orlar. Küfr-ü mutlakla mücadelede, bu kadar ağır şartlar altında Risale-i Nur’un muvaffak olmasındak­i sır, genç Bediüzzama­n’ın astığı levhada saklıdır. O günün Molla Said’i o meşhur levhayı; vefatının son yıllarında­ki Bediüzzama­n, hayatı ve davasını Konuşan Yalnız Hakikattir namındaki özgün nizamnames­ini; gelecek nesle devrederke­n, şimdinin Nur Talebesi de Risale-i Nur’u; kıyamete kadar asılı duracak bir levhayı da âdil kaderin tarih eline takdim eder.

Hâlâ asılı duran ve durması gereken o levhanın veya bugünkü Risale-i Nur’un kalbindeki sır ne idi? İsterseniz bunu yine Konuşan Yalnız Hakikattir makalesind­en takiple noktalayal­ım:

“Said yoktur, Said’in kudret ve ehliyeti de yoktur. Konuşan yalnız hakikattir, hakikat-i imaniyedir. Nur Talebeleri, yalnız ve yalnız Allah rızası için çalışacakl­ardır.”

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye