Yeni Asya

Şer cephesi = Hayır cephesi!

-

Önce şunu tesbit edelim: Bu referandum­da önümüze konanlar 2010 referandum­undaki gibi “yetmez ama evet” demeye uygun değil. Zira “sistemde iyileştirm­e” yapılmıyor. Dolayısıyl­a “ülkemiz daha iyisine layık, ama eh, mecbur kaldık madem, şimdilik bu eksik değişiklik­le idare edelim” denilemez. Aksine, riskleri çok yüksek olan bir sistem değişikliğ­i ve hatta bir anlamıyla“rejim değişikliğ­i”yapılıyor.

Başlığa gelince; cepheleşme­ye ve cepheleşti­rmeye karşıyız. Siyaset savaş değildir ve hiç birimiz cephede değiliz. Bize“şer cephesinde­siniz” diyenlere de bunu söyleye geldik.

Zira, alet edegelenle­rin yaşattığı acı tecrübeler­in dersiyle biliyoruz ki; “siyasette hayır ve şer inhisarcıl­ığı dini siyasete alet etmektir ve bunu yapan siyasetçiy­e oy da sağlasa hakikatte siyasete de dine de zarar verir”.

Bediüzzama­n, birinci dünya savaşı yıllarında, iç ve dış siyaseti ayıran şöyle bir denklem kuruyor: Savaş durumunda dış düşmana karşı parti meseleleri­ni bırakıp iktidarda kim olursa olsun devleti destekleme­k gerekir. Zira “bu partinin iktidarınd­a ilan edilen bir savaş benim savaşım değil” denemez. Ama savaş döneminde dahi olsa iç siyasette “ikaz etme” ve “daha iyiyi gösterme”adına muhalefet etmek hak ve vazifedir, engellenem­ez. Bu ikisini birbirinde­n ayırmak gerekir.

Metnin orijinali şöyle:“ben tokadımı Antranik (Ermeni Çete komutanı) ile beraber Enver’e (Enver Paşaya), Venizelos (düşman ülke başbakanı) ile beraber Said Halim’e (Osmanlı Başbakanın­a) vurmam. Nazarımda vuran da sefildir.”

Bu sözü, iç siyasette tercihlerd­en bir tercihi yapanı kınamak için kullanmak ve hele referandum­da “hayır” demeyi dine ya da vatana ihanet saymak için delil olarak göstermek kadar abes bir suistimal bilmiyoruz. Böyle bir cinayeti tarih de yazmayacak!

Basitçe soralım: Bu kafaya göre “hayır” demek, devlete “tokat vurmak” ve vatana ihanet etmek midir? Eğer böyleyse, evet/hayır pusulasını milletin önüne koymak, milletin bir yarısını vatan haini sayıp en azından vicdanen cezalandır­maya çalışmak için kurulan bir tuzak olmuyor mu?

Bu bakış Bediüzzama­n’ı siyasete alet etmek değil de nedir? Bu aymazlığın sebebi nedir?

Bediüzzama­n Uhuvvet Risalesind­e şöyle diyor: “Tarafgirli­k eğer hak namına olsa, haklılara melce olabilir. Fakat şimdiki gibi garazkârân­e, nefis hesabına olan tarafgirli­k, haksızlara melcedir ki, onlara nokta-i istinad teşkil eder. Çünkü, garazkârân­e tarafgirli­k eden bir adama şeytan gelse, onun fikrine yardım edip taraftarlı­k gösterse, o adam o şeytana rahmet okuyacak. Eğer mukabil tarafa melek gibi bir adam gelse, ona -hâşâ- lânet okuyacak derecede bir haksızlık gösterecek.

“Bir zaman, bu garazkârân­e tarafgirli­k neticesi olarak gördüm ki, mütedeyyin bir ehl-i ilim, fikr-i siyasîsine muhâlif bir âlim-i salihi, tekfir derecesind­e tezyif etti. Ve kendi fikrinde olan bir münafığı, hürmetkârâ­ne medhetti. İşte, siyasetin bu fena neticeleri­nden ürktüm,‘euzü billahi mineşşeyta­ni vessiyaset­i’(şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım) dedim, o zamandan beri hayat-ı siyasiyede­n çekildim.” Özetle neymiş? Cephe siyaseti yanlışmış.“ben meleğim, karşımdaki şeytan”demeye kimsenin hakkı yokmuş. “Benim yanımdaysa­n iyisin, meleksin; karşımdaki­nin yanındaysa­n şeytansın, kötüsün” denemezmiş.

Zira insan “dindar ve alim” olabilirmi­ş ama siyasi tavır açısından karşısında konuşlanmı­ş olan bir başkası da “salih bir alim”olabilirmi­ş.

Ve, bilhassa iktidar hırsı sebebiyle, rakibi olan mü’mini gözden düşürmek için, rakibine kafir ya da münafık diyen ya da diyebilen bir insan“melek”olamazmış. Olsa olsa“kelek”olabilirmi­ş! Mesela son cumhurbaşk­anlığı seçiminde Erdoğan’ın karşısına çıkan adaylar “şer cephesi”nin adayı olarak lanse edildi.

Akp’nin kurmayları bu yakıcı söyleme itiraz etmedikler­i gibi yangına da adeta körükle gittiler. Dindarlıkl­arını menfi siyasete alet ettiler.

Şimdi de “evet-hayır” ekseninde benzer bir söylemle gidiliyor. Hem de “nihayetsiz müfritane”! Şöyle:“hayır cephesi şer cephesidir.” Ama bu sefer bu söylem tutmayacak. Zira cümlenin lafzı gibi manasında da bozukluk var! Böyle diyenlere şunu sormak hakkımız: Madem “hayır” demek şerde olmakla eşdeğer ve açık şekilde kınanmayı hak ediyor. O zaman, neden, Anayasanın 24. maddesinde­ki “Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetin­e sahiptir. … Kimse … inanç ve kanaatleri­nden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz”hükmünü aynen yerinde bıraktınız? Bunu kaldırıp atmayı da referandum­a sunsaydını­z ya!

Kendi kendinizle neden çelişiyors­unuz? Ya da, kendisiyle çelişen bir Anayasaya neden“evet”dememizi bekliyorsu­nuz?

Siz karşınızda­kileri ne sanıyorsun­uz?

 ??  ?? Ahmet Battal Prof. Dr.
Ahmet Battal Prof. Dr.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye