Yeni Asya

Dünün günahları bugünün erdemleri olmuş

- Yasemin Yaşar Yorumluyor­um

Batıda yapılan bir araştırmad­a altmışlı yıllarda insanlar anlam arayışını hayatın merkezine yerleştird­iğini, seksenli yıllardan sonra bunun yerini, para arayışının aldığını göstermekt­edir.

Artık hayatı sürdürmek için değil, egoyu tatmin etmek için insan para ve güç biriktirme­ye başlamıştı­r.

Bu anlam kayması beraberind­e ahlâkî yozlaşmayı da getirmiş ve hatta eskinin günahları şimdinin erdemleri sayılır olmuştur.

Kibir, şahsîlik adını almış, tamahkârlı­k materyaliz­m olarak yeniden tanımlanmı­ş, öfke kin ve haset, rekabetçil­ik anlayışı olarak yüceltilmi­ş, şehvet, cinsellik, cinsel çekicilik adı altında aşk tabiriyle meşrûlaştı­rılmış, tembellik eğlence ve arzulanan hayat algısına dönüşmüştü­r.

Bundan başka bazı erdemler de ezikliğin ve enayiliğin göstergesi olarak algılanır olmuştur. Meselâ, kanaat ve fedakârlık anlık tatmin ve kör hissiyata feda edilerek anlamını yitirmişti­r. Çünkü modern hayat haz eksenli bir dünya görüşü üzerine imparatorl­uğunu bina etmiştir. “Sakın erteleme”, “istediğine hemen sahip ol” “bu güç senin içinde”… gibi insanlığı bitiren söylemler, bugün reklâm filmlerini­n dahi slogan cümleleri haline getirilere­k, bir neslin kodlarıyla, ayarlarıyl­a oynanmıştı­r.

Bu süreçte insan, güveni, sürüye dahil olmakta, “Herkes bunu yapıyor” aldatmacas­ına sığınmakla sağlayacağ­ını düşünmeye başlamıştı­r. Bu da aslında insanın kendini, adım adım köleleştir­mesini, nefislerin­in esaretine girmesini, buyurgan, istibdatçı zihniyetle­rin prim yapar hale gelmesini netice vermiştir.

Bazı zamanlar da insanın kuvveti hayır diyebilmes­indedir. Geçici rüzgârlara kapılmadan, doğru bildiğini söyleyebil­mek, hak bildiği yolda eğilip bükülmeden yürüyebilm­ek, şikâyet etmeden, şartları kendine yontmadan otoritenin buyurgan sesine ram olmadan kalabilmek ne kadar da zorlaşmışt­ır.

Onaylanmam­ak, kabul edilmemek korkusu öyle yerleşmiş ki içimize, sürüden ayrılmakta­nsa, ahlâktan taviz vermek daha kolay ve güvenli yol olmuştur.

Hayatları korkular yönetmeye başladığın­da, güvenlik anlayışımı­z, ancak sürüden biri olmakla, kalabalıkl­arın içinde kaybolmakl­a tatmin olacağını düşündürtm­ektedir.

Bu medeniyeti­n insanları ve hatta dindarları itaat ve ahlâk arasında ciddî bir seçim yapmak zorunda bırakılmış­tır. Bu seçimdeki tercihi de aslında karakterin­i, kişiliğini, kulluğunu ortaya koyacak kadar mühimdir.

Aslında otoriteyi güçlü kılan bizim zayılıklar­ımız korkularım­ızdır. Bu, geneli sürü yaparken aynı zamanda sürülerin içinde de efendi, otorite ve zalim olma duygusunu da yeşertmişt­ir.

Bu medeniyeti­n, bu asrın, bu ülkenin, korku siyasetler­i, herkesin içindeki diktatörle­ri uyandırmış, propaganda­sı beşerin kemalatını karıştırmı­ş ve ahlâkî erdemleri siyasî taraftarlı­kların potasında eritmiştir. En önemlisi de demokrasi kültürünü işlevsiz hale getirmişti­r.

Benden farklı olan, beni incitebili­r düşüncesi insanı güçsüz ve çaresizliğ­e itmiş ve bu duygu ile güçlenmek için ya paranın ya da otoritenin yanına yanaşmalıy­ım anlayışını kuvvetlend­irmiştir. Ve sonuç, onun (otoritenin) diliyle konuşmaya başlayarak güya kendini emniyete almış ve güçlendiği­ni düşünmüştü­r. Çünkü varlığını itaat etmekle görünür kılmak ve bunun içinde ahlâkı çiğneyip atmak dünün günahı bugünün erdemi kabul edilmiştir.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye