Türkiye’nin, AB süreci
AB - Türkiye İlişkilerinde kilometre taşlarını şöyle sıralamak mümkün... 31 Temmuz 1959 DP Menderes hükümeti başbakanı Adnan Menderes AET ile yakın işbirliğine girerek ortaklık başvurusunda bulunmuş ve bu başvuruyla, Türkiye’nin Avrupa’ya ilk adımı attığını ifade etmiştir.
12 Eylül 1963 AET ülkeleri ile“ankara Anlaşması”adı ile bir ticaret anlaşması imzalandı. Bu anlaşma 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Amacı Türkiye Ekonomisi ile topluluk ekonomisi arasındaki farklılıkların giderilmesi ve hayat standartlarının geliştirilmesi idi. Anlaşma’ya imza atan dönemin Başbakanı İsmet İnönü, Avrupa Birliği’ni, “Beşeriyet tarihi boyunca insan zekâsının vücuda getirdiği en cesur eser”olarak tanımlamıştır.
13 Kasım 1970 tarihinde imzalanan ve 1973 yılında yürürlüğe giren Karma Protokol ile birlikte, Ankara Anlaşması’nda öngörülen hazırlık dönemi sona ermiş ve “Geçiş Dönemi”ne ilişkin şartlar belirlenmiştir. Türkiye-ab ilişkileri, 1970’li yılların başından 1980’lerin ikinci yarısına kadar, siyasî ve ekonomik sebeplerden dolayı istikrarsız bir seyir izlemiştir. 12 Eylül 1980 askerî darbesinin ardından ilişkiler resmen askıya alınmıştır.
Türkiye, 14 Nisan 1987 tarihinde, Ankara Anlaşması’nda öngörülen dönemlerin tamamlanmasını beklemeden, üyelik başvurusunda bulunmuştur.
1993 AB ve Türkiye “Gümrük Birliği” müzakereleri başlamış 5 Mart 1995 tarihinde yapılan Ortaklık Konseyi toplantısında alınan karar uyarınca Türkiye ile AB arasındaki “Gümrük Birliği Anlaşması” 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böylece, Türkiye-ab Ortaklık İlişkisinin “Son Dönem”ine geçilmiştir. Gümrük Birliği, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile bütünleşme hedefine yönelik ortaklık ilişkisinin en önemli aşamalarından biridir ve Türkiye-avrupa Birliği ilişkilerine ayrı bir boyut kazandırmıştır.
1999 Avrupa Konseyi, Komisyon’un ikinci Türkiye Raporu’ndaki tavsiyelere uyarak Aralık ayında Helsinki Zirvesinde Türkiye’ye AB üyeliği için aday ülke statüsünü verdi. Türkiye-ab ilişkilerinin dönüm noktası, 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Prof. Dr. Tansu Çiller’in Başbakanlığında Helsinki’de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’dir. Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin adaylığı resmen onaylanmış ve diğer aday ülkelerle eşit konumda olacağı açık ve kesin bir dille ifade edilmiştir.
2001 Avrupa Konseyi 8 Mart tarihinde Türkiye’nin AB katılım süreci için yol haritası sağlayan “Ab-türkiye Katılım Ortaklığı”nı ve 19 Mart’ta Türk Hükümeti, Katılım Ortaklığı’nı yansıtan, Müktesebatın Üstlenilmesi için Ulusal Programını (NPAA) kabul etmiştir. 2001 Eylül ayındaki Kopenhag Zirvesi’nde, Avrupa Konseyi,“katılım Öncesi Malî Yardım Aracı, İPA” sistemiyle malî desteği arttırma kararı almıştır.
Temel hak ve özgürlüklerin kapsamını genişleten, demokrasi, hukukun üstünlüğü, düşünce, ifade özgürlüğü ve insan hakları gibi alanlarda mevcut düzenlemeleri güçlendiren ve güvence altına alan reformlara devam edilmiştir. Bu çerçevede 2002-2004 yılları arasında 8 Uyum Paketi, 2001 ve 2004 yıllarında da 2 Anayasa Paketi TBMM’DE kabul edilmiştir.
17 Aralık 2004 tarihli Brüksel Zirvesi’nde, Abtürkiye ilişkilerinde bir dönüm noktası daha yaşanmış ve Zirve’de Türkiye’nin siyasî kriterleri yeteri ölçüde karşıladığı belirtilerek 3 Ekim 2005’te müzakerelere başlanması kararı alınmıştır. 2005 Ekim ayında, müktesebat uyumunun analitik incelemesi olan “Tarama Süreci” 35 başlıkta başladı. 2005 Aralık ayında, Konsey Türkiye için yeni katılım ortaklığı belgesini kabul etmiştir.1
Gb’nin işleyişinden kaynaklanan problemler hakkında üçüncü taralardan bağımsız görüş sorulması fikri 2012 yılı başında AB tarafından gelmiştir. AB tarafından, Gb’nin bütün boyutlarıyla değerlendirilmesini teminen Dünya Bankası’na hazırlatılan Mart 2014 tarihli Değerlendirme Raporu’nun Gb’nin güncellenmesi süreci hazırlıklarının ilk yapı taşı olduğu söylenebilir. 12 Mayıs 2015 tarihinde “Müzakere Çerçeve Belgesi” üzerinde mutabık kalınmıştır.
Birinci Türkiye-ab Zirvesi, 29 Kasım 2015 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilmiştir. Sözkonusu Zirve, sadece ülkemiz ile 28 AB üyesi ve üç AB Kurumu’nun Başkanı (AB Konseyi, AB Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu) katılımıyla düzenlenen bir toplantı olması açısından bir ilki teşkil etmiştir.
AB Komisyonu tarafından ülkemizde geçici koruma altındaki Suriyelilere destek sağlamak amacıyla ülkemize 3 milyar Avro kaynak sağlanması taahhüt edilmiştir.
İkinci Türkiye-ab Zirvesi, 28+1 formatında ve 3 AB Kurumunun Başkanı’nın katılımıyla 7 Mart 2016’da Brüksel’de yapılmıştır. Üçüncü Türkiye-ab Zirvesi, 18 Mart 2016 tarihinde Brüksel’de düzenlenmiş olup Zirve sonucunda Türkiye-ab Mutabakatı kabul edilmiştir. Ab’nin ülkemizdeki Suriyeliler için taahhüt ettiği 3 milyar Avro’luk kaynağın transferinin hızlandırılması, bu kaynağa ek olarak 2018 sonuna kadar 3 milyar Avro tutarında ek kaynak oluşturulması kabul edilmiştir.
AB Komisyonu 21 Aralık 2016 tarihinde Gümrük Birliği’nin güncellemesi müzakerelerini başlatmak için AB Konseyi’nden yetki istemiştir.2
Dp’nin 1959’da başlattığı AB sürecini AKP iktidarı radikal bir karar alarak Brüksel ile Ankara arasındaki ilişkiyi koparırsa Türkiye’yi neler bekliyor olacak?
İstanbul Politikalar Merkezi kıdemli uzmanı Prof. Dr. Cengiz Aktar bu konuda şunları ifade etmektedir: “Ortadoğu” ülkelerinin lideri olmak adına her ne kadar Akp’liler “Dünyanın sonu değil!” deseler de uluslar arası güç kaynaklarına sahip olmayan, nükleer enerjisi olmayan, büyük bir finans gücü bulunmayan ve büyük bir teknolojik gücü de olmayan ve her konuda Batıya bağımlı olan Türkiye yalnızlığa itilecek ve Batının nimetlerinden istifade etmeyen, ama bağımlı olduğu Batının fakir bir pazarı olmaya devam edecektir. Bu sebeple Türkiye’nin AB dışında bir seçeneği yok. Zira uzmanlara göre Türkiye’nin ithalat ve ihracatının % 50 seviyelerinde 130-140 milyar Avro hacmindedir. Yatırımların % 65’i Avrupa’dan gelmektedir. Türkiye bunları gözardı edemez. Ab’den uzaklaştığı zaman Türkiye’nin dış dünyada Suudi Arabistan, Katar ve Azarbeycan dışında dostu yok.
Türkiye, Gümrük Birliği revizyonu konusunda hiçbir adım atmış değil. Türkiye, Kopenhag Kriterlerine uymadığı için bütün temel özgürlükler, azınlık hakları konusunda geriye gitmektedir” diyor.3