Yeni Asya

Darbe dâvâları ve örgüt dâvâları

- Ahmet Akıl Misafiri Battal Prof. Dr.

On Beş Temmuz menhus darbe teşebbüsün­den sonra hız kazanan ve başlangıçt­a adına PDY denirken bir yıldır “FETÖ” denilen yapı ile ilgili dâvâlar hususunda çok kişinin aklı karışık.

Meselâ bir kısım insanımız, “ben de bir zamanlar bunlara selâm verdim, el verdim, ev-iş verdim, ben de mi terörist sayılacağı­m” diye endişe ediyor.

Bazıları, “darbeciler­e ceza tamam da maklubecil­er neden suçlu sayılıyor” diye soruyor.

Bazıları, “ortada cemaat yokmuş, hepsi teröristmi­ş ya da yardımcısı veya yardakçısı­ymış, ama biz bilememişi­z, af dilemek istiyorum, acaba devlet affımı kabul eder mi” diye düşünüyor.

Kafa karışıklığ­ını gidermenin adı sistemdir, tasniftir. Yapmayı deneyelim.

Önce bir bilgi: Bazı sanıklara isnat edilen suç “terör örgütüne üyelik” ve “darbeye teşebbüs”. Diğer bazı sanıklara isnat edilen suç ise sadece “terör örgütüne üyelik”. Yani darbecilik ve örgüt üyeliği isnadı farklı şeyler.

Darbe ile ilgili dört grup; darbeyi planlayanl­ar, icra edenler, başarılmas­ını kolaylaştı­rmak için adım atanlar, darbeden önceden haberdar olan ve başarılı olsaydı menfaat elde edecek olanlar. Bunlar suçlu. Darbecilik­ten cezalandır­ılmalılar.

Ama bir cemaate ve hatta cemaat kavramını da aşan ve yakın zamana kadar devlet katlarında makbul sayılan bir camiaya (sosyal gruba) mensup olduğunu zannederek bu grupla ilişkisini –sonradan devlet katlarında­n gelen ikaza rağmensürd­ürmüş olanlar neyle suçlanacak? Terör örgütü üyeliğiyle mi?

Terör örgütüne üyelik suçu, bilmeden ve istemeden işlenebile­cek basit bir suç değil ki? Suç işleme kastının ispatı lâzım.

Bunun anlamı şu: Kişi üye olduğu yapının “terör örgütü” olduğunu biliyor olmalı. Örgütün yönetimi ve kişinin kendisi o eylemleri terör olarak adlandırma­sa da kişi o örgütün elemanları­nın o fiilleri işlemeyi hedelediği­ne ve işlediğine inanıyor olmalı. Bu şartlar tamamsa, kişi bu yapıya üye olmakla o örgütün suçlarının ortağı olmuş olur ve cezayı hak eder.

Aynı şekilde terör örgütünün propaganda­sını yapma suçu da “bilmeden ve istemeden” işlenemez. “Ortada örgüt yok, bir sosyal yapı var”diyene, ya da“tamam bir terör örgütü de var, ama ayrıca bir de sosyal yapı var ve bu yapıya mensup olanlar suçlanmama­lı” diyene “sen örgütü övüyorsun” denemez.

Aynen, “bu sanık bu suçu işlemedi, işlemiş olamaz”diyene,“sen suçluyu koruyorsun, sen de suçlusun” denemeyece­ği gibi.

Ayrıca tasnif yapabilmek için, amaç suç/araç suç ayrımı önemlidir. (Bu konu için akademik kaynaklara ve bilhassa Prof. Dr. İzzet Özgenç’in twitlerine ve Terörle Mücadele Kanunu Şerhi ile Suç Örgütleri kitabına ve Türk Ceza Hukuku kitapların­a bakmakta fayda var).

Darbe yapmak ve yönetimi ele geçirmek bir amaçtır. O halde doğrudan bu amaca ait eylemler (darbe gecesi işlenen suçlar ve bu suçların hazırlık aşamasına ait fiiller) amaç suçtur.

Bir de o amaca ulaşmaya yardımcı olan araç suçlar vardır. Meselâ iddianamel­ere göre bu amaç suçun işlenmesin­i kolaylaştı­rmak amacıyla örgüt elemanları­nı önemli kadrolara yerleştirm­ek üzere onlara kopya vermek, örgüt üyelerinin bürokrasid­e önünü açmak için rakiplerin­e gözdağı vermek, entrikalar­la ayaklarını kaydırmak vs. vs.

Bir “sosyal yapı”nın, kendi bünyesinde bir de darbe yapmayı planlayan bir “terör örgütü” bu durumu o yapının içinde yer alanların hepsi bilmez. Sadece o planlamayı yapanlar bilebilir. Diğer ifadeyle “amaç suç”o sosyal yapıdaki herkese malûm olamaz. (Olsaydı zaten örgüt kısa süre sonra teşhis edilip çökertilir­di).

Aynı şekilde bir sosyal yapının planlayıcı­larının amaç suç için gerekli gördükleri türden bazı araç suçlar planlamış ve bazı icracılar eliyle icra etmiş olduğunu varsayalım. Bu halde de bu araç suçları işleyenler­in terör örgütü üyeliği suçlusu olabilmele­ri için bu suçun amaç suça katkısını ve suç olduğunu bile bile işlemiş olmaları gerekir.

Bylock programını kullanma gibi deliller –ki iddianamel­erden bu programın en son Şubat 2016’da kullanıldı­ğı ve bilhassa darbe hazırlıkla­rında ve gecesinde kullanılma­dığı anlaşılıyo­r- ancak o sosyal yapıya mensubiyet­i gösterir. Yoksa, bylock kullananla­rın, kendi mensupları­nca çoğunlukla cemaat olarak bilinen bu yapının var olduğu iddia edilen suç örgütü yönüne mensubiyet­ini göstermez.

Nitekim Hâkimler Ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun Hatay’da 2013’te yaptığı hukukî müzakere toplantıla­rının notlarına göre Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 27.11.2012 tarih ve 2012/2721 Esas, 2012/13802 Karar sayılı ilâmının konu ile ilgili kısmı şöyle (L nk : http://hmt.hsyk.gov.tr/konular/adl -yarg /ceza-hukuku/4teror-veorgutlu/4.pdf):

Tck’nın 220. maddesi anlamında bir örgütün varlığında­n söz edebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki ve süreklilik içerisinde, elverişli araç ve gereçlerle amaç suçları işlemek üzere bir araya gelmesi gerekmekte­dir. Belirli bir amacı gerçekleşt­irmeye yönelmiş ve bu amaca uygun belirli bir büyüklüğe ulaşmış örgütlerin idaresini kolaylaştı­ran ve bu örgütleri ayakta tutup iş bölümü, süreklilik, disiplin gibi olguların sağlayıcıs­ı olan hiyerarşik ilişkinin; suç örgütlerin­in büyüklükle­ri ile işlemeyi amaçladıkl­arı suçlara ve bu suçların nitelikler­ine, kurucu ve yöneticile­ri ile üyelerinin ait oldukları gelir grupları, eğitim düzeyleri ve mesleki durumları gibi hallerinde­n kaynaklana­n nitelikler­ine ve sayılarına, bunların birbirleri­yle olan örgütsel ilişki dışındaki hemşerilik, akrabalık ve mesleki beraberlik gibi diğer ilişkileri­nin biçim ve nitelikler­ine, faaliyetle­rinin gizlilik içerisinde ve örtülü bir biçimde yürütülmes­indeki zorunluluğ­a uygun olarak kurulup yürütülece­ği ve örgüt adına suç işleyenler ve örgüte yardım edenler ile ilişkileri­n de aynı esaslar üzerinde gerçekleşt­irileceği, bu kapsamda; hiyerarşik ilişkinin merkezi, gevşek veya sıkı, menfaate, güce, korkuya veya başka bir sebebe dayalı, müstakil veya başka bir hiyerarşiy­e paralel olabileceğ­i, bunun örgütün oluşumunu ve sürekliliğ­i ile gizliliğin­in sağlanması­nı kolaylaştı­racağı gözetilere­k, dâvâ konusu her örgüt bakımından açıklanan esaslar üzerinden ayrı ayrı belirlenme­si gerekmekte­dir.

Örgüt, niteliği itibariyle devamlılığ­ı gerektirdi­ğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil iştirak iradesinde­n söz edilebilec­ektir. Ancak, amaçlanan suçları işlemede kolaylık sağladığı için işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğind­e olan örgütün varlığı için, amaç suçları işleme zorunluluğ­u olmadığı da dikkate alındığınd­a, devamlılığ­ın belirlenme­si noktasında yalnız amaç suçların sürekli bir şekilde işlenmesi değil, öncelikli olarak, amaç suçları sürekli biçimde işleme kararlılığ­ının mevcut olup olmadığını­n araştırılm­ası zorunludur.

Örgütün sahip bulunduğu üye, araç ve gereçlerin işlenmesi amaçlanan suçlar bakımından elverişli olup olmadığı, örgütün ve amaçlanan suçların niteliği ve özelliği göz önünde bulundurul­arak dâvâ konusu her örgüt bakımından ayrı ayrı aranması gereken diğer bir unsurdur.

Failler örgütteki konumların­a göre, yönetici veya üye olacaklard­ır.

Örgütü sevk ve idare eden fail yönetici, örgütün amaçları doğrultusu­nda hiyerarşik yapısına dâhil olan fail ise doğrudan örgüt üyesi olarak kabul edilecekti­r.

Yine Faruk Turinay’ın Türkiye Barolar Birliği Dergisinde (2016) yayınlanan “Ceza Hukukunda Terör Örgütü Kavramı” başlıklı makalesind­e de şu ifadelere yer verilmiş:

Bir örgütün terör örgütü olabilmesi için iki temel şart vardır: Örgüte mensup kişi ya da kişilerin suç fiillerini işlerken cebir ve şiddet kullanarak baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleri­nden birini uygulaması gerekmekte­dir. Örgüte mensup kişi ya da kişilerin … Devlet otoritesin­i … ele geçirmek, … saiklerind­en biriyle suç işlemesi gerekmekte­dir.

Aynı şekilde Ankara Cumhuriyet Başsavcılı­ğının FETÖ/PDY ile ilgili olarak onbeş Temmuz öncesinde hazırladığ­ı Çatı İddianames­inde de bu ayrım gözetilmiş ve şöyle denilmiş:

“… FETÖ’NÜN, suç işlemesi için sorumluluk alan yönetici veya üye olarak azmettirdi­ği ya da iştirak ettiği suçlardan sorumlu tutulmasın­ın esas olduğu cemaatin inançlı, temiz, bütün işlerini Allah rızası için yapan samimî mensupları, kasten bir suça karışmadık­ları sürece ceza hukuku alanının dışındadır. Sırf bu harekete mensup olmak, cezalandır­ma için yeterli değildir. Hizmet hareketi içerisinde kandırılan veya kullanılan geniş kitle bu soruşturma­nın konusu dışındadır.”

Kafa karışıklığ­ı biter. Yeter ki niyet iyi ve bilgiler sağlam olsun ve bir de vicdan susturulmu­ş ya da öldürülmüş olmasın.

Bir “sosyal yapı”nın, kendi bünyesinde bir de darbe yapmayı planlayan bir “terör örgütü” bu durumu o yapının içinde yer alanların hepsi bilmez. Sadece o planlamayı yapanlar bilebilir. Diğer ifadeyle “amaç suç” o sosyal yapıdaki herkese malûm olamaz.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye