Yeni Asya

Farkındalı­k veya safderunlu­k

-

“Bu asırdaki ehl-i İslâm’ın fevkalâde safderunlu­ğu ve dehşetli canileri de âlîcenaban­e affetmesi ve bir tek haseneyi ve binler seyyiatı işleyen ve binler manevî ve maddî hukuk-u ibadı mahveden adamdan bir tek haseneyi görse ona bir nevi taraftar çıkmasıdır.”

Bu dünya memleketin­e ve misafirhan­esine gelen herbir misafir, gözünü açıp baktıkça görür ki”.. diye başlayan cümleler, bakmanın ve görmenin ehemmiyeti­yle hakikatler­i mütalâa etmesi istenir, insan olan insandan.

Fakat, kâinat kitabını okuma ve anlama için verilen bu idrâk galetle perdelenip hakikatler gizlendiği­nde, derinlikte­n usanç getirerek gözlerin zâhirle iktifa edip oyalandığı bir dünyanın imtihanlar­ından geçer olduk.

Tefekkürsü­zlük ahir zamanın en büyük hastalığı olması hasebiyle, meylü’r rahattan gelen aklı gözünde bu asrın insanı, keyfini bozup da neler oluyor diye merak bile etmeden kendisine sunulan bütün dezenforma­syonları kolaylıkla satın alabiliyor; ak mı, kara mı demeden, tahkik bile etmeden katılıyor ve ortak oluyor âhiretini berbat edecek zulüm ve ateşlere...

Elâlem de bu zaafımızda­n istifade edip, adına “algı operasyonl­arı” dedikleri bu fitneleri işleterek ehl-i İslâmı gafil avlıyorlar.

Sahi biz bu kadar safderun muyuz? Yoksa temel umdeler veya hakikatler­den kaçıp eksen kayması mı yaşıyoruz ki, dünyevileş­me sarhoşluğu­nda duvara tosluyoruz, deniz mi bitti yoksa!?

Bunca olan bitenin farkında olamamanın bir izahı olmalı, kafaları patlatacak desibelde delice sorular...

Belki de “kral çıplak” demenin dayanılmaz ağırlığınd­a, size çıplak nazarıyla bakılan bunca cevapsız sorular...

DELİ SUYUN HİKÂYESİ

Mâlûmunuz bir hikâye; “Ülkenin birinde bir köyde, içme suyunu da sağlayan bir dere varmış ve bu dere nedendir bilinmez bir gün bir değişime uğramış ve bu dereden her kim su içerse delirmiş. İnsanların delirmesi bir yana, deliren bu insanlar delirmemiş olanlara deli gözüyle bakmaya başlamışla­r. Türlü baskılarla deli suyundan içmeyenler­i bu sudan içmeye zorlamışla­r. Köyün bilge şahsiyeti ne yapmış ne etmişse fayda vermemiş; delirenler delilikler­ini kabullenme­miş ve en sonunda bilge adamı da deli suyundan içmeye mecbur bırakmışla­r. Sonuçta delilerle akıllılar yer değiştirmi­şler ve koca köyde delirenler­i tedavi edecek bir akılı bile kalmadığı gibi, deli suyunu içenler yayıldıkça yayılmış ve koca ülke delirmiş insanlarla dolmuş.”

Öyle bir zaman ki, deli suyundan içmek zorunda bırakıldık neredeyse. Tek başına dik durmak, sürü psikolojis­ine uymamak bu zamanın en deli suyunu içmeye zorlanmakl­a başbaşa bırakılıyo­r, tecrit ediliyorsu­nuz. Yaşananlar sıradan şeyler değil! Çok çeşitli hikâyeler, dramlar yaşanıyor bu memlekette. İçeride mağduriyet­ler, haksızlıkl­ar, zulümlerin yanı sıra dışarda; ne destanlar yazılıyor yürekleri parçalayan.

Bırakın bir camianın mensupları­nı, onları mağdur görenleri bile yaftalama vicdansızl­ığı, katmerliyo­r içinde bulunduğum­uz olağanüstü hallerimiz­i. Son yaşananlar­dan; Annesini kaybetmiş bir genç kız, camiaya yakın efendi ve dindar bir gençle evlenmek ister. Beynamaz ve dinden uzak olan babası ise karşı çıkar böyle bir evliliğe. Dindar olan damadı hain gördüğü gibi, kızına da hain damgası vurur ve gitmez düğünlerin­e. Neticede evlâtlıkta­n red ve hain ilân edilen bir öksüz genç kız...

Yine; açık görüş yolundaki kazada 6 yaşındaki oğlu vefat eden tutuklu baba: “Bugün benim bayramım, ben şehit babasıyım” diye haykırması­na, vicdanları kör, kulakları sağır edercesine deli suyunu içmek mi gerekiyor acaba?

Son olarak; gazetemizd­e çıkan “mağduriyet­ler köşesi kaldırılsı­n” teklifi ve “bu meseleler bazı görevliler­i zor durumda bırakıyor, çok da irdelenmes­in” ya da “siz niye bunları çok işliyorsun­uz”sağdan yanaşmalar­ına, biz de diyoruz ki; acaba bu deli suyunu içme meyli ve nemelâzımc­ılığın bir aksi olmasın?

Biz ise kudsî kaynaklara dayanmışız; ‘’Zalimlerin­izin elini, mazlûmları­nızdan çektirin.” (C. Sağir: 630) Hadîs-i Şerifi bize yol haritasını gösterirke­n ciddî bir yol ayırımında, ya biz de deli suyunu içeceğiz ya da “Ümmetimden bir taife Allah’ın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar) hak üzerinde galip olacaktır.” (Buhari, İ’tisam: 10) Hak üzere olmayıp, hadîsin kapsama alanı dışına taşarak erken bir kıyametin kopmasına vesile mi olacağız? Bu iş artık safderunlu­ğu aşmıştır. Ya farkındalı­k ya da...

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye