Musîbet , sevap c het yle manevî brn met b lmek
Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları
Madem ahiret için, hayır için, ibadet ve sevap için, iman ve ahiret için Risale-i Nur ile bağlanmışsınız; elbette bu ağır şerâit altında her bir saati yirmi saat ibadet hükmünde ve o yirmi saat ise Kur’ân ve iman hizmetindeki mücahede-i maneviye haysiyetiyle yüz saat kadar kıymettar ve yüz saat ise böyle her biri yüz adam kadar ehemmiyetli olan hakikî mücahid kardeşler ile görüşmek ve akd-i uhuvvet etmek, kuvvet vermek ve almak ve teselli etmek ve müteselli olmak ve hakikî bir tesanüdle kudsî hizmete sebatkârâne devam etmek ve güzel seciyelerinden istifade etmek ve Medresetüzzehra’nın şakirdliğine liyakat kazanmak için açılan bu imtihan meclisi olan şu Medrese-i Yusufiyede tayinini ve kaderce takdir edilen kısmetini almak ve mukadder rızkını yemek ve o yemekte sevap kazanmak için buraya gelmenize şükretmek lâzımdır. Bütün sıkıntılara karşı mezkûr faydaları düşünüp sabır ve tahammülle mukabele etmek gerektir. *** (…) Madem biz kadere teslim olup bu sıkıntıları, “İşlerin en hayırlısı, en zahmetli olanıdır” [hadis-i şerif] sırrıyla, ziyade sevap kazanmak cihetiyle manevî bir nimet biliyoruz; madem geçici, dünyevî musîbetlerin sonları ekseriyetle ferahlı ve hayırlı oluyor ve madem hakka’l-yakîn derecesinde yakînî bir kat’î kanaatimiz var ki, biz öyle bir hakikate hayatımızı vakfetmişiz ki, güneşten daha parlak ve Cennet gibi güzel ve saadet-i ebediye gibi şirindir; elbette biz bu sıkıntılı haller ile müehirâne, müteşekkirâne bir mücahede-i maneviye yapıyoruz, diye şekva etmemek lâzımdır.