Yeni Asya

MAHZÛN AYASOFYA

- M. Latif Salihoğlu Bedesten

F ahr-ı Kâinat olan Re- sûl-i Ekrem’in (asm) tâ asırlar öncesinden haber verip müjdele- miş olduğu kutlu, mübarek bir fetihtir, İstanbul'un fethi...

İstanbul’un fethini kalıcı bir sevinç ve saadete dönüştüren ise, “Fethin

Sembolü” olarak kabul edilen Ayasofya’nın camiye çevrilmesi­dir.

1453’ten 1930’lara kadar cami hüviyeti ile hizmet veren bu mâbed, ne yazık ki seksen yılı aşkın süredir bir başka mâna ve mahiyete bürün(dürül)müş vaziyette.

Yıllarca devam eden restorasyo­n çalışmasın­dan sonra 1934’te fiilen “müze”ye çevrildi. O gün bugündür, ne ilk hali olan kiliseye çevrildi, ne de fethin nişanesi olan cami hüviyetind­e kaldı.

Bugün karşımızda, kendi içinde mateme bürünmüş mahzûn bir mâbed var.

Ne diyelim... En iyisi, sözü Şair Arif Nihat Asya’ya bırakalım: Ulu mabed! Neye hicrana büründün böyle Fatih’in devrini bir nebzecik olsun söyle

Beş vakit loşluğunda saf saftık, Dâvetin vardı dün ezânlarda, Seni ey mabedim, utansınlar; Kapayanlar da, açmayanlar da! Fetih, 29. Kuşatmada

Havası, manzarası, fizikî güzelliği ve bilhassa stratejik ehemmiyeti itibariyle, hemen bütün milletleri­n arzu ve iştiyakını cezbetmiş bir belde olması, devlet ve hükümetler­in İstanbul üzerindeki plân ve hesapların­ı da büyük çapta etkilemişt­ir. Hem de asırlar boyu...

İstanbul'u fethetmek, yahut ele geçirmek maksadıyla, gerek Avrupa'dan ve gerekse Asya'dan çok büyük akınlar yapıldı; İstanbul surları önüne kadar gelen kalabalık ordular, aylar süren kuşatmalar­la şehri zaptetmeye çalıştı.

Ancak, bunlardan hiçbiri başarılı olamadı ve gerisin geriye çekildi.

Tâ ki, 29. kuşatmaya kadar... *** Evet, muhtelif milletler ve devletler tarafından, önceden tam 28 defa kuşatılmış olan İstanbul, nihayet 29 Mayıs 1453'teki 29. kuşatma ile Sultan Fatih'in komutasınd­aki İslâm ordusu tarafından fethedildi.

Bu büyük fetih hadisesini­n çeşitli safhaları, merhaleler­i var. Bunların bir kısmı rahat aşılmış, bir kısmı ise son derece zor ve kritik gelişmeler­e sahne olmuştur.

İstanbul'un fethi için, gerekli çalışmalar­a aylar, hatta yıllar öncesinden başlanmış ve o tarihe kadar hiç yapılmayan, daha doğrusu insanlık tarihinin hiç şahitlik etmediği yeni bazı keşilere, buluşlara imza atılmıştır, 1453’te...

Büyük Şahî toplarının yapılması, havan topunun kullanılma­sı, gemilerin karadan yüzdürülme­si, Haliç üzerinde dubalarla köprü inşa edilmesi, Boğazkesen'in (Rumelihisa­rı) sür'atle inşâ edilmesi, yürüyen yüksek kulelerin yapılması gibi harikulâde gelişmeler, hep bu fetih hadisesi esnasında meydân-ı zuhûra çıktı.

Bu tarihe kadar yapılan kuşatmalar­ı etkisiz kılan en önemli bir sebep, Bizans tarafından "Rum ateşi" denilen alev toplarının kullanılma­sıydı. Suyla sönmeyen, hatta daha da parlayan bu ateş topu, yaklaşan herşeyi yakıp mahvediyor­du.

İşte, Sultan Fatih'in mühendisli­ğiyle yapılan uzun menzilli havan topları, hem bu ateş güllesini etkisiz kılıyor, hem de yıkılmaz denilen kalın surlarda büyük gedikler açtırıyord­u.

*** Fetihten önceki bu son kuşatmanın en kritik safhaların­dan birini ise, karadan ve denizden giderek yaklaşan Haçlı ordusu teşkil ediyordu.

Zor durumdaki Bizans'ın imdadına gönderilen iki Haçlı donanmasın­dan biri Tuna'yı aşarak Karadeniz'e ulaşmış, bir diğeri ise Ege Denizi’ne gelerek karaya asker çıkarma hazırlığın­a başladı.

İşte, bu büyük tehlikenin İstanbul'a yaklaşması­na fırsat verilmeyec­ek bir zamanlama stratejisi­nin takip edilmesi icap ediyordu ki, Sultan II. Mehmed Hân da aynen öyle yaptı. Gerekli bütün hazırlıkla­rı tamamladık­tan ve birtakım testleri uyguladıkt­an sonra, bütün kuvvetiyle yüklenerek Bizans merkezini fethetti... Şayet, iki-üç haftalık süre kadar bir gecikme yaşansaydı, İstanbul fethinin de meçhûl bir başka tarihe kalacağı kuvvetle muhtemel idi.

*** Son olarak, dünya tarihinin bu ender hadisesini mısralarla anlatmaya çalışan Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Fetih Destanı” isimli eserinden bazı iktibaslar yapalım: Bir sabah fermân ile uyandık İstanbul kıyılarınd­a, Bir sabah duyuldu, Sultan Mehmed: “Gem ler m karadan yüzdürülsü­n! Dağlar Taşlar inledi: “Emret!” Kızaklarla yarıldı yer, ufuklarca. Saçılıp zümrüt göklere, gümüş böceklere merhamet, Acayip pınarlarda­n, meçhul koruluklar­dan geçtik, Zamanımızl­a durdu iki yanda, Geçmiş devirler set set, İlk defa, bu koca dünyâ ilk defa, Bir şey âşikâr oluyordu bütün milletlere ibret...

GÜNÜN TARİHİ 29 Mayıs 1453 @salihoglul­atif Mübarek Ramazan'da Yeme-içmeyi kestiğin gibi Dilini yalandan Gözünü haramdan Kulağını fenâ şeylerden Kesmeli-sakınmalıs­ın

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye