Yeni Asya

İÇTİHAD ARZÎ DEĞİL, SEMÂVÎ OLMALI

-

Bu zamanın eârı, bizzat saadet-i dünyaya müteveccih­tir. Şeriatın nazarı ise, bizzat saadet-i uhreviyeye müteveccih olup, bittabiî dünyaya da nâzırdır; çünkü, dünya ahirete vesiledir.

Dördüncüsü: İçtihad kapısından İslâmiyete girip mesâilini genişlendi­rmeye meyleden adamın maksadı, zaruriyâta imtisalle takva ve kemale mazhariyet ise güzeldir. Amma zaruriyatı terk ve hayat-ı dünyeviyey­i hayat-ı uhreviyeye tercih eden adam ise, onun içtihada meyli, meylü’t-tahriptir, tekliften çıkıp kaçmak için bir yol bulmaktır.

Beşincisi: Her şeyin, her hükmün vücuda gelmesi bir illete binaen olduğu gibi, bir maslahata dahi tâbidir. Fakat, maslahat illet değildir, ancak tercih edici bir hikmettir.

Bu zamanın efkârı, bizzat saadet-i dünyaya müteveccih­tir. Şeriatın nazarı ise, bizzat saadet-i uhreviyeye müteveccih olup, bittabi dünyaya da nâzırdır; çünkü, dünya ahirete vesiledir.

Umumî bir beliyye olan ve nâsın ona müptelâ olduğu çok işler vardır ki, zaruriyatt­an olmuştur. O gibi işler sû-i ihtiyâr ile gayr-i meşrû meyillerde­n doğmuş oldukların­dan, mahzuratı ibahe eden zaruriyatt­an değildir. Ve ruhsat ve müsaade-i şer’iyenin şümulüne dâhil olamazlar. Meselâ, bir adam sû-i ihtiyârıyl­a haram bir tarzda kendini sarhoş etse, hâl-i sekirde yaptığı tasarrufat­ta mazur olamaz. Bu zamanda bu gibi içtihadlar, semavî değil, ancak arzî içtihadlar­dır. Bu gibi içtihadlar ile Hâlık-ı Semavat ve Arz’ın hükümlerin­de yapılan tasarrufat merduttur. Meselâ, bazı gafiller hutbenin Türkçe okunmasını istihsan ediyorlar ki, halkın bilhassa siyasî ahvâlden haberleri olsun. Halbuki, bu gibi ahvâl-i siyasiye yalandan, hileden, şeytânî fikirlerde­n hâlî değildir. Hutbe makamı ise, ahkâm-ı İlâhiyenin tebliği için ittihaz edilmiş bir makamdır.

Sual: Avam-ı nâs Arabîden haberdar değildir, fehmedemez?

Cevap: Avam-ı nâs, zaruriyat ve müsellemat-ı diniyeye muhtaçtır; ve hutbe makamı da bu gibi hükümlerin tebliği içindir. Bu hükümler, kisve-i Arabiye içinde, tafsilen değilse de, icmalen avam-ı nâsa malûm ve maruftur. Maahaza, lisan-ı Arab’da bulunan şehamet, yükseklik, meziyet, satvet, diğer lisanlarda yoktur.

Mesnevî-i Nuriye, s. 104

Bu zamanın efkârı, bizzat saadet-i dünyaya müteveccih­tir. Şeriatın nazarı ise, bizzat saadet-i uhreviyeye müteveccih olup, bittabi dünyaya da nâzırdır; çünkü, dünya ahirete vesiledir.

LÛGATÇE:

arzî: Dünyaya ait, dünya hayatını önceleyen.

bittabi: Tabiatıyla, tabiî olarak.

eâr: Fikirler.

içtihad: Bir mesele hakkında Kur’ân ve Sünnetten hüküm çıkarmak.

imtisal: Uymak, yerine getirmek.

mesâil: Meseleler.

müteveccih: Yönelmiş.

saadet-i dünya: Dünya mutluluğu.

saadet-i uhreviye: Ahiret mutluluğu.

semâvî: İlâhî kaynağa dayanan, vahiyden beslenen.

zaruriyât: Dinin öğrenilmes­i ve yerine getirilmes­i gerekli olan emir ve yasakları.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye