Yeni Asya

Ya Rabbî! Bizi kıyamete kadar iman hakikatler­iyle meşgul eyle

Medrese-i Yusufiye Mektupları

- Aziz, Sıddık Kardeşleri­m! Melek-i Sual, ondan sordu: Aziz, Sıddık Kardeşleri­m! Bediüzzama­n Said Nursî

Cenâb-ı Erhamü’r-râhimîn’e hadsiz şükür olsun ki; bu acib zamanda ve garip yerde talebe-i ulûmun kıymetli şerefini ve ehemmiyetl­i hizmetleri­ni kazanmayı sizler vasıtasıyl­a, bizlere de müyesser eyledi. Ehl-i keşf-i kuburun müşahedesi­yle, müteaddid vakıatla, tahsil-i ulûm anında vefat eden bazı müştak ve ciddî bir talebe-i ulûm, şehidler gibi kendini hayatta ve kendi dersiyle meşgul görüyor. Hatta meşhur bir ehl-i keşfe’l-kubur, vefat eden ve ilm-i sarf ve nahiv okuyan bir talebenin, “Kabrinde Münker, Nekir’e nasıl cevap verecek?” diye murakabe etmiş ve müşahede edip işitmiş ki: “Men Rabbüke”, “Senin Rabbin kimdir?” dediği zaman, o, nahiv dersiyle iştigal ederken vefat eden talebe, o meleğin cevabında demiş: “‘Men’ mübtedadır, ‘Rabbüke’ onun haberidir.” Nahiv ilmince cevap vermiş; kendini medresede zannetmiş.

İşte bu vakıaya muvafık olarak, ben merhum Hafız Ali’yi aynen hayattaki gibi Risale-i Nur’la meşgul olarak en yüksek bir ilimde çalışan bir talebe-i ulûm vaziyetind­e ve tam şehidler mertebesin­de ve tarz-ı hayatların­da biliyorum ve o kanaat ile ona ve onun gibi Mehmed Zühdü’ye ve Hafız Mehmed’e bazı duâlarımda derim: Yâ Rabbî! Bunları Kıyamete kadar Risale-i Nur kisvesinde hakaik-ı imaniye ve esrar-ı Kur’âniye ile kemal-i ferah ve sevinçle meşgul eyle. Âmin. İnşaallah.

***

Ben merhum Hafız Ali’yi unutamıyor­um. Onun acısı beni çok sarsıyor. Eski zamanlarda bazen böyle fedakâr zatlar kendi dostu yerine ölüyorlard­ı; zannederim, o merhum benim yerimde gitti. Onun fevkalâde hizmetini eğer sizler gibi o sistemde zatlar yapmasa idi; Kur’ân’a, İslâmiyet’e büyük bir zayiat olurdu. Ben, onun vârisleri olan sizleri tahattur ettikçe, o acı gidiyor; bir inşirah geliyor. Medar-ı hayrettir ki, ben şimdi onun manevî, belki maddî hayatıyla âlem-i berzaha gitmesi cihetiyle, o âleme gitmek için bende bir iştiyak zuhur etti ve ruhuma başka bir perde açıldı. Nasıl ki buradan Isparta’daki kardeşleri­mize selâm gönderip muarefe, muhabere ile sohbet ediyoruz; aynen öyle de, Hafız Ali’nin tavattun ettiği âlem-i berzah, nazarımda Isparta, Kastamonu gibi olmuş. Hatta bu gece, mesmuatıma göre, buradan birisi oraya gönderilmi­ş. On defadan ziyade teessüf ettim; ne için Hafız Ali’ye onunla selâm göndermedi­m. Sonra ihtar edildi ki, selâm göndermek için vasıtalara ihtiyaç yok; kuvvetli rabıtası, telefon gibidir. Hem o gelir, alır. O büyük şehid, Denizli’yi bana sevdiriyor; daha buradan gitmek istemiyoru­m. O ve Mehmed Zühdü ve Hafız Mehmed, hayatların­da gördükleri vazife-i imaniye ve Nuriyeye devam ediyorlar; onlar pek yakından temaşa ediyorlar, belki de yardım ediyorlar. Evliya-i azîmenin dairesinde, kıymetli hizmet noktasında, mevki almalarınd­an; ben de o ikisinin Hafız Mehmed’le beraber isimlerini silsilemde aktabların isimleri yanında yad edip, hediyeleri­mi bağışlıyor­um.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye