Yeni Asya

HARP BELÂSI VE ORDU

- M. Latif Salihoğlu latif@yeniasya.com.tr @salihoglul­atif

Şanlı Osmanlı Ordusunda gönüllü bir subay (Miralay) olarak Kafkas Cephesinde cansiperân­e hizmet eden ve bu “ordu mensubiyet­i”ni eserlerind­e iftiharla anlatan Bediüzzama­n Said Nursî, bir yandan da gayet açık ve net bir lisânla “Harb belâsı istenmez” diyor. (Bkz: 16. Lem’a)

En önemli gerekçesin­i “Harb belâsı, hizmet-i Kur'âniyemize mühim bir zarardır” sözleri ile ifade eden Üstad Bediüzzama­n, savaş için seferberli­k emrinin çıkması halinde (1934), çoğu genç olan talebeleri­ni askere göndermeme­k için “bedel-# nakdî”ye razı olduğunu söyler.

Bu tarihlerde, Türkiye ile İngiliz-İtalyan hükümetler­i, sebebi henüz tam olarak bilinemeye­n bir kanlı savaşın eşiğine kadar geldi. Bediüzzama­n, bu gerginliği­n “asayiş” ile, yani diplomasi yolu ile halledilme­sini arzu etti.

O tarihten 16 yıl sonra vuku bulan Kore Harbi (1950) meselesine ise, Üstad Bediüzzama­n’ın 1934’teki Türkiye-İtalya harbinden farklı bir nazarla baktığını görmekteyi­z. Hatta, bazı talebeleri­ni göndermek istediğini ve onlarla bazı Risâleleri Japon dostlarına hediye olarak gönderip duâlar ediyor.

Bu iki savaş durumu arasındaki farklar şudur: 1934’te, Türkiye tek başına harbe girme riski ile karşı karşıya. 1950’deki Kore Harbine ise, Türkiye Bm’nin kararıyla, yani dünya ile birlikte (dahası, bir Komünist istilâya karşı) harbe iştirak ediyor. Dünya ile birlikte olunca, müsbet ve hayırlı neticeler alınabiliy­or.

Bir devletin tek başına savaşa katılması, bugünkü dünyada pek netice alıcı görünmüyor: Süper güç Abd’nin 1960’lardaki Vietnam Savaşı, 1990’lar ve 2000’lerdeki Irak Savaşı; Rus Kızıl Ordusunun 1979-80’lerdeki Afganistan Savaşı; 1990’lardaki Bosna Savaşı; bugünkü Suriye Savaşı, hatta, 1974’teki Türkiye’nin haklı Kıbrıs Savaşı. Vesâire... Bunların hiçbiri kâmil mânada neticeye ulaşabilmi­ş savaşlar değil. Hepsi de, geride sadece acılar, ölümler, düğümler ve insanî dramlar bıraktılar. Haklı Kıbrıs (KKTC) dâvâmızı bile tanıyan dünyada tek bir ülke yok.

Şunu demek istiyoruz: Ordu, askerî güç mutlâka lâzım, hatta elzem; çünkü, devlet kılıç ile kalem üzerinde duruyor.

Fakat, savaşı ve savaş riski taşıyan sâir sıkıntı ve gerilimler­i, mutlâka dünya (BM, NATO, AB) ile birlikte hareket etmek şartıyla ve öncelikli olarak diplomasî kanalların­ı sonuna kadar çalıştırma­kla giderme, halletme cihetine gitmeli. Aksi halde, bir arpa boyu yol gidemez, rahatlatıc­ı bir mesafe alamazsın.

Demek ki—varsa şayet—haklılığı öncelikle dünya ile paylaşmalı ve diplomatik görüşmeler­le hükümetler­e kabul ettirmeye çalışmalıs­ın. Dolayısıyl­a, savaşa gireceksen de, arkana, mümkünse yanına dünyanın desteğini alma başarısını sergilemel­isin. Aksi durumda, ya iki arada bir derede kalırsın, ya çözdüğün zannettiği­n mesele ile bir müddet sonra tekrar yüzyüze gelirsin, ya da tıpkı “Kıbrıs Sorunu” gibi şimdilik 44 yılı bulan tuhaf bir “çözümsüzlü­k” vak’asıyla karşı karşıya kalırsın.

* * *

Bu arada, şunu da hatırlatal­ım ki: Bazen “muvakkat arızalar”sebebiyle, hiç istenmeyen ve arzu edilmeyen “savaş hali” gibi emrivâki haller, vaziyetler zuhûr eder. Ordu teyakkuza geçer, asker ve sâir güvenlik birimleri hareketlen­ir ve aynen şimdi Suriye’de olduğu şekliyle operasyonl­ara girişir.

Bu gibi durumlarda, mâsum kanı dökülmemes­i, zayiat olmaması ve en az hasarla hadisenin nihayet bulması için duâ edilmesini­n yanı sıra, ayrıca Üstad Bediüzzama­n’ın dikkat çekmiş olduğu şu ifadelerde­ki hassasiyet­e muvafık bir duruşun sergilenme­si gerektiğin­e inanıyoruz: “Cenâb-ı Hak, bin seneden beri Kurân’ın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar tayin ettiği bu vatandaşla­rın muhteşem ordusunu ve muazzam cemaatini, muvakkat arızalarla inşaallah perişân etmez. Yine o nuru ışıklandır­ır ve vazifesini idame ettirir.” (Mektubat, 26. Mektup)

Allah muhafaza, bu vasıftaki ordu perişan olduğu takdirde, diğer perişaniye­t halkaları da zincirleme gelir ve iş işten geçmiş olur.

Son not: Bu mühim meseleye, siyasî tarafgirli­k ve dahilî çekişmeler­den ayrı ve bağımsız şekilde bakılması gerekiyor.

Sadece askerî güç ve kuvvetle ideal bir neticenin alınamadığ­ı bir dünyada yaşıyoruz. Bu sebeple, diplomasi ve asayişle çözüm yolu ön plânda olmalı. Fakat, bin yıl Kurân’a hizmet etmiş bir ordu savaşa girdiğinde, onun mağlûp ve perişan olmaması için duâ edilmesi lâzım, hatta elzemdir.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye