Yeni Asya

ZAMAN İHTİYARLAN­DIKÇA, KUR’ÂN GENÇLEŞİYO­R

Zaman ihtiyarlan­dıkça, Kur’ân gençleşiyo­r, rumuzu tavazzuh ediyor.

-

Kur’ân’ın hükümler ve kanunları, o kadar sab t ve râs ht r k , asırlar geçt kçe daha z yade kuvvet n göster yor.

Mektubat, Hakikat Çekirdekle­ri, s. 559

İKİNCİ CİLVE: Kur’ân’ın şebabetidi­r. Her asırda taze nazil oluyor gibi tazeliğini, gençliğini muhafaza ediyor. Evet, Kur’ân, bir hutbe-i ezeliye olarak umum asırlardak­i umum tabakàt-ı beşeriyeye birden hitap ettiği için, öyle daimî bir şebabeti bulunmak lâzımdır. Hem de, öyle görülmüş ve görünüyor. Hatta, efkârca muhtelif ve istidadca mütebayin asırlardan her asra göre, güya o asra mahsus gibi bakar, baktırır ve ders verir.

Beşerin âsâr ve kanunları, beşer gibi ihtiyar oluyor, değişiyor, tebdil ediliyor. Fakat, Kur’ân’ın hükümleri ve kanunları, o kadar sabit ve râsihtir ki, asırlar geçtikçe daha ziyade kuvvetini gösteriyor. Evet, en ziyade kendine güvenen ve Kur’ân’ın sözlerine karşı kulağını kapayan şu asr-ı hazır ve şu asrın ehl-i kitap insanları, Kur’ân’ın “Yâ ehle’l-kitab! Yâ ehle’l-kitab!” [Ey Ehl-i Kitap!] hitab-ı mürşidânes­ine o kadar muhtaçtır ki, güya o hitap, doğrudan doğruya şu asra müteveccih­tir ve “Yâ ehle’lkitab!” lâfzı “Yâ ehle’l-mekteb” [Ey mekteplile­r!] manasını dahi tazammun eder. Bütün şiddetiyle, bütün tazeliğiyl­e, bütün şebabetiyl­e, “De ki: Ey kitap ehli olan Hıristiyan­lar ve Yahudîler! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze gelin.” (Âl-i İmran Sûresi: 64.) sayhasını âlemin aktârına savuruyor.

Meselâ şahıslar, cemaatler, muarazasın­dan âciz kaldıkları Kur’ân’a karşı, bütün nev-i beşerin ve belki cinnîlerin de netice-i efkârları olan medeniyet-i hâzıra, Kur’ân’a karşı muaraza vaziyetini almıştır. İ’câz-ı Kur’ân’a karşı sihirleriy­le muaraza ediyor. Şimdi, şu müdhiş yeni muarazacıy­a karşı, i’câz-ı Kur’ân’ı, “De ki: And olsun, insanlar ve cinler bir araya toplansala­r...” (İsra Sûresi: 88.) âyetinin davasını ispat etmek için, medeniyeti­n muaraza suretiyle vaz’ ettiği esasatı ve desâtirini esasat-ı Kur’âniye ile karşılaştı­racağız. Sözler, Yirmi Beşinci Söz, Birinci Şule,

Üçüncü Şuâ, s. 457

LÛGATÇE:

âsâr: Eserler, kitaplar.

desâtir: Düsturlar.

hitab-ı mürşidâne: İrşad eder, doğru yolu gösterir tarzdaki hitap.

i’câz-ı Kur’ân: Kur’ân’ın mu’cizeliği.

medeniyet-i hâzıra: Şimdiki medeniyet.

muaraza etmek: Karşı çıkmak, muhalefet etmek.

râsih: Sağlam, kuvvetli, metin, muhkem.

rumuz: Remizler, işaretler, gizli anlamlar.

şebabet: Gençlik.

tavazzuh etmek: Ortaya çıkmak.

tazammun etmek: İçermek.

tebdil edilmek: Değiştiril­mek.

Kur’ân’ın hükümleri ve kanunları, o kadar sabit ve râsihtir ki, asırlar geçtikçe daha ziyade kuvvetini gösteriyor.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye