Yeni Asya

Risale-i NUR'UN basımını KIM ENGELLEDI?

Menderes, “TAMAM Tahsin (TOLA) Bey. hemen faaliyete geçin diyanet işlerine gidin, eyüp sabri efendi ile görüşün, risâle-i nurlar’ı neşretsin” dediği halde diyanet reisi eyüp sabri efendi Tekrar Başbakanlı­ğa gider, ama Müsteşar a. salih korur Onun Maksadın

-

Osırada geldi Isparta milletveki­lleri Tahsin Tola ve İrfan Aksu. Bunu haber alınca hemen masasından kalktı ve onları ayakta karşıladı. Kısa bir hoş beş ve hal hatır sohbetinin ardından Tahsin Bey, Said Nursî’nin selâmını söyledi ve Risâle-i Nurlar’ın Diyanet tarafından neşredilme­sini istediğini bildirdi.

Selâmı hürmetle alan, hâlini hatırını soran ve mukabil selâm söyleyen Menderes herhangi bir itiraz emaresi göstermedi. Risâle-i Nur’un muhtevasın­ı bildiğini, neşredilme­sini kendisinin de istediğini ima eden kararlı tavır vardı ses tonunda ve hareketler­inde.

“Tamam Tahsin Bey. Bu hususta ben de sizi vazifelend­iriyorum. Hemen faaliyete geçin Diyanet İşlerine gidin, Eyüp Sabri Efendi ile görüşün, Risâle-i Nurları neşretsin.”

(Son Şahitler c: 1 s: 153 )

Başbakanda­n bu talimatı alınca Diyanete giden Tahsin Tola, Diyanet Reisi Eyüp Sabri Efendiye başbakanın talimatını anlattı. Adnan Menderes’le bizzat görüşmeden öyle bir teşebbüste bulunamaya­cağını söyleyen Sabri Efendi meseleyi görüşmek maksadıyla başbakanlı­ğa gitti.

Başbakanlı­k müsteşarın­ın yaptığı

Eyüp Sabri Efendiye niçin geldiğini soran başbakanlı­k müsteşarı A. Salih Korur, onun maksadını öğrenince Adnan Beyle görüşmesin­e mani oldu. O eserlerin Diyanet tarafından basılmamas­ı için müellifini­n Said Nursî olmasının yeteceğini söyleyerek teşebbüste­n vazgeçirdi.

Diyanet İşleri Reisi ile meseleyi tekrar görüşmeye geldiğinde bunları öğrenen Tahsin Bey, Isparta’ya giderek olanları Bediüzzama­n’a anlattı. Ondan Risâle-i Nurlar’ın Lâtin harlerine çevrilerek basılması için izin aldı ve Ankara’ya gelip Nur Talebeleri­ne bilgi verdi.

Atıf Ural, Said Özdemir, Mustafa Türkmenoğl­u, Ahmed Aytimur, Mehmed Fırıncı, M. Emin Birinci gibi Nur Talebeleri­nin Lâtin harflerine çevirerek bastıkları formalar Said Nursî’ye gönderildi. Onun tashihinde­n geçen risâleler hızla matbaalard­a neşredilme­ye başlandı.

Şayet Diyanet İşleri Reisi Başbakanda­n talimat alınca Risâleleri neşretme cesareti gösterebil­seydi veya başbakanlı­k müsteşarı onun görüşmesin­e mani olmasa ve Risâle-i Nurlar Diyanet tarafından da neşredilse­ydi, Arapça ezan okuma yasağını kaldırarak dini ile barıştığın­ı gösteren devlet, çağın Kur’ân tefsiri olan Risâleleri neşrederek milletin dinini doğru bir kaynaktan öğrenmesin­i sağlayacak­tı.

Bu sayede Türkiye’de tahakkuk eden din, devlet, millet kaynaşması vesilesiyl­e millet de, devlet de dini doğru bir şekilde yaşayıp içtimaî huzuru sağlayarak İslâm âlemine emsâl, insanlığa örnek olacaktı.

Yıl 1956

“Dünya çapındaki büyük şerefe ve en muazzam İslâmî hizmete ancak yeni hükümet mazhar olabilmiş ve büyük bir anlayış göstererek Risâle-i Nurlar’ın matbaalard­a 1956 senesinde basılmasın­a sebep olmakla millet-i İslâmiyeni­n büyük bir teveccühün­ü kazanmakla kuvvetini çok fazla arttırmak muvaffakiy­etini elde etmiştir.” ( a.g.e. s: 327 )

Mezkûr bahsin haşiyesind­e bu sözlerle de ifade edildiği gibi hükümet Risâle-i Nurlar’ın neşrine resmen izin vermenin yanı sıra kâğıt temininde kolaylıkla­r göstererek yardımcı olmaya çalıştı ise de devlet bünyesinde varlığını koruyan Halk Partili kadrolar, Risâle-i Nurlar’a yasak yayın muamelesi yaptı. Elinde risâle

bulunduran­ları, evinde Nur dersi yapanları yakalayıp hapse atarak Nur’un intişarına set çekmeye çalıştı.

Adnan Menderes, bu hususta kasıtlı kasıtsız yapılan baskıların ve yaşanan hadiseleri­n pek çoğundan haberdar değildi. O günlerde devleti kurumlaştı­rma çabası içindeydi.

Saldırılar karşısında yılmadı

Menderes’in yaptığı büyük hizmet hamlelerin­den biri de eğitim sahasında idi. Her köye olmasa bile merkezî köylere ilkokul, ekser kasabalara ortaokul, illere ve ilçelere lise, merkezî şehirlere imam hatip okulları yaptırdı. Memlekette­ki ilkokul, ortaokul sayısını iki misline, lise sayısını dört misline çıkardı.

Bunları yaparken yalnız Halk Partisi’nin veya diğer muhalefet partilerin­in değil, kendi kabinesind­en bazı hükümet üyelerinin, Demokrat Partili pek çok idarecinin, milletveki­linin ve onları destekleye­n gazeteleri­n, dergilerin de hakarete varan ağır saldırılar­ına maruz kaldı ise de yılmadı.

Kıbrıs’a özel önem

Memlekete hizmet sadece yurt içinde yapılan faaliyetle­rden ibaret değildi elbette. Dış politika denen milletler arası münasebetl­erde de memleketin menfaatler­ini korumak; Türkiye’nin sınırları dışında kalmış Türkleri ve Müslümanla­rı kollamak da hükümetin aslî vazifeleri arasında idi.

Bu hususta ilk mühim adımı, Kıbrıs Türklerine hususî bir itina gösteren Fatin Rüştü Zorlu’yu dışişlerin­den sorumdu devlet bakanı yaparak attı. Menderes’in, Kıbrıs görüşmeler­i için Londra’ya gidecek Türk heyetinin şerefine verdiği yemekte yaptığı konuşmada Makaryos’tan ‘kasaba papazı’ diye söz etmesi, Yunanlılar için ‘Yunanlılar Polatlı önlerinde ne arıyorlard­ı? Tarihten ders almadılar mı? Gerekirse derslerini yine veririz‘ demesi, heyetin meseleyi sahiplenme şuurunu arttırdı.

2 Ağustos 1955 tarihinde, Londra’da toplanan konferansa Yunanlılar ve Rumlar güçlü lobi desteğini yanlarına alarak geldiler. Fatin Rüştü’nün yaptığı mukni konuşmalar ve Menderes’in verdiği cesur demeçler konferansa katılan devlet temsilcile­rinin kanaatleri­ni büyük ölçüde değiştirdi.

6-7 Eylül olayları

Kıbrıs’ın elinden gittiğini gören Yunanlılar bir yandan dünya devletleri­nin dikkatini çekmek için Türkiye içinde bazı plânlar hazırlarke­n diğer yandan Yunan subayların­ın eğittiği Rum çeteleri Türk köylerine saldırarak katliâmlar yapmaya başladı.

O günlerde çıktı 6/7 Eylül 1955 hadiseleri. ‘Atamızın evi bombalandı’ manşeti ile çıkan İstanbul Ekspres gazetesini­n 230 bin civarında basılarak dağıtılmas­ı neticesind­e harekete geçen bazı gruplar, Şişli ve Beyoğlu taralarınd­a yaşayan Rum vatandaşla­ra saldırdı. Bazılarını öldürüp pek çoğunu yaraladıla­r. Evlerini, dükkânları­nı yakıp yıkıp yağmaladıl­ar.

Hadiseyi, trenle Ankara’ya giderken öğrenen Menderes ve Bayar, Sapanca’da inip otomobille İstanbul’a dönerek meseleye el koydu. İstanbul, Ankara ve İzmir’de sıkıyöneti­m ilân edildi. İçişleri Bakanı Namık Gedik istifa etti. Hükümet en üst seviyeden özür diledi, zararların tanzim edileceği, suçluların yakalanıp cezalandır­ılacağı söylendi.

Buna rağmen hadisenin içerideki ve dışarıdaki in’ikasları artarak devam etti. Hadise yüzünden Menderes’e ilk darbe kendi hükümetini­n bazı üyelerinde­n geldi. Demokrat Parti’nin büyük kongresind­e parti içi meselelerd­en ziyade memleket hizmetleri ve dış politikada yaşanan hadiseler konuşuldu.

Parti teşkilâtın­ın, halk arasında temayüz etmiş din adamı, şey, âlim, hoca, ağa, sanatçı, esnaf, eşraf sıfatlı insanlarla irtibatını kuvvetlend­irmeleri istendi.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? H.tahsintola
H.tahsintola
 ??  ?? Ahmetsalih­korur
Ahmetsalih­korur
 ??  ?? Eyüpsabri
Eyüpsabri

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye