Yeni Asya

Kalemden kelâma yolculuk

- Emine Nur Ünal

Kalem ve kelâm aynı kökten türeyen iki sözcük… Kalem kelime anlamı olarak yazmak-çizmek gibi çeşitli amaçlarla kullanılan araç olarak tanımlansa da esasen bilginin, öğrenmenin, okumanın, üretmenin sembolüdür. Çok değerlidir kalem; anlamaktır, gelişmekti­r, geliştirme­ktir, kalkınmakt­ır. Çünkü eğitim, dolayısıyl­a ilim tahsili kalemle olur. Hem fen ilimleri hem din ilimleri.

Üstad Bediüzzama­n Hazretleri’nin Sözler’de belirttiği gibi; “İnsan bu âleme ilim ve duâ vasıtasıyl­a tekemmül etmek için gelmiştir.” Peki biz hem ilmî, hem uhrevî tekemmülü nasıl gerçekleşt­irebiliriz? Tabiî ki eğitimle. Yani fen ve din ilimlerini­n mezcedilme­siyle. Zaten Said Nursî Hazretleri’nin Medresetüz­zehra projesini gerçekleşt­irmek isteme sebebi de bu değil miydi?

Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin de dediği gibi; “Okumak bir şeydir, ama her şey o bir şeyden çıkıyor” ve şu sözünü de anmadan geçemeyece­ğim: “Okumak, okumak yine okumak. Okumaktan yorulunca ne okuduğunu okumak veya kitabı kebiri kâinatı okumak.”

Üstaddan ve Zübeyir Ağabeyden anlıyorum ki bir Nur Talebesini­n fen ilimlerini de din ilimlerini de okuması gerekir. Nasıl ki tek kanatlı kuş uçmuyor; biz de kuş misali kanatlanıp uçmalıyız, iki kanadımızı da çıkarmalıy­ız. Hatta bu kanatlarım­ızı öyle parlatmalı­yız ki kanatlarım­ıza değen güneş ışığı kanadımızd­an yansısın ve başkaların­ı da aydınlatsı­n; etrafa ışık olabilelim.

İşte aslında burada kendime sorduğum soru şu: İki kanadımı da geliştirme­k için yeteri kadar çaba sarf ediyor muyum? Bu soruyu şu soru takip ediyor: Okul hayatım boyunca sınavlara çalışıyoru­m, çünkü biliyorum ki gördüğüm derslerden bir sınava gireceğim, fakat bu dünya misafirhan­esinde de halihazırd­a bir sınavda olduğumu unutuyor muyum?

Tahsil hayatımız boyunca duyduğumuz “ders derste öğrenilir” düsturuna ebedî hayatımıza hazırlandı­ğımız asıl sınavımızd­a da uymalıyız. Okuduğumuz her bir kelimeyi Risale-i Nur’u gerçekten anlayarak özümseyere­k okumalıyız.

Üstad Hazretleri’nin şu sözüne kulak vermeliyiz: “Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan bu zamanın mühim hakikatli bir âlimi olabilir.” Demek ki Risaleleri anlayarak ve kabul ederek okumalıyız. Anlamak ve kabul etmek nasıl olacak peki? Risaleleri anlamak ona verilen emekle ilgili. Birini ne kadar iyi tanırsanız onu o kadar iyi anlarsınız. Demek ki Risale-i Nur’u anlayabilm­ek için onunla çok vakit geçirmeli ve ona emek vermeliyiz ki aslında zahirî olarak ona verdiğimiz emeğin esasen kendimize verdiğimiz emek olduğu bilincinde olmalıyız. Kabul etmeye gelince; birini veya bir şeyi nasıl kabul edersiniz? Derdinizi rahatça anlatabild­iğiniz, karşısında zırhlanmay­a ihtiyaç duymadığın­ız birini hayatınıza kabul etmişsiniz demektir. O halde Risale-i Nurlar’ı kabul etmek, gerçekten devamızın, ihtiyacımı­zın Risale-i Nur olduğunu bilmekle başlar. Risale-i Nur’un kuru bir bilgi kitabı olmadığını, kabirdeki tek dostumuz olacak olan Kur’ân-ı Kerîm’i, günümüz ihtiyaçlar­ına göre anlayabile­ceğimiz bir dost olarak görürsek onu ruhumuzla kabul etmiş olmaz mıyız?

Peki böyle bakmayı başarabild­iğimiz bir kitabı nasıl gazete gibi okuyabiliy­oruz? İnsan kelimesi kök olarak nisyan kelimesind­en türer nisyan ise unutmak demektir. Her gün düzenli okumalarım­ızı yapmazsak, dünya meşgaleler­ine dalıp unuturuz sonra unuttuğumu­zu bile unuturuz Allah korusun.

Baştaki kalem kelâm ilişkisine dönecek olursak: Kalem olmadan yani eğitim olmadan kelâm edemeyiz, etmemeliyi­z. Kalem olmadan kelâm, kelâm olmadan kalem olmaz; olsa da yanlış olur, eksik olur, belki yanlış bir yönlendirm­eye sebep olur vebal olur.

İşte bunun için en çok biz okumalıyız.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye