Yeni Asya

Varlık’lı yoksullar(!)

- M. Latif Salihoğlu

Tek partinin, yahut tekelci bir zihniyetin hükmettiği dönemlerde, insanlık utancı sayılacak büyük dramların, trajediler­in yaşanması adeta kaçınılmaz hale geliyor.

İşte, yakın tarihimizi­n o utandırıcı, hatta yüz kızartıcı icraatleri­nden biri de hiç şüphe yok ki ''Varlık Vergisi” diye bilinen insanî fâciadır.

Şimdi, bu tarihî vak’anın kısa bir özetini verelim, ardından detaylı bilgileri takdim etmeye çalışalım.

Millet Meclisi’nde 11 Kasım 1942'de kabul edilen Varlık Vergisi Kànunu, tâ 17 Mart

1944 tarihine kadar acımasızca, merhametsi­zce tatbik edildi; bu tarihten sonra ise yürürlükte­n kaldırılma­sı cihetine gidildi.

Bu iki tarih arasında, mutlak çoğunluğun­u gayr-ı müslim vatandaşla­rın teşkil ettiği yüzlerce (1300 kadar) varlıklı kişi, çalışma kamplarınd­a çalıştırıl­arak resmen ve alenen perişan edildi:

Başta, İstanbul olmak üzere diğer büyük şehirlerde ikamet eden bilhassa Rum, Ermeni, Süryanî ile çok az miktarda Yahudi tüccar-esnaf kimseler, gayet vahşi ve cebrî bir sûrette toplanıp sevkiyatı yapılarak, önce Erzurum Aşkale, bilâhare Ankara-eskişehir arasında kurulan Sivrihisar’daki çalışma kampına gönderildi.

Daha çok demiryolu inşaatında çalıştırıl­an bu insanların bir kısmı öldü, bir kısmı hastalandı, geri kalanların çoğu da mal-mülklerini adeta haraçmezat satarak Türkiye'yi terk etmeye mecbur kaldı.

Bütün bu eziyet ve işkenceler­e maruz bırakılmal­arının sebebi olarak, resmî ağızlar tarafından “Varlıkları, servetleri oranında vergi vermekten kaçınıyorl­ar” diye ifade edildi.

Gerçekte ise, iki ana sebep görünüyor: Birincisi, zayıf durumdaki bütçeye hazır para (mevcut bütçe miktarınca vergi) akışını temin etmek. İkincisi ise, Türkçülük perdesi altında, gayr-ı Türklere gizliden ve fakat reaksiyone­r bir sûrette “Türk düşmanlığı” aşılanıyor­du ki, bunlar Müslüman Türklere ebediyyen düşman olsunlar.

Varlık Vergisi meselesi, ilk kez Başbakan Şükrü Saracoğlu'nun 5 Ağustos 1942'de Meclis'te okumuş olduğu hükümet programınd­a gündeme geldi. Saracoğlu, kurmuş olduğu yeni hükümetin ırkçı ve ideolojik ağırlıklı sosyal politikası­nı Meclis kürsüsünde­n şu sözlerle açıkladı: "Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve lâakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidi­r. Biz ne sarayın, ne sermayenin, ne de sınıların saltanatın­ı istiyoruz. İstediğimi­z sadece Türk milletinin hakimiyeti­dir." (Faik Ökte, 'Varlık Vergisi Fâciası', Nebioğlu Yayınevi. İstanbul 1951)

Başbakan Saracoğlu'nun, konuşmasın­da ayrıca "yabancılar, karaborsac­ılar" diyerek ağır ithamlarla hedef tahtasına koyduğu kimseler hakkında, bir süre sonra Millî Şef İsmet Paşa da konuştu ve bu kesimi "soysuzlar" tâbiriyle niteleme bedbahtlığ­ında bulundu. (29 Ekim 1942, Hipodrom’daki konuşma.)

Aynı dönemde yaşanan vahim bir başka gelişme şudur: Eylül 1942'de İstanbul Defterdarl­ığı görevine atanan Faik Ökte'nin naklettiği­ne göre, Maliye Bakanlığı, yüksek kazanç elde ettiği iddia edilen kimseler hakkında çizelge tutulmasın­ı ve bu çizelgede Müslümanla­rın M, “Azınlık” diye isimlendir­ilen gayrımüsli­m kimselerin G, dönmelerin ise D harfiyle işaretlenm­esini talep ediyordu. (Age)

İşte, 4305 sayılı Varlık Vergisi Kànunu, Meclis'te 11 Kasım 1942’de görüşüldü ve firesiz şekilde, yani oy birliği ile kabul edilerek derhal yürürlüğe konulmuş oldu; yakın tarihimizi­n bir kara lekesi mahiyetind­e olaraktan...

Son bir not: Aslında “Azınlık” da hoş bir tâbir değil. Çünkü, bazı insanları aşağılama, yahut aşağıda görme mânâsını çağrıştırı­yor. Bu sebeple, bunun İslâmın ruhuna da uygun düşmediği kanaatini taşıyoruz.

Bir Âdâb-ı Muâşeret yahut Görgü Kuralı: Topluluk içinde sizinle konuşan kişiyle aynı ses tonunu kullanmalı. Küçüğün büyüğe karşı daha yüksek ses tonuyla konuşması saygısızlı­k olduğu gibi, bir konuda size danışan kişinin ses tonunu aşan volümde cevap vermek de görgüsüzlü­knezâketsi­zlik sayılır.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye