Kuraklık riski kapıda
Medrese-i Yusufiye Mektupları
SAMSUN Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yusuf Demir, “Son yıllarda ülkemizde de önemli sıkıntılar yaşanmakta, hızla kaynaklarımızın azlığı ve su tüketimindeki artış ve isralarla su fakirliğine doğru gitmekteyiz. Kuraklık riski hızla kapımızı çalmakta, mevcut doğal kaynaklarımız ve hidrolojik döngü zarar görmektedir” dedi.l
Bize ihbar edene ve yazana zarar gelmemek için, şimdilik ehl-i vukufun ittifakıyla kararlarını size göndermeyeceğim. Bu son ehl-i vukuf, bütün kuvvetiyle bizi kurtarmak ve ehl-i dalâlet ve bid’iyyâtın şerrinden muhafaza etmek için çalışmışlar, bize isnad edilen bütün suçlardan tebrie ediyorlar. Ve Risale-i Nur’dan tam ders aldıklarını ihsas edip, Risale-i Nur’un ilmî ve imânî kısmının ekseriyet-i mutlaka ile vâkıfâne yazıldığını ve Said ise “Hem samimî, hem ciddî kanaatlerini beyan ederek, ondaki kuvvet ve iktidar, isnad edildiği gibi tarikat icadı veya cemiyet kurmak veya hükûmet ile mübareze etmek değildir, belki yalnız Kur’ân’ın hakikatlerini muhtaçlara bildirmek kuvvet ve iktidarıdır” diye müttefikan karar vermişler. Ve gayr-i ilmî tabir ettikleri mahremlere karşı demişler ki: “Bazen cezbeye ve şuurun heyecanına ve ihtilâl-i ruhiyeye kapılmasından, bu eserler ile mes’ul olmamak lâzım geliyor” manasını iam ediyorlar. Ve “Eski Said”, “Yeni Said” tabirinde iki şahsiyet ve ikincisinde fevkalâde bir kuvvet-i imaniye ve ilm-i hakaik-ı Kur’âniye manasını, feylesoların hatırı için “Bir nevi cezbe ve ihtilâl-i dimağiye ihtimali var” diye, hem bizi şiddetli tabiratın mes’uliyetinden kurtarmak, hem muarızlarımızı okşamak için “Sem’ ü basar cihetinde halüsinasyon hastalığı ihtimali nazar-ı dikkate alınabilir” demişler. Onların bu ihtimalini esasıyla çürüten, ellerine geçen ve bütün akılları geri bırakan Nur Risaleleri ve bütün avukatlara hayret veren Müdafaa ve Meyve Risaleleri kâfi ve vâfi bir cevaptır. Ben çok şükrediyorum ki, bir hadis-i şerifin mazhariyeti bu ihtimal ile bana verilmiş.
Hem o ehl-i vukuf, bütün kardeşlerimizi ve beni tam tebrie edip derler: “Said’in âlimâne ve vâkıfâne eserlerine iman ve ahiretleri için bağlanmışlar; hiçbir cihette hükûmete karşı bir sû-i kasdlarına dair bir sarahat ve bir emare, ne muhaberelerinde ve ne de kitap ve risalelerinde bulmadık” diye o heyetin ittifakıyla karar verip biri Feylesof Necati, biri Yusuf Ziya (âlim), biri de Feylesof Yusuf namlarında imza etmişler.
Lâtif bir tevafuktur ki; biz bu hapse kendimiz hakkında bir medrese-i Yusufiye ve Meyve Risalesi onun meyvesidir dediğimiz gibi, bu iki Yusuf dahi perde altında “Biz dahi o medrese-i Yusufiyedeki derse hissedarız,” lisan-ı halleriyle ifade etmeleridir. Hem cezbeye lâtif bir delilleridir ki; “Otuz Üçüncü Söz” ve “Otuz Üç Pencereli Otuz Üçüncü Mektub” gibi tabirleri, hem kendi kedisinin “Yâ Rahîm, yâ Rahîm!” tesbihini işitmesi, hem kendini bir mezar taşı görmesi, cezbe ve halüsinasyon ihtimaline delil göstermeleridir.
Şuâlar, On Üçüncü Şuâ, s. 374