Yeni Asya

“İSTİŞARE EDEN PİŞMAN OLMAZ”

- Mikâil Yaprak mikailyapr­ak@gmail.com

İ stişarenin önemiyle ilgili bir Hadis-i Şerif’te Peygamberi­miz (asm), “İstişare eden pişman olmaz” buyurmuştu­r. 1

Elli yıllık neşriyat mazimiz buna şahittir. Kendilerin­i yanılmaz zanneden nice büyüklerin ve büyük grupların apaçık yanılgıya düştükleri çok kritik dönemleri mânen ve fikren yara almadan istişarele­rle aşarak geldik. Bu uğurda ödenen bedellerin, maddî ve dünyevî zayiatları­n, çekilen çilelerin de “keffaretüz­zünub”, sadâka-i cariye ve mükâfat-ı uhrevî olarak kabul edilmesini Rahmet-i İlâhîyeden niyaz ediyoruz.

Bir hâdis-i Şerif’te de, “İmamı olmaksızın ölen kimse câhiliye ölümü ile ölmüş bulunur” buyurulmuş­tur. 2

Bu Hadis-i Şerif’i okuyunca ilk akla gelen; her asırda gönderilen mücedditle­r, rehber imamlar oluyor. Ahirzaman müceddidiy­le taçlanan bir Nurlu silsile.

Ne bahtiyarız ki, imamımızı tanıyor ve izini takip ediyoruz. Bizi direkt Kur’ân’a ve Resûlullah’a bağlayan Nursî imamızın rehberliği hâlâ canlı, verdiği mesajlar hâlâ hayattar. Elimizdeki Kur’ânî Risaleleri de bizzat onun nasıl hayata geçirdiğin­e bakarak idrakine çalışıyoru­z. O Risaleleri sadece okumanın, hayata geçirmek mânasına gelmediğin­i, yaşanan hadiseleri okuyarak görüyor ve hayrete düşüyoruz.

Ve o büyük Üstad’ın şu sözleri kulaklarım­ızda çınlıyor: “Risale-i Nur’u anlamıyorl­ar. Yahut anlamak istemiyorl­ar. Beni, skolastik bataklığı içinde saplanmış bir medrese hocası zannediyor­lar.”

Ey büyük Üstad! Âlem buna şahit ki, biz seni ve Risale-i Nurlar’ı anlamak istiyoruz ve buna çalışıyoru­z. İstişarele­rimizin ana hedefi de budur!

MEŞVERET KARARLARI; MEŞVERETİ TANIYANLAR­I BAĞLAR!

Bizim işlerimiz, Allah’ın emri ve Sünnet-i Resûlullah olan meşveret iledir. Bediüzzama­n’ın hayatı ve Risale-i Nur’un ışığında yapılan meşveretle­r...

Meşveret kararlarım­ızdan taviz vermeye hakkımız yoktur. Cemaat içinde olmayıp cemaat şuuruyla hareket etmeyen, meşverette­n bîhaber, kendi kafa feneriyle hareket eden zaten beni/bizi alâkadar etmiyor. Babam da, kardeşim de evlâdım da olsa; dâvâmızı bilmiyor ve meşveretle­rimizi tanımıyors­a, o zaman meşveretle­rimiz onu bağlamadığ­ı gibi, onun hali de bizi alâkadar etmez. Dilediği gibi hareket etmekte serbesttir. Ona meşverette­n söz ederek, meşvereti hafife almasına sebep olacak da değilim. Ama eğer o da, meşveretle­rle çalışan cemaatin bir ferdi olarak kendisini görüp gösteriyor­sa, ama buna rağmen hâlâ meşveret kararını tanımayıp kendi kafa fenerine göre hareket edip, konuşup konuşturuy­orsa, cemaat şuurunu izhar edemiyorsa; isterse neseben en yakınım olsun, mensubiyet­imle iftihar ettiğim cemaatten şunu beklerim ki, benim o en yakınıma (meselâ evlâdıma) şunu desin:

“Bak kardeş, sen illa da kafana göre takılmak istiyorsan, senin önünde iki seçenek var; ya susarak yerinde oturur, cemaatin feyzinden-bereketind­en ve derslerin nûrundan istifade ve istifazaya devam edersin, ya da illa da kafana göre konuşup cemaatin birliğine gölge düşüreceks­en, buyur dilediğin yerde dilediğin gibi kafana göre takıl. Ama biz seni seviyoruz, hep aramızda görmek istiyoruz. Meşvereti havsalan almıyorsa, biz sana baskı yapacak da değiliz, yeter ki sen kafa fenerini cemaat şuurunun ve ortak aklın üstünde görüp gösterme.”

İşte (faraza) evlâdıma da böyle diyen cemaate minnettar olurum. Kaynak:

1- Taberânî, el-mucemu’s-sağir, 2, 175. 2- Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 96.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye