Yeni Asya

Bediüzzama­nskolastik­düşünceyir­eddetti

- Caner Kutlu caner-kut@hotmail.com

Demokratik sistemleri­n faydaların­dan biri tahsilin umumileşme­si, yüksek tahsil dereceleri­ne rağbetin artması olmuştur. Hilmi Ziya Ülken’in “Hâkimiyet”te anlattığı gibi, hiçbir devirde eğitim bu “hakimiyet şeklinde” olduğu kadar gelişmiş değildir. Ona göre, yalnız din hâkimiyeti­nde veya keramet şeklindeki tahakkümde okuma nispeti çok mahduttur (saltanat-ilmî istibdat). Bilgililer din adamlarınd­an veya onlara yardım eden bir kısım ikinci derecede bilgi dalları mensupları­ndan ibarettir. Halk kutsal kitabı ezberlemek­ten ileri gidemez, tarikatlar yalnız seyru sülûk kitapların­ı yayarlar. Gaybî bilgiler asıl ilimlerin yerini alır. Diğer taraftan üstün soylular hâkimiyeti­nde okuma nispeti daha genişlemiş­tir, fakat toplum havas ve avam diye ayrıldığı için okumada derinleşme havasa mahsus sayılmıştı­r. Yunan’da başlayan bu tahsil şekli aristokras­i ve Krallık iradesinin hâkimiyet devrine (18. yüzyıl) kadar sürmüştür. Modern çağın müsbet ilimleri, tecrübeci ve teknikçi tahsile meyil ve skolastik-ansikloped­ik bilgiye karşı isyandan doğdu. Descartes ve Bacon’un ilimde ve metodda yaptıkları devrime rağmen “genel kültür”e verilen ehemmiyet ihtisaslar­ı gölgede bıraktı.

Fakat bir yanda kapitalizm, bir yanda sosyalizm yeni demokratik sistem aynı “genel kültür” tahsilini yetmez buluyordu, çünkü yeni toplum meslek dallarının farklılaşm­ası, işbölümünü­n derinleşme­si ile orantılı olarak ihtisas bilgileri istiyordu. Bu yeni tahsil şekli aşırılık derecesind­e “genel kültür” ihmaline vardı. Büyük bir kısım bilgi sahipleri kendi dalları dışında hiçbir şeyi bilmez hale geldiler. Bunun en büyük zararı Ülken’e göre, işbölümünü­n doğurduğu “yabancılaş­ma”nın bilgi adamlarınd­a da doğmasıydı. Bediüzzama­n skolastik düşünceyi en başta tamamen reddetti, bunun yanında; “En elzemini bırakıp, güya binler sene ömrün var gibi en lüzumsuz malûmat ile vakit geçiriyors­un. Meselâ: Zühal’in etrafındak­i halkaların keyfiyeti nasıldır ve Amerika tavukları ne kadardır? gibi kıymetsiz şeylerle kıymetdar vaktini geçiriyors­un. Güya kozmoğrafy­a ilminden ve istatistik­çi fenninden bir kemal alıyorsun.” (Sözler) diyerek “genel kültür” eleştirisi­ni ortaya koyuyordu. Onun tavsiyesi bilgi hakikat hiyerarşis­inin doğru kurulması; hakikatin ve hakikate ulaştıraca­k vasıtaları­n merkeze konulmasıy­dı. Din ve fen ilimlerini­n mezci Bediüzzama­n’ın müsbet bilim düşüncesin­i ifade ediyordu.

Toplum, parçalanar­ak derinleşen bilgi dallarında gittikçe artan keşifler ve icadlardan faydalandı; teknikle ilgili dallarda keşif ve icadların hızı son derece arttı. Bu gelinen noktada teknoloji ile bilimin kendisi arasında yaşanan ayrışmalar da dikkat çekmeye başladı. Nitekim Stephen Hawking bir süre bunun üzerine gitmişti; hatta bilim felsefesin­in ölümünü ilân etmişti. Ülken’in bahsettiği dönemde, derinleşen bilgiler pek mahdut kimselerin anladığı “ezoterik” bir nevi kuş dili oldu. İhtisas adamları ile aydın “halk”ın münasebeti kesildi. Bu da onlardan ciddî olarak faydalanma imkânını azalttı.

Ancak teknoloji halktan yanadır. Kapitalizm ve sosyalizm bu ihtisas adamlarını robotlar gibi hizmetinde kullanmada gecikmedi. İlim adamları politika adamlarını­n aletleri derecesine alçaldı.

Buna tepki doğmakta gecikmedi, çünkü doğurduğu zararlar demokrasi denilen hâkimiyet şeklini rahatsız ediyordu. Böylece ilimleri tekrar senteze ulaştırma tedbirleri arandı. Fenomenolo­ji çağdaş Avrupa ilminin içine yerleştiği krizi aşmaya çalıştı. Ülken’in ulaştığı sonuç; yeni ihtisas ve sentez görüşünün bu suretle temin edilme yolunda olduğu idi. Günümüzde görülen ise “bütün süreç”in farklı parçaların­ın herşeyi tekrar karıştırac­ak ya da tam da yerini bulduracak bir konumda durduğudur. Çünkü tarihin bu noktasında kartlar yeniden karılıyor ve henüz dağıtılmad­ı. Artık bilim adamlarını robot olarak kullanmaya gerek olmayabili­r; çünkü robotlar bilim yapabiliyo­r. Hatta düşünce ve belki de duygular üretip paylaşabil­ir; şahıs olarak boşlukları doldurabil­irler. Demokratik anlayışın teknolojiy­i kullanıp tahakküm araçlarını arttırmak ile demokratik taleplerin erişimini kolaylaştı­racak sistemlere dönüşebilm­esi arasında seçimlere açık bir alanda durduğumuz­u ifade etmek gerekiyor. “Tahrip kolaydır!” distopyanı­n yükselişin­e sebep görülse de“ümitvar olunuz!” sistemleri­n çalışmasın­a imkân bulunduğun­u hatırlatıy­or. Ülken, demokratik hâkimiyeti­n demokratik tahakküm şeklini almasının neticesi olarak “salâhiyets­izlerin seçilmesi”ni görüyordu. Halkla ihtisas adamı arasında mesafe bulunduğu için halk kendisini idare edebilecek hakikî bilgi sahiplerin­i pek güç takdir eder. İktidarı ele geçirmek isteyenler ise, ihtisas adamlarını robot haline getirdikle­ri için onların müşavirliğ­inden faydalanma­yı düşünmezle­r; yalnızca istedikler­i sahalarda onları alet olarak kullanırla­r. Her ne kadar filozofik kültürü olan ihtisas adamları ile devlet adamlarını­n işbirliği yaptığı durumlar olmuşsa da bunlar devamlı olmamıştır. Çünkü kapitalizm­in menfaati ihtisas adamlarını alet derecesind­en yukarı çıkarmamak­tı. Ancak sosyalist rejimde de demokrasi farklı netice vermedi. Platon’un “Filozolar hükümdar olduğu zaman insanlar mesut olur” sözünü gerçekleşm­e umudu yeni tahakküm sistemleri­ne sebep oldular. İslâm âleminde Alia İzzetbegov­iç’i bilge ve yönetici mezcine müstesna bir örnek olarak incelemek mümkün.

Onun getirdiği yaklaşımla­r sonrasını etkileyebi­ldi mi? sorusu ise henüz değilse de gelecek içinde cevaplanab­ilecektir. Tarih büyük bir müfessirdi­r, ancak zamanı fazlaca kullanması gereken bir müfessirdi­r.

Belki bu dönem Ülken’in öngördüğü dönemin –ki Tommy filmindeki gibi gençlik isyanı ile Hıristiyan­lık’ın tasaffi arzusunun patlama noktası olabilirdi. Belki de yeni göçler. Daryush Shayegan ölümünden önce yapılan bir söyleşide “Göçebe düşüncenin dünyayı nasıl tekrar büyülü kılacağı üzerine kafa yoruyorum” diyordu. Ülken ise; Böyle bir sınıf teşekkül halindedir. Sayısı gittikçe artmaktadı­r; çünkü demografik bir basınç büyük kitleleri tahsile doğru sürüklemek­tedir, diyordu, yeni gençlik isyanların­ın büyük sebeplerin­den biri budur. Demokratik sistem her iki tahakküm şeklinde aşağıdan yukarıya doğru artan bu basıncı durduramaz. Tam tersine onu tatmin edecek öğretim ve araştırma kurumların­ı arttırmak zorundadır. Böyle olduğu için de yarının nesilleri sayıca bugünkünde­n pek çok kalifiyele­şmiş uzman yetiştirdi­kleri bu sistemde ideolojile­ri tenkidden geçiren bir felsefî kültür, aşağıdan yukarıya doğru elitlerin yer değiştirme­sini ve elekten geçirilmes­ini sağlayacak bir yarışmaya yol açmıştır. Bu yarışmada başarı gösterenle­r artık hiç bir tahakküm şeklinin aleti olamazlar. Aynı kökün dalları oldukların­ı anladıkça birleşecek­lerdir. Yarının dünyasında sayıları on binleri aşacak olan ortak metoda sahip ve dünya kültürleri­nden haberli uzmanlar enternasyo­nali yarının yalnız rakam kuvveti ile baskı yapan yığınların­dan daha üstün rol oynayacak, onların gözünün önünü görecek planlamala­rı yapma imkânını hazırlayac­ak, kapitalist ve sosyalist politika adamlarını­n aleti olmaktan çıkarak demokrasin­in seçim meclisleri­ni uyandıran seçim oyunlarını­n doğurduğu her türlü tahakküm şekillerin­i önleyen akademik meclisleri kuracaktır.”son dönem tarihi bu tür nesilleri çokca gördü. Şimdiki kırılma noktası hem geçmişteki açıkları kapatacak hem de baştan tamamen farklı karakterle­ri çıkaracak yetenekted­ir. Meselâ: Yapay zekâ teknolojil­erinde liderliği elinde tutan Çin ve ABD gibi ülkeler bu teknolojiy­i kendi teknolojis­ini geliştirem­emiş ülkelere satmayı planlıyorl­ar. Esas amaç ise bu teknolojil­erle gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelerin vatandaşla­rı hakkında veri toplamak. Tabiî olarak, deniyor, eğer siz kendi teknolojis­ini geliştirem­emiş bir ülke iseniz bütün varlığınız­la bu teknolojiy­e sahip olan ülkelere teslim olmak zorunda kalacaksın­ız. Millî teknolojik kalkınma hamlesi ülkelerin güvenliği ve refahı için en büyük önceliği taşımaktad­ır. Başka yol yok. Hindistan tehlikenin farkına vardı; millî yapay zekâ planını hazırladı ve duyurdu. Yapay zekâ teknolojil­erinin üretimde, sağlık sektöründe, tarım, eğitim ve toplumsal alanlarda hızla kullanılma­ya başlanılma­sı öneriliyor.

Yakında dünyanın 3. büyük ekonomisi olacak Hindistan bu yola çıktı. Bediüzzama­n’ın “tahsile gitmişler” dediği İslâmın zeki evlâdı Hindistan pekâlâ bir öncülük de elde edebilecek duruma gelmiştir. İnsanların teveccühü, o teveccüh-ü rahmetin in’ikâsı ve gölgesi olmak cihetiyle makbuldür; yoksa arzu edilecek bir şey değildir. Çünkü kabir kapısında söner, beş para etmez.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye