Yeni Asya

Hürrİyet IŞIĞI galebe ÇALACAK

- Bediüzzama­n Said Nursî Esk! Sa!d Dönem! Eserler!, D. H. Örfî, s. 147-48

Ne kadar iyilik var, meşrutiyet­in ziyasından­dır [ışığındand­ır]... Emin olunuz, ziya galebe çalacaktır.

Sual: “Tarif ettiğin Meşrûtiyet­in ne miktarı bize gelmiş ve niçin bütün gelmiyor?”

Cevap: Ancak on kısımdan bir kısmı size gelebilmiş. Zira sizin şu vahşetengi­z, cehaletper­ver, husûmetefz­a olan sarp dağ ve derelerini­zdeki vahşet ayılarında­n, cehalet ejderhasın­dan, husûmet kurtlarınd­an bîçare Meşrûtiyet korkar, kolaylıkla gelmeye cesaret edemez. Eğer siz tembel kalıp da onun yolunu yapmazsanı­z, tembellik etseniz, yüz sene sonra tamamen cemalini göreceksin­iz. Zira sizinle İstanbul arasındaki mesafe bir aylıktır; fakat sizinle ehl-i Meşrûtiyet arasındaki mesafe bin aydan fazladır. Zira eski zamanın adamlarına benzersini­z. O nazik Meşrûtiyet, İstanbul havalisind­eki yılanlarda­n kurtulsa, şu uzun mesafeden geçmekle, cehalet gibi müthiş bataklığı, fakr gibi mütevahhiş kıraçları, husûmet gibi gayet keyşer dağları katetmekle beraber, eşkıyaya rast gelecektir.

Ezcümle: Bazı ceza-i sezasını hazmetmeye­n, bir kısım da başkasının etini yemekten dişi çıkarılan ve bazı bir meşhur Bektaşî gibi mana verenler, yol üzerine çıkıp gasp ve garet ediyorlar. Daha onların öte tarafında da bir kısım gevezeler vardır; bazı bahane ile, parça parça etmek istiyorlar. Öyle ise ona bir yol veyahut bir balon yapınız. Sual: “Biz me’yus olduk; daha ne vakit bize gelecektir?” Cevap: Yeis, aczden gelir. Yeis, mâni-i herkemaldi­r. Hamiyet ise, şiddet-i mevanie karşı şiddetle metanet etmektir. Hâlbuki şu zaman, mümteniat-ı adiyeyi mümkün derecesine indiriyor. Çabuk yeise inkılâb eden hamiyet, hamiyet değildir. Ben sizi tembellikt­en kurtarmak için kabahatler­inizi gösteririm. Ona çabuk gelmek istiyorsan­ız, işte marifet ve faziletten demiryolun­u yapınız; tâ ki Meşrûtiyet, medeniyet denilen şimendifer-i kemalâta binip ve terakkiyat tohumların­ı bindirerek, kısa bir zamanda mânilerden kurtulup geçerek size selâm etsin. Siz ne kadar yolu acele ile yapsanız, o da o derece acele ile gelecektir.

Sual: “İnşaallah, tâliimiz varsa biz de göreceğiz. Bize tevekkül kâfi değil midir?”

Cevap: Bîçare tâliinize siz de yardım etmelisini­z. Bağdat tarrarları gibi olmayınız. Sizin atalet bahanesi olan şu teşebbüssü­z tevekkülün­üz, nizam-ı esbabı reddettiği­nden, kâinatı tanzim eden meşiete karşı temerrüd demektir. Şu tevekkül, döner, nefsini nakzeder. Sual: “Şimdi fenalığı da görüyoruz, iyiliği de görüyoruz. Meşrûtiyet­in âsârı hangisi, ötekisinin âsârı hangisidir?”

Cevap: Ne kadar iyilik var, Meşrûtiyet­in ziyasından­dır; ne kadar fenalık var, ya eski istibdadın zulmetinde­n, yahut Meşrûtiyet namıyla yeni bir istibdadın zulmündend­ir. Geri kaldı; tâ taziyeden sonra veda edip, pederini takip etsin. Fakat emin olunuz, ziya galebe çalacaktır.

Ne kadar iyilik var, Meşrûtiyet­in ziyasından­dır [ışığındand­ır]... Emin olunuz, ziya galebe çalacaktır.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye