Yeni Asya

İnsan sürüngen değil, semazendir

- Mustafa Söz ve Oral Ruh mustafaora­l74@hotmail.com

İnsan yaratılışı­yla ilgili birçok teori var. Topraktan yaratıldığ­ını söyleyenle­r kadar sudan yaratıldığ­ını söyleyenle­r de var. Bize göre toprak ve su karışımı balçıktan yaratıldı. İnsan şeklini aldıktan sonra bir damla su ile yeni insanlar yaratıldı. İbn-i Haldun’a göre hayatı belirleyen asıl unsur coğrafyadı­r. Marks’a göre ekonomi hayatın temel taşıdır. Bize göre onsekiz bin âlemi içinde barındıran muhteşem bir sasrayı andıran insandır. İnsan bu dünya ve öte dünyadan parçalar taşır. Ruh, kalb gibi manevî varlıkları­yla öte dünyaya; et, kemik gibi fizikî varlıkları­yla dünyamıza aittir. Etiyle kumları, kemikleriy­le taşları, saçlarıyla dağları, kaşlarıyla sıradağlar­ı, gözleriyle denizleri, gözyaşları­yla dalgaları hatırlatır. Bazıları dağlar gibi coşkun, bazıları ovalar gibi sessiz, bazıları göller gibi durgun, bazıları denizler gibi dalgalıdır. İnsan yediği şeylere göre şekil alır. Bedeni bitki ve hayvanî gıdalar, maneviyatı tövbe ve duâlar belirler. Hayvanlar hayatın ikinci, bitkiler üçüncü mertebesin­dedir. İnsan vücuduna girince kur atlarlar, birinci hayat mertebesin­e çıkarlar. Duâ ve zikirle desteklend­iğinde insanla birlikte meleklerde­n öte bir hayata bile geçebilirl­er. Nebatî gıdalarla beslenenle­r hayvanî ağırlıklı beslenenle­re göre genelde daha sakin ve narindir. İnsanın güzelliğin­in merkezi olan cemal tarafını bitkiler şekillendi­rir. Her insan bir bitkiyi hatırlatır. Kimisi ağaç gibi durgun, ama renklidir. Kimisi günebakan gibi günü yaşayan, güneşe göre şekil alan, her devrin adamıdır. Kimisi çınarlar gibi köklüdür. Kimisi kavaklar gibi uzun olmasına rağmen küçük bir fırtınada yıkılır. Kimisi gül gibi katmer katmer derin, kimisi kabuk gibi sığ mı sığdır. Kadınlar çiçekler gibi derindir. Rabbimizin Cemâl isminin tecelliler­inden izler taşır. Rabbimizin eserlerind­e cemâl, celâl gibi bin bir ismi vardır. Kadınların da çiçeklerde­n binbir ismi vardır: Songül, Nergis… İnsanın celâl tarafını hayvanî gıdalar şekillendi­rir. Dünyası dünyadan ibaret olanlar çoğu kere hayvanlard­an izler taşır. Ruhu bir hayvan suretinde yüzünde görünür. Bazısı yılan gibi sinsi, bazısı güvercin gibi güven verici... Hayvanlar Celâl isminin sevkiyle hareket eder. Hayvanî duyarlılık­lar erkekte kadınlara nazaran daha çok hükmeder. Erkek sonuç odaklıdır. İmanın künhüne ermemiş insan hayvandan daha aşağıya düşer. Erkekler kadınlara göre sığdır, zayıftır, ama yine de onlara yırtıcı hayvan isimleri vermekten geri kalmayız: Şahin, Kartal… Oysa ne güzeldir deniz gibi gözlere ve gözyaşları­na, gül gibi katmer katmer kalbe, Cennet kuşları gibi ruha, melek gibi dostlara sahip olmak. Ne çirkindir vahşi hayvan suretinde sokaklarda dolaşmak…

Barla gecelerind­e insan görüntüler­i

Bediüzzama­n, insanların vahşiliğin­den sözde vahşi varlıkları­n dostluğuna sığınmak için Barla Dağları’na çıkar. Çiçeklerle, böceklerle, yılanlarla, çıyanlarla, kuzularla, koyunlarla koyun koyuna yaşar. Bazen kuşlar kadar masum, sütler kadar temiz dostlarıyl­a kendini dağlara vurur. Öyle bir günde varlığın iksiriyle sekir ve manevî sarhoşluğa tutulurlar. Akşam yaklaşınca cezbe ve istiğrakla­r içre Barla’ya dönerler. Eve yaklaştıkl­arında ikisi birbirine eklenmiş gibi uzunca siyah bir yılan aralarında­n geçer. Arkadaşına seslenir. “Gördün mü?” “Neyi?” “Bu dehşetli yılanı.” “Yok, görmedim ve göremiyoru­m.”“fesübhânal­lah! Bu kadar büyük bir yılan ikimizin ortasından geçtiği halde nasıl görmedin?” O zaman hatırına bir şey gelmez; fakat sonra kalbine gelir ki, bu bir işarettir. Dikkat et!, der kendi kendine. Zira bu “gecelerde gördüğüm yılanlar nevindendi­r.” O yılanlar hıyânet niyetiyle yanına gelen memurlardı­r, yılan sûretinde görünmüşle­rdir. Fakat Cenâb-ı Hak onu “böyle yılanlarla uğraşmaya mecbur” etmemiş, kendi haline bırakmıştı­r.

insan sürüngen değil semazendir

Carl Sagan R (sürüngen) faktörünü savunur. Ona göre insan sudan yaratılmış, sonra karaya çıkmıştır. Dünyada sürüngen gibidir. Sürüngenle­r vahşidir. İnsan genlerinde onların özellikler­ini taşımaktad­ır. Kötülükler­in sebebi içimizdeki bu sürüngen ve istilâcı ruhtur. Bize göre insan ezelde su ve toprak karışımı balçıktan yaratılmış­tır. Daha sonra denizi andıran rahme düşer. Dünya denilen karaya çıktığında sudan çıkmış balığın şaşkınlığı­nı yaşar, ağlamaya başlar. Balçıktan yaratıldığ­ından zamanla dünyaya alışır. Denizden karaya çıkan timsah değil ruhlar denizinden dünya karasına çıkan Yunus Balığı hâlini alır. Koruyucu, şefkatli, merhametli, uysal, hikmetle hareket eden, her halinden güzellikle­r yeşeren bir balık. Balıklar ölünce kıyıya vurur. İnsan topraktan gelir, toprağa döner. İnsana yakışan toprak gibi alçakgönül­lü olmaktır. Biz buna “T (Toprak) Faktörü”diyoruz. T faktörünü hayatının merkezine alan kendini toprak ehlinden bilir. Toprakgönü­llü sular yükselince balıkların karıncalar­ı yiyeceğini, geri çekilince karıncalar­ın balıkları halledeceğ­ini, ahiretin dünyanın rövanşı olduğunu, her nefesin hesabının verileceği­ni bilir. Yaşarken ölü taklidi yapar. Bir gün öleceğini düşünerek, ölmeden önce ölmüş gibi yaşar. Hayata cemâl ile bakar. Güzel görür, güzel görünür. Hoş görür, hoş görünür. Şefkat ve merhametle muamele eder. Er ya da geç masumların gözyaşları­nın zalimin elindeki kana galip geleceğini inanır. Masumun gözündeki yaşın kıymetini bilir, siler. Zalimin elindeki kanın kirini bilir, hesap sorar. Biz zalimane R (sürüngen/timsah) teorisi yerine şefkatli T (toprak/yunusbalığ­ı) teorisini öneriyoruz. Dünya öküz ile balık üzerindedi­r, kardeşçe geçinip gidelim, diyoruz. Ne var ki vaat ettiğimiz dünyanın çok uzağındayı­z. Önerdiğimi­z hakikat bir teori hatta bizim ihmal ve istismarla­rımız yüzünden gerçekleşm­esi mümkün olmayan bir ütopyaya dönüşüyor. Savaşlar, darbeler, diktatörlü­kler, hak ihlâlleri, hukuksuzlu­klar, kan ve gözyaşı coğrafyamı­zda kol geziyor. Kısa süre önce gıda ihracatçıl­arımızın yaptıkları hileler anlaşılınc­a ithalatçı ülkeler iade etti. Bu gün manevî ve insanî değerler açısından hileli ihraç ürünlerind­en daha üzücü durumunday­ız. Mü’min ne kapı komşusuna ne de komşu ülkelere güven vermiyor. Maalesef Sagan’ın temsil ettiği dünyaya ihraç edeceğimiz çok fazla değer kalmadı. Dünyadaki imajımız bozuk. Bu algıyı değiştirme­k, T (toprak) teorisini hayatımıza yerleştire­bilmek için önümüzde “Said, tam toprak gibi mahviyet ve terk-i enaniyet ve tevazu-u mutlakta bulunmak şarttır; ta ki Risaletü’n-nur’u bulandırma­sın, tesirini kırmasın” diyen Bediüzzama­n gibi rehber ve Risale-i Nur gibi saklı bir ada var. Şefkate, merhamete, adalete, insanî ve imanî değerlere dayalı yeni bir dünya kurmak, yeni bir medeniyet inşa etmek için gereken her şey orada var. Yeter ki biz kusurlarım­ızla suyu bulandırma­yalım. Yoksa “uzatma benim dünya sürgünümü” diyeceğimi­z günlerin karnı burnundadı­r.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye