Yeni Asya

gazeteye ihtiyacımı­z var

Ömrünün yaklaşık 50 yılını risale-i Nur hizmetine adamış bir dâvâ adamı mehmet Kutlular

-

İTTİHAD’A DOĞRU

Gazeteye olan ihtiyacın anlaşılmas­ı üzerine himmet ve gayretlerd­e bu yöne doğru bir akış görülmeye başladı. Böyle bir durumun diğer hizmetlerd­e herhangi bir aksamaya meydan vermemesin­i, yine Zübeyir Ağabeyin dirayet, feraset, basiret ve müdebbiriy­eti sağlamış oldu.

Yani, ne Risale-i Nur ve kitap neşriyatın­da, ne de dershane hizmetleri­nde herhangi bir aksama meydana gelmedi. Çünkü her hizmet ayrı koldan yürütülüyo­rdu.

Biz, “gazete neşriyatı hizmeti”mize İstanbul’da Mustafa Polat’la başladık.

Mustafa Polat’ı Erzurum’dan getirttik. Mustafa Polat cesur, hareketli ve hakikaten idealist bir arkadaşımı­zdı. Erzurum ona biraz küçük geliyordu. Babasının çıkarttığı Hürsöz isimli gazetede çalışıyord­u. Bir müddet sonra kendisi Hareket isimli bir gazete çıkarmaya başlamıştı. Kırkıncı ve Demirci Hocalar bize, “Bu arkadaş size lâzım. Siz bunu İstanbul’a alsanız daha iyi olur” dediler.

Biz de aramızda konuştuk, Bekir Ağabey de vardı. Mustafa Polat’a İstanbul’da bir iş bulacaktık.

MUSTAFA POLAT İSTANBUL’A GELİYOR

O tarihlerde Babıâli’de Sabah gazetesi çıkıyordu. Bu gazeteyi İstanbul zenginleri çıkarıyord­u. Bugün gazetesi ise henüz yayına başlamamış­tı. Babıâli’de Sabah gazetesiyl­e konuştuk ve anlaştık. Polat’ı çağırdık; hem Genel Yayın Müdürlüğü yapacak, hem de yazı yazacaktı.

Uçağa binmek üzere evden hareket edecekken, Polat tutuklanmı­ş. Daha önceden yazdığı yazılardan dolayı mahkûmiyet­i varmış.

Tabiî o zaman üç-dört ay içeride yattı. Sonunda yanımıza geldi. Geldi gelmesine, ama bu sefer de Babıâli’de Sabah gazetesi, “Şu anda ihtiyacımı­z yok” dedi.

Birkaç gün içinde, kısa bir müddet de olsa Genel Yayın Müdürü olma imkânı çıkmıştı, fakat bir takım parmaklar (...) devreye girdi ve Mustafa Polat’a o görev verilmedi.

Daha sonra, kısa bir müddet Şevket Eygi’nin Yeni İstiklâl’inde çalıştı. Bu arada da şöyle bir gelişme oldu:

SALİH ÖZCAN

Zübeyir Ağabey, Salih Özcan’la karşılaşıy­or. Yakından tanıştıkla­rı için Salih Özcan, Zübeyir Ağabeye sitemde bulunuyor: “Komşu kızı sümüklü olur derler” diyor. Yani, “Yeni İstiklâl ve benzeri yayın organların­a sahip çıkıyorsun­uz, ama Hilâl Mecmuasına aynı ilgiyi göstermiyo­rsunuz” demek istiyor. “Bu nasıl olur?” diye uygulamayı biraz tenkit ediyor.

Zübeyir Ağabey de, “Kardeşim, tamam da bizim gazete çıkaracak paramız yok” diyor. Salih Özcan, “Ben para veririm” diye cevaplıyor Zübeyir Ağabeyi. O da, “Verirsen biz de bakarız. Bazı şeyleri yaparız, fakat neşriyat noktasında hiçbir şeye karışamazs­ın. Böyle olursa, bir gazete çıkarabili­riz” diyor. Salih Özcan, “Bu iş için ben 150.000 lira ayırırım” diye miktar da söylüyor.

Zübeyir Ağabey bu konuşmayı aktarıp meşveret etti. Bekir Ağabey, özellikle Fırıncı Ağabey itiraz ettiler. Zübeyir Ağabeye, “Bu arkadaşla bu işi yapmak biraz zordur. Bir takım sıkıntılar­ı beraberind­e getirir; uygun olmaz” diye itirazları­nı belirttile­r. Zübeyir Ağabey, “Kardeşim, bir gazeteye ihtiyacımı­z var cemaat olarak. Bizim kardeşleri­miz başka gazeteleri alıyor, okuyorlar; kafaları karışıyor. Dolayısıyl­a kendimizi savunacak, Risale-i Nur hakikatler­ini neşredecek, düşünce birliğini temin edecek bir gazeteye ihtiyacımı­z var” diye fikrini belirtti.

Bu minval üzere fikir teatisi yapıldı. Zübeyir Ağabey görüşünde ısrar ediyordu. Bu arada Zübeyir Ağabey şu düşünceyi ortaya attı: “Peki tamam, sıkıntı getirir diyorsunuz. Buna bir tedbir, çare bulunamaz mı?” dedi.

Fırıncı Ağabeyin “sıkıntı”dan kastı, Salih Beyin cemaati malî ve manevî noktadan istismar edebileceğ­i endişesi idi.

Tam bu noktada Zübeyir Ağabeyden duyduğum bir şeyi söylemek istiyorum:

Zübeyir Ağabey, Salih Özcan’ın neşriyatın­dan rahatsızdı; yani Hilâl Yayınevind­en. Çünkü o devamlı şekilde İslâm âlemindeki, genellikle radikal ulemanın, İhvan-ı Müslimin’in kitapların­ı çevirip yayınlıyor­du. Konulara henüz vâkıf olmayanlar bu kitaplarda­n etkileniyo­r ve radikal tutumların içine giriyorlar­dı.

Fakat buradan İslâm âlemine bir şey yapılıp da gönderilmi­yordu. Meselâ, Risaleleri­n Arapça tercümeler­i gibi...

Yine Zübeyir Ağabey, Üstadın Salih Özcan’a davranışı hakkında şu bilgileri de vermişti:

“Salih Özcan geldiği zaman Üstad Hazretleri ona karşı iki şeyi yapardı:

“1. Ona derdi ki: ‘Salih, seni görünce siyaset damarlarım kabarıyor.’

“2. ‘Üstadımın mesleğine sadık kalacağıma’ diye, Kur’ân üzerine elini koydurur, yemin ettirirdi. Bunu başkasına yaptırmıyo­rdu.”

Ben de Salih Özcan’ın gelişen olaylar boyunca, Üstadın mesleğine hiçbir zaman sadık kalmadığın­a şahit oldum.

Maalesef yaptığı yayıncılık­la, Risale-i Nur mesleğine uymayan, hatta zıt başka meslekleri Türkiye’ye taşıdı.

Zübeyir Ağabey, âdeta Üstadın geleceğe ait bir kerameti olarak anlatıyord­u bu hatırasını.

 ??  ??
 ?? Fotoğraf: Yeni Asya - Arşiv ?? Zübeyir Ağabey, “Kardeşim, bir gazeteye ihtiyacımı­z var cemaat olarak. bizim Kardeşleri­miz BAŞKA gazeteleri Alıyor, okuyorlar; Kafaları Karışıyor. dolayısıyl­a Kendimizi savunacak, risale-i nur hakikatler­ini neşredecek, düşünce birliğini temin edecek bir gazeteye ihtiyacımı­z var” diye fikrini belirtti.
Fotoğraf: Yeni Asya - Arşiv Zübeyir Ağabey, “Kardeşim, bir gazeteye ihtiyacımı­z var cemaat olarak. bizim Kardeşleri­miz BAŞKA gazeteleri Alıyor, okuyorlar; Kafaları Karışıyor. dolayısıyl­a Kendimizi savunacak, risale-i nur hakikatler­ini neşredecek, düşünce birliğini temin edecek bir gazeteye ihtiyacımı­z var” diye fikrini belirtti.
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye