siyaset mi, Adalet mi?
Bugünün şartlarında insan böyle bir soruyu sormaya adeta mecbur kalıyor, çünkü mevcut uygulamalar; siyaset veya menfaati, adâlete tercih etmiş durumda.
Meselâ şu Kaşıkçı meselesi. Kaşıkçı mevcut siyasete karşı olmak şöyle dursun, Bediüzzaman’ın ifadesiyle bu siyaseti telin de etse değil yargısız infaz, hata sorgulanması dahi gerekmezdi. Zira o memleket onun da memleketi. Millî mefhumlar kimsenin tekelinde olamaz, inhisar zihniyeti başlı başına bir cinayettir. Medeni bir dünyada böyle şeyler olamaz, bu tam bir ilkelliktir.
Eğer siyaseti netice alma san’atı diye tarif edersen ve neticeye giden her yolu mübah veya meşrû görürsen olacağı budur ve bütün bütün kutsî kurallara, kâidelere ve neticede insanlığa yazık olur!.
Fakat siyaseti Hakk’a ve halka adilâne hizmet telâkki edersen zaten mesele kalmaz. Zira zulüm küfürden daha beter ki zalimin hasmı Cenâb-ı Allahtır. Küfür devam eder, fakat zulüm devam etmez, mutlaka beşer sormasa da İlâhî adalet bunun hesabını soracaktır, ancak sadece Cenâb-ı Hak hikmeti gereği ona mühlet verir, ama asla ihmal etmez.
Bu meselede çok derin tahlillere girmeden bir soru ile meseleye girmek istiyorum.
Siyaset adalet için midir, adalet siyaset için midir?
Bediüzzaman, ”menfaat üzerine dönen siyaset canavardır” diyor. O halde anlaşılıyor ki adaleti esas almayan siyaset, menfaati esas alıyor demektir. Bu durumda siyaset için dizayn edilen mahkemeler dahi canavardır.
Semavî dinler ise zalimin zulmüne son vermek için gönderilmiştir. Meselâ; Firavuna karşı Hz. Musa (as), Nemruta karşı Hz. İbrahim (as) Ebucehle ve bütün zalimlere karşı Fahri Kâinat Efendimiz Hz. Muhammed’in (asm) gönderilmesi gibi...
Fakat maalesef, İslâmdaki siyasetçilerin çoğu, âdeta birer firavun veya nemrut olmuş, yargısız infaz yapıyorlar. Öyle bir döneme geldik ki artık kaide ve kuralları da siyasiler koyuyor. İşte kıyamet alâmeti. Ancak bunlar neden İslâm ülkeleri üzerinden yürütülüyor? İşte bizi asıl düşündürmesi gereken bu ve bu meyanda bazı sebepler sıralıyorum.
1- Bilhassa Birinci Dünya Savaşı’ndaki mağlûbiyetten sonra hiçbir İslâm ülkesi kendi bildiğine değil, Avrupa zalimlerinin vesâyetine girdiğinden bu haller yaşanıyor.
2- Dinimizin adalet hükümlerine riayet edilmiyor.
3- Şu anda hiçbir kriter kalmadığı için mukadder sonucu beklemekten başka çare yok gibi gözüküyor. Fakat biz ümitsizliğin haramiyetini ve ye’sin manii herkemâl olduğunu da, biliriz. Onun için ümidimizi koruyoruz.
Bediüzzaman bu işin asıl sebebini Sünûhat isimli eserinde özetle şöyle hülâsa eder: “Bu işin menbaı Avrupadır o oradan üfler bunlar burada oynar. Orada iki cereyan vardır biri müsbet, biri menfi ve ona mukabil dahilde de (İslâm ülkelerinde de) müsbet ve menfi olmak üzere iki cereyan vardır. Eğer dahildeki cereyan müsbet işe onların müsbetini alır menfisini de müsbete çevirir, şayet dahildeki menfi ise bilâkis onların menfisini aldığı gibi müsbetini dahi menfiye çevirir” der.
Şimdi mühim olan dahildeki müsbet ve menfi cereyan nedir? Buna bağlı olarak hareketler de ikiye ayrılır; müteharriki bizzat olan hareketler, müteharriki bilgayr olan hareketler. Aynı zamanda bunlara demokrat ve doktriner hareketler de denir.
Şimdi zarurî olan bu içimizdeki müsbet ve müteharriki bizzat olan hareketlerle, menfi ve müteharriki bilgayr olan hareketleri iyi tesbit ederek tercihimizi ona göre yaparak bu felâketlerden kurtulmaktır.
İşte şimdi bunları deşifre ediyorum:
1- İçimizdeki müsbet, müteharriki bizzat olan hareket Demokratik hareketlerdir ki, o maşeri vicdanın tahrikiyle hareket edip onların müsbetini alıp menfisini müsbete tebdil eder ki, onun için Avrupa bütün ihtilâlleri bunlara karşı yaptırmış. Onun için merhum Demirel altı defa gidip yedi defa gelmiştir. Çünkü bu dışın değil ma’şeri vicdanın sesidir ve bu meclisi gerektirir, zira ma’şeri vicdan şaşmaz. Efendimiz (asm). “Ümmetim dalâlette birleşmez, istişare eden pişman olmaz” buyuruyor ve bugün bütün pişmanlıkların sebebi meşveretsizlik ve doktriner tek adamlıktır.
2- Menfi ve müteharriki bilgayr olan doktriner hareketlerdir ki, bunlar Avrupa’nın müsbetini almak şöyle dursun onu dahi menfiye çeviren doktriner hareketkerdir. Bunlar da ideolojik partilerdir ki; ateizm, ırkçılık ve dini istismar eden diktacı partilerdir. İşte 2. Avrupa bunları hem muhafaza eder hem de İslâmın, memleket ve milletin aleyhine kullanır. Bütün ayrılıkları, cinayetleri birer fedai gibi bunlara işlettirir.
Rabbim Âlem-i İslâmı bu girdap ve felâketlerden en kısa zamanda kurtarsın, amin!