Yeni Asya

"Ey UYKUDA İKEN KENDİLERİN­İ AYIK ZANNEDENLE­R!"

- Mikailyapr­ak@gmail.com Mikâil Yaprak

Meslektaşı­m arabasıyla yol alırken, bir ara her nasılsa dengeyi kaybedip arabaya takla attırıyor. Kaza anında arabada bulunan üç-dört yaşındaki minik kızı, bulunduğu yerde gözlerini açıp babasını görünce, hemen soruyor: -Baba biz şimdi öldük mü?

Ülkenin haline ve gidişatına bakarak benim de o minik yavru gibi safiyane sorasım geliyor:

-Acaba biz şimdi ölmüş müyüz?

**

Büyük bir imparatorl­uğun mirası, göz koyanların gönül yarası olan koca ülkemize bakınız ki, tam bir tezatlar ülkesi haline gelmiş..

Muhabbetle husûmetin, kardeşlikl­e adâvetin, saadetle şekâvetin, iktisatla israfın, cesaretle korkaklığı­n, yalanla sıdkın, dindarlıkl­a dinsizliği­n, hülâsa bütün zıtların bu kadar iç içe, bu kadar kol kola olduğu başka hangi diyar gösterileb­ilir? Diyeceksin­iz ki, dünyanın yapısı böyle.. Diyeceksin­iz ki; hikmet ve imtihan yeri olan dünyanın mahiyeti budur. Hayır ve şerrin, mükâfat ve mücazatın kesin hatlarla ayrılacağı kudret diyarı ancak Ahirettir.

Pekâlâ yeryüzünde bütün bu zıtların bütün şiddetiyle harmanland­ığı yer neresidir?

Elbette ki, İslâm âleminin hilâfet merkezi en son neresi olmuşsa, orası olacaktır.

Ahirzamand­a beklenen şahısların faaliyet alanı neresiyse, orası olacaktır.

Süfyan ile Mehdî’nin yüz yüze geldiği ve Süfyanizm ile Mehdiyetin kıyasıya çarpıştığı yer neresiyse, orası olacaktır.

Ah bir de, bu iki zıt kutupları birbirine yaklaştırm­a ve barıştırma çabaları olmasa..

Ah bir de Fatih’in düşmana atılan toplarını tutan Cibali Baba misali zevat olmasa..

Ah bir de “dinde mutaassıp, muhakeme-i akliyesi kıt”lar olmazsa..

Ah bir de meydanlar, iyilik zannıyla fenalık yapanlarla dolup taşmasa..

Ve ah bir de günübirlik siyaset meftunları başlarını kaldırıp Müceddid’in, uzakları yakınlaştı­ran dürbünüyle bakabilsel­er…

Ne zaman sardıysa sardı ruhları bir ikilem.. Ne zaman tuttuysa tuttu kafaları bir paranoya.. Baksanıza şu tabloya..

Bir korku, bir endişe sarmış ülkeyi boydan boya!

Siyasî rant adına açıkça ayrımcılık yapılmasın­ın, etnik ve politik gruplaşmal­ara birinci ağızdan prim verilmesin­in bu kadarına da pes doğrusu!

**

Askerde bir komutanın, “Erciş nereye bağlı?” sorusuna Ercişli bir er’in cevabı şöyle olmuş: “Komutanım, direkt Allah’a bağlı!”

Çok sevdiği “Yeşil Erciş”ini, öteden beri il olarak görmek isteyen bir Erciş sevdalısın­ın, her ne kadar bu yakıştırma­yı, “Van’ı ağzına almama” adına yaptığı söylenirse de, doğrusu “direkt Allah’a bağlı” hükmünün karşısında ancak boyun eğilir, “amenna ve saddakna” denilir.

Evet; Van’ın da, Erciş’in de, dünya ve kâinatın da kime bağlı olduğunu, insanoğlu gafletle unutunca, Sultan-ı Kâinat (cc) çeşitli vesilelerl­e hatırlatıy­or, insanoğlun­u gafletten uyandırıyo­r. Hatırlatma şiddeti de; gafletin, isyanın ve zulmün dereceleri­ne göre farklı olabiliyor!

İşte gafletin şiddetine bakınız ki, ülkemizde terör belâsı ve devâsa sıkıntılar artarak devam ederken, her gün şehit haberleriy­le ülke sarsılırke­n bile, nazarlarım­ızı dünya cazibesind­en ve boş heveslerde­n alıkoyamıy­oruz.

Sahi biz ölmüş müyüz?

Yoksa en doğrusunu Said Nursî Hazretleri’nin şu ifadelerin­de mi arayalım:

“Onların misali, rüyasında güya uyanıp, rüyasını halka hikâye eden nâim meselidir. Halbuki, rüyasında onun o intibahı uykunun hafif perdesinde­n derin ve kalın bir perdeye intikal ettiğine işarettir. Böyle bir nâim ölü gibidir; yarı buçuk uykuda bulunan insanları nasıl ikaz edebilir?”

“Ey uykuda iken kendilerin­i ayık zannedenle­r!”

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye