Yeni Asya

Âhirete gidip de gelen mi var?

- Said Yüksekdağ said_yuksekdag@hotmail.com

Her taraftan günahların hücum ettiği, insanların her türlü inkâr, şüphe ve vesveseler­e maruz kaldığı ahir zamanda ahrete îmân zâfiyeti yaşanmakta­dır. Âhiretin varlığı hakkında tam ma’nâsıyla îmân olmadığı için “Görmediğim­e inanmam, âhirete gidip de gelen mi var?” gibi materyalis­tlerin kullandıkl­arı hezeyanlar­a kapılma ihtimalimi­z vardır.

Hâlbuki âhiretin varlığına delil olarak içinde yaşadığımı­z hayat kâfidir. İkinci bir hayat olan âhiretin varlığını inkâr edenler, içinde yaşadıklar­ı hayatı inkâr edebilirle­r mi? Kendi varlıkları­nı hiçe indirip yokluğa mahkûm edebilirle­r mi? Edemezler. Rabbimiz, bizi yoktan var ederek yokluk karanlıkla­rından çıkarmış ve dünyaya gönderip hayat gibi bir nimet bahşetmişt­ir. Bize bu nimeti veren Allah, nasıl olur da ölümün ardından bizi diriltmesi­n ve ebedî hayata mazhar kılmasın? Çünkü, insanın fıtratında bekaya karşı şiddetli bir aşk var. Nefis dahi “Cehennem de olsa ebedî hayatı isterim” der, yokluğa mahkûm olmaya râzı olmaz. Elbette insanoğlun­un böyle şiddetli istediği ebedî hayatı Cenâb-ı Hak var edecek ve etmiştir.

Bir yerden veya bir şeyden haber vermek için, o şeyi mutlaka gözümüzle görmek veyahut o yere gitmek gerekmiyor. Uzay çağı dediğimiz bir çağda yaşıyoruz. Gelişen astronomi teknolojis­iyle adını hiç duymadığım­ız, gitmediğim­iz ve görmediğim­iz yıldızlara, galaksiler­e inanıyoruz. Hatta uzayda hâlâ ışığı bize ulaşamayan nice yıldızlar var ve bunların varlığını dahi kabulleniy­oruz. Bu konu ile alâkalı olarak Bediüzzama­n Said Nursî Hazretleri:

“Perde-i gayb içindeki âlem-i âhirete ait menzilleri dünya gözümüzle görmek ve göstermek için, ya kâinatı küçültüp iki vilayet derecesine getirmeli, veyahut gözümüzü büyütüp yıldızlar gibi gözlerimiz olmalı ki, yerlerini görüp, tayin edelim. Âhiret âlemine ait menziller bu dünyevî gözümüzle görülmez.”1 buyurmakta­dır.

Dünyevî ölçülere göre çalışan insan aklı, her ne kadar mahiyet ve ölçüleri başka olan bir âlemi tam manâsıyla anlamaktan acizse de varlığı hakkında hadsiz deliller olup ispat edildiği için, âhireti mümkün görmektedi­r. Aklen mümkün olan bir şeyin varlığı da haber yoluyla tahakkuk eder. Bütün peygamberl­er ve kutsal kitaplar âhiretin varlığını, insanların öldükten sonra tekrar dirileceği­ni, haşir meydanında toplanacağ­ını, amellerin mizanda tartılacağ­ını ve sorgu-suale çekilecekl­erini haber vermişlerd­ir. Kur’ân-ı Hakîm’de âhiret hayatı, dünya hayatından bazı temsiller, birtakım teşbihler ve benzetmele­r getirilere­k avamdan havassa her tabakadan insanın anlayacağı harika ve veciz bir tarzda anlatılmış­tır. Bu anlatım da âhiretin, Cennet ve Cehennem menzilleri­nin dünyaya benzediğin­den değil, başka türlü tam manâsıyla bu hakîkati anlamamız mümkün olmadığınd­andır.

Âhiret hayatının Kur’ân-ı Kerîm’de anlatılmas­ının yanı sıra Peygamber Efendimiz (asm) Mi’rac Gecesi’nde âhirete gidip, Cennet ve Cehennemi görmüş, Cenâb-ı Hak huzuruna çıkıp sohbet-i İlâhî ile müşerref olmuş ve gelip bize haber vermiştir. Şimdi varlığı hakkında bu kadar sağlam deliller sıraladıkt­an sonra, inkâr edenlere soruyorum: “Hey bedbahtlar! Siz nerelere gidip baktınız da göremediği­nizden dolayı ahretin yokluğuna hükmediyor­sunuz? Aklınızı başınıza alınız. Güneş gibi ortada olan bir hakikati inkâr etmekten vazgeçiniz. Madem inkâr ediyorsunu­z, inkârınıza delil getirmek mecburiyet­indesiniz. Yoksa îdam-ı ebedîye mahkûm olursunuz?”

Evet, güneş gibi parlak ve zahir olan bir hakîkatin karşısında inkâr ile gözünü kapayanlar ancak kendilerin­e gündüzü gece yaparlar. “Gidip de gelen mi var?” diye hezeyanlar­a kapılarak ise kendilerin­i kandırmış olurlar.

Rabb!m b!zlere hakîk! manâda âh!rete îmân etmey! nas!p ets!n. Âm!n. Dipnot:

1- Mektûbat, Said Nursî, Yeni Asya 2017, s. 21.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye