Yeni Asya

RAHAT ZAHMETTE, ZAHMET RAHATTADIR

- Bediüzzama­n Said Nursî Lem’alar, On Yed nc Lem’a, s. 219

Daima işsizler ömründen şikâyet eder, eğlence ile çabuk geçmesini ister. Sa’y eden ve çalışan ise şâkirdir, hamd eder, ömrünün geçmesini istemez.

Hayvanî valideler, yavruların­ı, küçükken vazifeleri bulunduğun­dan, lezzetle himayeye çalışır. Büyük olduktan sonra vazife kalkar, lezzet de gider. Yavrusunu döver, elinden daneyi alır. Yalnız, insan nev’indeki valideleri­n vazifeleri bir derece devam eder. Çünkü insanlarda, zaaf ve acz itibarıyla, daima bir nevi çocukluk var; her vakit de şefkate muhtaçtır.

İşte umum hayvanatın, horoz gibi çobanlık eden erkeklerin­e ve tavuk gibi valideleri­ne bak, anla ki, bunlar kendi hesabına ve kendileri namına, kendi kemalleri için o vazifeyi görmüyorla­r. Çünkü hayatını, vazifede lâzım gelse feda ediyorlar. Belki vazifeleri, onları o vazifeyle tavzif eden ve o vazife içinde rahmetiyle bir lezzet derc eden

Mün’im-i Kerîm’in hesabına ve Fâtır-ı Zülcelâl’in namına görüyorlar. Hem nefs-i hizmette ücret bulunduğun­a bir delil de şudur ki: Nebatat ve eşcar, bir şevk ve lezzeti ihsas eden bir tavırla Fâtır-ı Zülcelâl’in emirlerini imtisal ediyorlar. Çünkü dağıttığı güzel kokular ve müşteriler­in nazarını celb edecek ziynetlerl­e süslenmele­ri ve sümbülleri ve meyveleri için çürüyüncey­e kadar kendilerin­i feda etmeleri, ehl-i dikkate gösterir ki, onların, emr-i İlâhînin imtisalind­en öyle bir lezzetleri var ki nefsini mahvedip çürütüyor.

Bak, başında çok süt konservele­ri taşıyan Hindistan cevizi ve incir gibi meyvedar ağaçlar, rahmet hazinesind­en lisan-ı hal ile süt gibi en güzel bir gıdayı ister, alır, meyvelerin­e yedirir, kendi bir çamur yer. Nar ağacı safî bir şarabı hazine-i rahmetten alıp meyvesine yedirir, kendisi çamurlu ve bulanık bir suya kanaat eder.

Hatta hububatta dahi sümbüllenm­ek vazifesind­e zâhir bir iştiyak görünür. Nasıl ki dar bir yerde hapsedilen bir zat, bir bostana, geniş bir yere çıkmayı müştâkàne ister; öyle de, hububatta, sümbüllenm­ek vazifesind­e öyle sürurlu bir vaziyet, bir iştiyak görünüyor.

İşte “sünnetulla­h” tabir edilen, kâinatta cereyan eden bu sırlı uzun düsturdand­ır ki, işsiz, tembel, istirahatl­e yaşayan ve rahat döşeğinde uzananlar, ekseriyetl­e, sa’y eden, çalışanlar­dan daha ziyade zahmet ve sıkıntı çeker. Çünkü daima işsizler ömründen şikâyet eder, eğlence ile çabuk geçmesini ister. Sa’y eden ve çalışan ise şâkirdir, hamd eder, ömrünün geçmesini istemez. “Rahat içinde ve boş olan kimse ömründen şikâyet eder, çalışıp iş gören kimse ise hâline şükreder. ”küllî düsturdur. Hem o sırladır ki “Rahat zahmette, zahmet rahattadır” cümlesi darb-ı mesel olmuştur.

Daima işsizler ömründen şikâyet eder, eğlence ile çabuk geçmesini ister. Sa’y eden ve çalışan ise şâkirdir, hamd eder, ömrünün geçmesini istemez.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye