MAİŞET BELÂSI
Hayat yüzyılın ortalarından itibaren zorlaşmaya başlamıştı. Eski hayatlar biraz daha kolaydı. “Hormon” denilen şey henüz hayatlara girmemişti.
Bazı insanların kimyası bozulduğu zaman, Dünya’nın dengesi de bozulmaya başlamıştı. O yıllarda temel ihtiyaçlar tek elin parmaklarını bile geçmiyordu.
Evlerimiz, basit şeylerden meydana geliyordu. Huzurumuz, sağlığımız yerinde idi.
Buğdayımızı kendi tarlamızdan temin ederdik. Değirmene götürür, unumuzu kendimiz öğütürdük.
Ekmeğimizi kendi evimizdeki fırınımızda veya tandırımızda pişirirdik. Ama, bir lezzeti vardı ki sormayın...
Meyvelerimizi ve sebzelerimizi bahçemizde veya bağımızdan temin ederdik.
Ne doğalgaz masrafımız vardı, ne de elektrik borç faturamız vardı. Telefon ise aklımızdan bile geçmezdi. Elbiselerimizi kendimiz dikerdik. Ne alış veriş merkezleri vardı, ne de marketlerimiz.
Kimse kimseye fazla muhtaç değildi. Tarlalarımızı saban ile sürerdik. Bağ ve bahçelerimizi bel ile bellerdik.
Yüksek binalarımız yoktu. Bahçeli evlerimiz vardı; dede, baba çocuklar hep bir arada yaşardık.
Kreş ve ihtiyarların barındığımız huzurevleri yoktu. Her yaşlımız, evlerin manevî bereketi idi. Ne kaynanalar bugünkü kaynanalar, ne gelinler bugünkü gelinler idi. Hayat bir saygı ve sevgi içinde devam ediyordu. Anneler gelin adaylarını özenle seçiyordu. Genç kızlar çeyizlerini kendisi yapıyordu.
Bir komşuluk ilişkilerimiz vardı. Hastalar hastamız, dertleri derdimiz, doğanlar yavrumuz, ölenler bizim ölülerimiz idi. Amcalarımız babamız, teyzelerimiz ise annemiz sayılırdı.
Eskiden banka borcumuz, kredi kartı borcumuz kesinlikle yoktu. İcra nedir bilmezdik. Ortaokul mezunu bile iş hayatına rahat girer, maişetini temin ederdi. Şimdi hayat çekilmez hale geldi. Şimdi devlet kademesine üniversite mezunları bile girmek için can atıyor. Herkes gözünü devlet kapısına dikti. Üstadın tabiri ile “Medeniyeti beşeriye insanı gayet aç ve fakir etmiştir, ihtiyaçlar birden yirmiye çıkmış, say ihtiyaca kâfi gelmediğinden yalan ve harama tevessül edilmiştir.”
Peki, o zaman öyle idi, şimdi ihtiyaçları sayamıyoruz bile. Onun için Üstad; buna ”maişet belâsı” adını koymuştur.
Evet, medeniyetin getirdiği nimetlere karşı elbette şükür kanatlarımızı açmalıyız. Harama ve faize bulaşmadan hayatlarını devam ettirenlere ne mutlu. Küçük maaşlar ile hayatlarını devam ettiren insanlar.
İşsizliğin zirveye çıktığı bu günlerde gençlere ve muhtaçlara Allah sabırlar ve kolaylıklar ihsan etsin.
En iyisi kanaat ve tevekküle sığınmaktan başka çaremiz yok.