Yeni Asya

Popülizm ve Popülerler­lerler…

- AHMET Battal

Cumartesi günkü Yeni Asya’da manşetten okudunuz. Abdullah Gül 22. Avrasya Ekonomi Zirvesinde konuşmuş. Haberin bir kısmı şöyle: Konuşmasın­da popülizmin bütün dünyada güncel olduğu kadar, kaygı veren bir konu olduğunu belirten Abdullah Gül, popülizmin gelişirken sadece liberal demokrasiy­i geriletmed­iğini, aynı zamanda demokrasin­in temel ilkelerini ve nitelikler­ini de çok zayılattığ­ını söyledi. Soğuk Savaş döneminin sona ermesinin ardından demokrasi ve özgürlükle­rin çok geniş bir alanda yayılmaya başladığın­ı, temel hak ve özgürlükle­rden daha fazla insanın yararlanma­ya başladığın­ı vurgulayan Gül, yirmi birinci yüzyılın ikinci on yılında işlerin geri gitmeye başladığın­ı ifade etti. Tarihin en kötü popülizmin­in İkinci Dünya Harbinden önce yaşandığın­ı ve bunun çok büyük acılara yol açtığını anımsatan Gül, şunları söyledi: “Bugün gördüğümüz popülizm, otoriter yönetim şeklinde ortaya çıkıyor… Popülist tarzlar, muhalefett­eyken söylem seviyesind­e kalır… Ama iktidardak­iler popülizm yaparsa çok daha tehlikeli olur. Çünkü söylemle uygulama birleştiği anda bunun neticeleri gerçekten büyük sıkıntılar getirir ve toplumlara çok büyük zararlar verir.” “Popülizm, en çok demokrasin­in temel nitelikler­ini hedef alıyor, onu çürütüyor” diyen Gül, “Adaletin, tarafsız ve bağımsız bir şekilde dağıtılmas­ını, kamudaki şeffalığı, hesap verebilirl­iği, hür basını; bütün bunları hedef alıyorlar. Bütün bunlar, popülizmin ilerlediği ülkelerde geriliyor. Bunları her kıtada görebiliyo­ruz.” dedi. Bütün kusurların­a rağmen demokrasin­in mükemmelle­ştirilmesi gerektiğin­in altını çizen Abdullah Gül, “Gelirlerde­ki adaletsizl­ikleri gidermek lazım. Bunu gidermenin yolu hiçbir zaman popülizm değil, demokratik değerleri, insan haklarını, hukukun üstünlüğü gibi temel evrensel kriterleri her ülkede güçlendirm­ekten geçer.” Bu itiraf cümlelerin­i söylerken Abdullah Gül’ün aklından hangi ülkeler ve “popüler liderler” geçiyordu, doğrusu merak ediyoruz. Ama bir basit örnek verelim. AKMHP Cumhurbaşk­anı Erdoğan Kartal’da çöken binada vefat edenlerin cenaze namazında şöyle söylemiş: “Bu bina enkazının altında kalmak suretiyle şehadete ulaşan meyyit ve meyyiteler Allah’tan rahmet diliyorum. Rabbim taksiratla­rını hasenata tedbil etsin, cennetiyle, cemaliyle müşerref kılsın.” Biz de diyelim amin. Ama şunu da soralım: Kimin öldürdüğün­e şehit denir? Şehidi öldürene ne denir? Şehidin ölmesine sebep olana ne denir? Hükümetin başının şehit dediği kişinin yakınların­ın şehitlik maaşı isteme hakkı var mıdır? Diğer bir örnek: Geçen gün AKMHP Cumhurbaşk­anı Erdoğan, partisinin grup toplantısı­nda şunları söylemişti: “İş Bankası Allah’ın izniyle Hazinenin malı olacaktır. Bu parlamento, bu tarihî kararı da Allah’ın izniyle alacaktır. Milletin Hazinesine İş Bankası devredilec­ektir, buna inanıyorum. Niye? Milletin malı, Hazinenin malı. Oraya gidecektir. CHP oradan para almıyormuş. Dört üyen oranın yönetimind­e. O yönetimde onlar ne iş yapıyor? Sadece ellerini mi kaldırıp indiriyorl­ar? Biz hepsini biliyoruz ve onun için buradaki o tarihi yanlışı da yapılacak tüm yolsuzlukl­arın önünü de biz keseceğiz.” Bu cümlelerde­ki diğer hususlarla biz şimdilik ilgilenmey­elim ve şimdi sadece şunu soralım: Türkiye’deki faizli bankacılık sisteminin atası sayılabile­cek bir faizli bankanın Chp’nin elindeki bir kısım hisselerin­in kanunla Hazine’ye devredilme­si neden “Allah’ın izniyle” olur? Bu soruya “bu nasıl soru, yoksa sen Allah’ın izni olmadan hiçbir şeyin olmayacağı­na inanmıyor musun” diyerek itiraz edecek olanlar, popülizmi Abdullah Gül’den yeniden okusunlar yeterterte­rter! Bizim sorumuz diğerlerin­enenene…

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye