Uhrevî bayramlar
Geçen haftaki yazımızda dünyevî bayramları mevzu etmiş, Allah ahiretimizi bayram etsin demiştik, bu seferde konumuz uhrevî bayramlar olsun dedik.
Bu muazzam mes’eleyi hakkıyle anlatmak, değil haddimiz belki hakkımız bile olmayabilir, fakat belki teşvik olur diye cür’et ettik.
Bu durumda niyetim meseleye Âyet-i Kerime ve Hadis-i Şerile işaret edip gerisini Bediüzzaman’ın 28. Sözüne havale etmektir. Çünkü orası bahsi olup, Cennetin bazı letaifinden bahseder ve vücudunu kat’î delillerle isbat eder.
Elbette uhrevî bayramlar denince akla ilk gelen Cennet olacaktır veya Cehennemden kurtuluş da denebilir. Fakat Cennetin bayramlarının da herşeyinde olduğu gibi dünya bayramlarıyla kıyası mümkün değildir. Orada; Âyet-i Kerimenin beyanıyla, altından sular akan bağlar, bahçeler, herçeşit meyve ve ezvacı tahirat göz bile değmemiş tertemiz hanımlardan bahsedilir. Ancak“elkatretü tedüllü minel bahr”. (Katre denize delâlet eder) kabilden bahs edeceğiz. Yani oranın en ufak nimeti dahi bizim için bayramdır. Evet Cennet bütün lezaizi maneviyeye medar olduğu gibi bütün lezaizi cismaniyeye de, medardır.
Meselâ dilde kuvve-i zaika 500.000 çeşit olduğu gibi, kulakta kuvve-i saika da, öyledir.
Evet bunların herbirisi birer bayramdır, fakat ben daha sistematik, uhrevî bayramlardan bahsetmek için Cennet hayatının başlangıcından itibaren olan hayat safhalarını sıralayıp Külliyatına dikkat çekmeye çalışacağım. Bunun için bazı rivayetleri bilmana nakledeyim, fazlası eksiği olursa Rabbim affetsin!
Böylece Cennet ziyafetlerinin ve bayramlarının; güzel nameler ve müzik şölenleriyle başladığını da, anlatmış ve anlamış olacağız. Yani enteresandır Cennet müzik, ziyafet ve şölenleriyle başlıyor, demek ruhun bir mühim gıdası da güzel seslerdir ve biz böylece seslerin de niçin hoşumuza gittiğinin sebep ve hikmetini de, anlamış olacağız.
Anladığım kadarıyla sanki insanlar bir tarladaki tohumlar misali, Cennetlikleri Allahü
Teâlâ şöyle uyarıyor:
İlk olarak Cenab-ı Hak o kimselere; “Ya eyyühel mahbubun! (Ey sevgililer topluluğu) Size çok seveceğiniz bir şeyi ikram edeyim mi?” buyuracak ve herkes çok tatlı bir uykudan uyanır gibi uyanarak; heyecan ve helecan ile “et Yarabbi” diyecekler ve Cenab-ı Hak Cennet hurilerine ‘kullarımın hoşuna gidecek nâmelerle Cennet lisanı ile bir şeyler söyleyin’ emredecek. Huriler öyle güzel namelerle beyitler, kaside vs.ler seslendirecekler ki, bundan çok müthiş bir aşk ve şevk duyan insanlar bu hazza dayanamayıp baygın hale düşecekler. Bir müddet sonra bir nida daha işitilip tekrar ayılacaklar ve yine “ya eyyühel mahbubun bundan daha güzelini ikram edeyim mi?” buyrulup bu sefer Cenabı Hak, Hz. Davud’a (as),“o Davudî sesinle kullarıma Zebur’dan bazı âyetler oku” diye emredecek ve Hz. Davut o mu’cizevî sesiyle, inşaallah bizlere bir ziyafet çekecek, yine bu neşe, haz ve zevke dayanamayan insanlar yine baygın hâle düşecek ve bir müddet sonra Cenab-ı Hak bu sefer yine “bundan daha güzelini ikram edeyim mi?” buyurup bu sefer Fahri Kâinat Efendimlz Hz. Muhammed’e (asm) Taha ve Yasin-i Şerif Sûrelerini okumayı emredecek ve Efendimiz de (asm), Taha ve Yasin-i Şerifi okuyunca insanlık çok daha büyük heyacan aşk ve şevk içinde yine baygın duruma gelip bir müddet daha böyle kalacaklar.
Bu sefer Cenab-ı Hak son bir defa daha “Ey sevgililer topluluğu ondan daha güzelini de, ikram edeyim mi?”buyurunca, hepsi aşk heyecan ve şevkle “et Yarabbi!” deyince bu sefer Cenab-ı Hak bizzat kendi sesiyle Rahman Sûresi’ni okuyacak ve işte o zaman insandaki ses zevki zirve yapacak. İnsanlık o zaman âlem-i ervahdan, elest bezminden beri aradığı o sese kavuşmuş olacak ve böylece bu ses eğitimi tamamlanmış, bundan sonra iş icrasına kalmış olacak.
Bundan sonrasını müsaadenizle haftaya bırakarak bu bayramlara devam edelim.
Yani sanki o bayram yarındır.! diye düşünelim, fakat bektaşi gibi “yarın, yarın,” diye diye günlerimizi boş geçirmeyelim.