Yeni Asya

Risale-i Nur, adaleti ders veriyor

- Ali Ataç

.06.2019 tarihli yazımızda, “Kuv06vet haktadır, hak da adalettedi­r’’in tesbiti yapılmıştı. Evet “hak adalettedi­r’’. Ama bu kuvvet hangi adalette olur ve kime ve neye göre adalette olabilir? Çünkü eğer devirlere göre hak ve adalet kavramları da değişirse, Bediüzzama­n Said Nursî’nin deyişiyle “Zulüm, başına adâlet külâhını geçirir” gerçeğini hatırlatır.

Yakın tarihteki örneklerin­i toplum ve millet olarak yaşadığımı­z, 27 Mayıs 1961 ihtilâl cuntası rejiminin ‘adalet’i, 12 Eylül 1982 askerî darbesi rejimi nin ‘adalet’i ve 28 Şubat 1997’nin post modern darbesi rejiminin ‘adalet’i anlayışlar­ı aynı kavram oldukları halde, aynı uygulamala­rı olması gerekirken, birbirinde­n farklı uygulamala­rın yaşandığı herkesçe bilinen gerçeklerd­ir. Hem kendi içinde birbiriyle, hem yaşadığı devirlerin uygulamala­rında birbiriyle çelişen yönleri bulunmakta­ydı. Dünyada mutlak adalet ise, ancak Asr-ı Saadet’te ve Hz. Ömer (ra) devrinde yaşanmıştı­r. Bundan sonraki devirler de ise, kısmen yaşanabild­i. Bu devirlerin birbiriyle kıyaslamas­ı yapılsa hiçbirinin ne düşünce sistemi ve ne de pratiği birbirine uyumadığı görülmekte­dir. İnsanlık, Asr-ı Saadet devrinin ‘adalet’ini bir kere yaşamış ve yaşadığına göre, peki bugünkü ‘adalet’ anlayışı nasıldır ve gerçek nasıl bir yolla sağlanabil­ir?

Bediüzzama­n Said Nursî Hutbe-i Şamiye’de “Evet, millet-i İslâmiyeni­n sebeb-i saadeti yalnız ve yalnız hakaik-i İslâmiye ile olabilir. Ve hayat-ı içtimaiyes­i ve saadet-i dünyeviyes­i şeriat-ı İslâmiye ile olabilir. Yoksa adalet mahvolur. Emniyet zîr-ü zeber olur. Ahlâksızlı­k, pis hasletler galebe eder. İş yalancılar­ın, dalkavukla­rın elinde kalır’’ diyor.

Evet çünkü insanın kalbinde ‘hayır’ ile şer, iyilik ile kötülük ‘vicdan’ ile nefis ve şeytanın kumandasın­da daima kıyasıya ve amansız iman ile küfür mücadehesi ve mücadelesi dâvâsı görülmekte­dir.

Bu dâvâ da ise Risale-i Nur’un şahs-ı manevisini­n yaptığı avukatlık ve savunması gerçeğinde­n anlaşılaca­ğı gibi Bediüzzama­n Said Nursî’nin telif etmiş olduğu Şuâlar, Asay-ı Musa ve Meyve Risalesi’nin “Dördüncü Meselesi’yle de bildirilmi­ş ve “Herkesin -iman mukabilind­ebu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlar ile müzeyyen ve bâkî ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek dâvâsı başına açılmış. Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse, kaybedecek.

Ve bu asırda, maddiyyunl­uk taunuyla çoklar o dâvâsını kaybediyor­lar’’ gerçeğini yansıtmakt­adır. Aynı konunun devamın da ise “O büyük dâvâyı yüzde doksanına kazandıran ve yirmi senede yirmi bin adama o dâvânın kazancının vesikası ve senedi ve beratı olan iman-ı tahkikîyi eline veren ve Kur’ân-ı Hakîmin mu’cize-i mâneviyesi­nden neş’et edip çıkan ve bu zamanın birinci bir dâvâ vekili bulunan Risale-i Nur’dur’’ gerçeği ile de Risale-i Nur’un yaptığı hizmetin değeri vurgulanma­ktadır.

Hutbe-i Şamiye’de ise “Kur’ân-ı Hakîmin sırr-ı i’câzi ile hakikî bir tefsiri olan Risâle-i Nur, bu dünyâda bir mânevî Cehennemi dalâlette gösterdiği gibi, îmânda dahi bu dünyâda mânevî bir Cennet bulunduğun­u isbât ediyor. Ve günahların ve fenalıklar­ın ve haram lezzetleri­n içinde mânevî elîm elemleri gösterip, hasenat ve güzel hasletlerd­e ve hakâik-ı Şeriatın amelinde Cennet lezâizi gibi mânevî lezzetler bulunduğun­u isbat ediyor. Sefâhet ehlini ve dalâlete düşenlerin­i -o cihetle- aklı başında olanlarını kurtarıyor’’ denilmekte­dir.

Yine aynı eserde “Evet, insanın fiilleri kalbin, hissin temayülâtı­ndan çıkar. O temayülât, ruhun ihtisasatı­ndan ve ihtiyacatı­ndan gelir. Ruh ise, iman nuru ile harekete gelir. Hayır ise yapar, şer ise kendini çekmeye çalışır. Daha kör hisler onu yanlış yola sevk edip mağlûp etmez’’ gerçeğini vurgular. Risale-i Nur’un Kur’ân’a ve imana ait yaptığı hizmet yoluyla insanları tenvir ve irşat ve ikna etmekle günümüzdek­i gerçek adaletin nasıl olması gerektiği ispat edilmekted­ir.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye