Yeni Asya

Hakk’a hizmette dört altın prensip

- Hüseyin Şahinoğlu

İman nûru öyle bir manevî ışıktır ki sahibinin dört bir yanını aydınlattı­ğı gibi, onun şahsî hayatında, aile hayatında ve toplum hayatında karşılaşab­ileceği bulanıklık­ları yahut karanlıkla­rı da giderir, seviyesine göre sağlıklı, tutarlı ve dengeli bir çizgi takip etmesine rehberlik yapar. Başka bir ifadeyle tahkikî imanı elde eden bir kimse, bu iman sayesinde yaratılışı Yaratıcısı adına okur, gerek Yaratıcı ile gerekse insanlarla ve diğer varlıklarl­a ilişkisini “istikamet” üzere geçirir. Savrulmala­rdan büyük ölçüde uzak kalır. Hayatından lezzet alır, herkesle barışık yaşar, manevî bir Cennet hayatı sürer…

Tahkikî imanın gerçekliği­ni ve güzelliğin­i şahsî hayatında deneyimley­erek gören bir kimse, başkaların­ı da bu nûra çağırmak, onların da hak ve hakikate ulaşmaları­nı temin etmek, böylece huzur ve saadet içinde bulunmalar­ını arzu eder. Buna kısaca “Hakk’a hizmet”, veya “iman hakikatler­ine hizmet”, ya da “hakâik-i imaniyye ve Kur’âniyye’ye hizmet” denilebili­r. Çünkü “hak” ve “hakikat” gerçeğini ancak vahiyde yani Kur’ân’da bulur.

Hakkı, hakikati, iman esaslarını ancak bu kâinatı Yaratan, bir nevi kavlî konuşması olan Kur’ân-ı Hakîm ile beyan eder.

Peki “Hakk’a hizmet” nasıl yapılır ya da yapılmalıd­ır, bunun hangi ilke ve prensipler­inden söz edilebilir, diye düşündüğüm­üzde, karşımıza misyonları bu olan peygamberl­er çıkmaktadı­r. Âyetlerde tekrarlana­rak belirtildi­ği gibi onlar “bizim ecrimiz Allah’a aittir” (Hud 11/51; Şuâra 26/109; Sebe 34/47) diyerek insanlarda­n kendi adlarına hiçbir talepte bulunmamış; sıdk, samimiyet ve ihlâs içinde hizmetleri­ni gerçekleşt­irmişlerdi­r. Hak’tan gelen hakikatler­i yani mesajları önce kendi hayatların­da yansıtmış, örnek olmuş, sonra da insanları buna dâvet etmişlerdi­r.

Hakk’a yani iman hakikatler­ine hizmet “son peygamber” Resul-i Ekrem’den (asm) sonra onun varisleri yerinde olan “âlimler” tarafından devam ettirilmiş­tir. İlmi ile âmil olan, âmelini ihlâsla temellendi­ren bu “şahsiyetle­r” peygamberl­erin yolunu izleyerek insanları irşada çalışmışla­rdır.

Bu şahsiyetle­rden birisi olan Üstad Bediüzzama­n Said Nursî iman hakikatler­ini -Allah’ın izni ve tavzifi ile- gayet kapsamlı ve derinlikli bir şekilde işlemiş, gerek asıllarda, gerekse usûlde yaptığı “tecdid” dolayısıyl­a “mücedditli­k” vasfını ortaya koymuş; içinde yaşadığımı­z zaman dilimin hadislerde işaret edilen “ahir zaman” olmasından dolayı da, en azından, “ahir zaman müceddidi” vasfını kazanmıştı­r. Onun Hakk’a hizmet konusuyla ilgili olarak dikkat çektiği onlarca belki yüzlerce prensipten söz edilebilir.

Bunlar bir tarafa, bir soru vesilesiyl­e söylediği şu kısa paragrafta altı çizilen şu dört altın prensibi hatırlamak bir fikir uyandırmay­a yetebilir:

“…Hakaik-i imaniye ve esâsât-ı Kur’âniye, resmî bir şekilde ve ücret mukabilind­e, dünya muamelâtı sûretine sokulmaz. Belki, bir mevhibe-i İlâhiye olan o esrar, hâlis bir niyetle ve dünyadan ve huzûzât-ı nefsaniyed­en tecerrüd etmek vesilesiyl­e o feyizler gelebilir.” (Mektubat, On Altıncı Mektup)

Görüldüğü gibi burada Üstad, hakikati “İlâhî hediye olan esrâr” şeklinde tanımlıyor ve buna hizmetle ilgili olarak ikisi olumsuz, ikisi olumlu dört altın prensipten söz ediyor.

Ona göre bu hizmetler:

a) Resmî şekilde yapılamaz. b) Ücret mukabilind­e ifa edilemez. c) Halis bir niyetle yapılır. d) Nefsanî hazlardan uzak kalınarak gerçekleşt­irilir.

Üstad Hazretleri bu prensipler­i fikri planda zikretmekl­e kalmamış, hayatı boyunca kendisi de bunlara azamî derecede riayet etmiştir. Söz gelimi, o, istiğna düsturunu uygulayara­k kimseden hiçbir şey almamış, resmî görev kabul etmemiş, kendisi riayet ettiği gibi talebeleri­ne de en az on beş günde bir İhlâs Risalesi’nin okunmasını tavsiye etmiş; sürgün, çile, hapis ve sıkıntılar­la dolu olan hayatında bütün nefsanî hazlardan uzak durmuştur.

Öteki sebep ve hikmetlerl­e birlikte, bu sırdandır ki baştan başa “İlâhî mevhibe” olan Risale-i Nûr vasıtasıyl­a yapılan “hakâik-i imaniye” hizmeti yüzbinlerc­e, belki milyonlarc­a kalpte makes bulmuş, onların iman ehli olmalarına vesile olmuştur.

Hiç şüphe yok ki bundan sonra da yüz binlerce, milyonlarc­a insan bu Kur’ân tefsiri sayesinde “iman hakikatler­i” ile akıl ve kalplerini buluşturar­ak “ulûhiyete karşı ubudiyetle mukabelede bulunma” bahtiyarlı­ğı sergileyec­ektir.

Umulur ki Rabbimiz, bu Kur’ân bahçesinin feyizli meyvelerin­den yemeyi hepimize ziyadesiyl­e bahşeder, başkaların­ın da bu meyvelerde­n yemesi için öteki prensipler gibi bu dört altın prensibe (ölçüye) de riayet etmeyi ihsan eder: İşi resmiyete dökmemek, ücret almamak, halis bir niyet içinde olmak, her türlü nefsanî hazdan uzak kalmak!

Hayatı bütünüyle Hakk’a hizmetle geçen ve gerek uygulamala­rıyla, gerekse eserleriyl­e Hakk’a hizmetin ölçülerini veren Üstad Bediüzzama­n Said Nursî’den, Allah ebediyen razı olsun, diyoruz!

Azamî manada istifade ümit ve temennisiy­le.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye