Başörtülü yürümek yasak
Özbekistan’da Kerimov dönemine geri dönüş: Sokakta başörtülü yürümek yasaklandı. “Vicdan hürriyeti ve Dinî Teşkilâtlar hakkında Kanun’un 14. maddesi” afişlerle ilan edildi. Başkan Şevket Mirziyayev’in derin devlete boyun eğdiği söyleniyor. 14. Madde, “Özbekistan vatandaşlarının halka açık yerlerde ibadet kıyafetleri ile dolaşmasına izin verilmez” deniliyor. Bir süredir yetkililer ve resmî tv kanalları “Biz Arap ve Türk değiliz, bizim millî giysilerimiz var” sözünü tekrarlıyordu. Millî eşarp da okullarda yasak. Bu afiş Taşkent’te bazı resmi kurumlara asıldı. Bana gelen, bir hastanede çekilmiş. Henüz sokak terörü başlamadı. 15.8.2018’de bütün okullarda yasak kararından beri tartışmalar sürüyordu. Mirziyayev’in 4 Eylül kararnamesi tamamen teslim olduğunu gösteriyor. Sokak terörü başlamadı derken, sadece başörtülü kadınlar için başlamadı. Önceki haa Taşkent’te, yollardan toplanan 15 erkek sakalları zorla kesildikten sonra serbest bırakıldı.
Bunun üzerine Nagehan Alçı, Akıncı’ya ulaşmış ve o da daha ayrıntılı bir açıklama yaparak kendisini savunmuş:
“Ben bunu ilk kez söylemiyorum ki Nagehan Hanım. Meselâ 20 Temmuz 2015 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da olduğu törende de söylemiştim. Ben her savaş için aynı şeyi söylüyorum. Bir daha olmasın, yeni şehitler vermeyelim… Benim sıklıkla oturttuğum bir bağlam bu. Bakın o açıklamada da var, ben Kıbrıs Barış Harekâtı’nda bir genç olarak Lefkoşa’daydım ve o harekâta katıldım. En yakın arkadaşlarım gözümün önünde şehit oldular. Operasyon desek de neticede bu bir savaş. Benim ne demek istediğimi Kıbrıs’ta herkes bilir. Eski bir siyasetçiyim. Söylediklerime burada tepki yok. Kıbrıs’ta yıllardır benim nerede durduğumu görüyor insanlar.”
Bu açıklamadaki son cümlelere lütfen dikkat ediniz.
Savaş gazisi Kıbrıs Cumhurbaşkanı’nı Kıbrıslı tanıyor ve anlıyor. Ama Türkiye anlamaya çalışmıyor.
Zira belli ki Akıncı bu operasyonu kayıtsız şartsız desteklemiyor. Bağımsız bakmaya çalışıyor. İç siyaset açısından iktidarın ve şahinlerinin pek de hoşuna gitmeyecek şeyler söylemiş oluyor. Böyle olunca da söylenenlerin doğru olup olmadığına bakılmıyor.
Nagehan Alçı’nın da dediği gibi:
“Sayın Cumhurbaşkanı Akıncı’yı aradığımda da kendisine bu olaydan sonra Türkiye’den ulaşan ilk gazeteci olduğumu öğrendim. Türkiye’nin ana gündem maddesi iken muhalif ve alternatif medya dahil kimsenin Sayın Akıncı’ya ulaşmaya bile çalışmamış olmasını Türkiye’deki gazeteciliğin içler acısı hali olarak nitelendiriyorum. Herkes politik pozisyon alıyor ve karşıya ateş ediyor. O kadar. Gazetecilik bir matbuat siyasetçiliğinden başka bir şey değil artık Türkiye’de.”
Dehşet bir adlandırma: Matbuat siyasetçiliği!