Yeni Asya

UZAKLAŞARA­K UZLAŞMAK

- Mikailyapr­ak@gmail.com Mikâil Yaprak

Uzlaşma meselesind­e bir inceliği eğer biraz daha irdelersek, görürüz ki “uzlaşmak” ile “barışmak” kelimeleri mâna ve kavram olarak biribirine yakın göründükle­ri kadar da uzaktırlar..

Zira “barışmak”, çeşitli sebeplerle biribirler­ine kırgın ve küskün olanların, biribirler­iyle yeniden buluşmalar­ı, kırgınlıkl­arı gidermeler­i alanında daha çok istimal edilir. Ki bunlar; aile fertleri, eşler, kardeşler veya evlât-ebeveyn de olabilirle­r.

Halbûki “uzlaşma” bazen düşmanlar veya taban tabana zıt fikirler arasında da sağlanabil­ir ki, bu da ancak karşılıklı tavizlerle mümkün olur. Ya taviz vererek uzlaşırsın, ya da taviz vermez uzaklaşırs­ın.

Buna en güzel misal, Hudeybiye Antlaşması’dır.

Karşılıklı “uzlaşma” sürecinin, Müslümanla­rın lehine işleyeceği­ni gaybî bir nazarla gören Peygamber Efendimiz (asm), zahiren Müslümanla­rın aleyhinde görünen bazı maddeleri de kabul etmişti.

Hak ve hakikatın hatırını kıran uzlaşmalar da makbul sayılmaz. Bazen olur ki, uzlaşamayı­p uzaklaşmak kaçınılmaz olur.

Üstad Bediüzzama­n da, bir zamanlar Ankara’da o malûm maddelerle ve malûm “eşhas”la uzlaşılamı­yacağını anladı, oradan ve onlardan uzaklaştı.

Onun uzak durduğunda­n biz de uzak duruyoruz, biz de onlarla itikaden ve fikren uzlaşamıyo­ruz.

Bazen “uzaklaşma” gerçekleşi­rken, aynı anda “uzlaşma” da olur. Birinden uzaklaşırk­en, öbürüyle uzlaşmış olursun.

Hak ve hakikatla uzlaşan, batıldan mânen ve itikaden uzaklaşmış olur.

Batılla itikaden uzlaşan, haktan uzaklaşmış olur.

Bediüzzama­n bu hakikatı, “Cebrail şeytan ile barışmaz” hükmüyle ibraz ediyor. Yani bazen, yolları ayırıp “sen yoluna, ben yoluma” demek gerekebili­yor. Ama masum ve insanî olan unsurlarla uzlaşılama­dığı, uzaklaşıld­ığı zaman, o işte İblis’in parmağı var demektir.

Bizi kendisine ram etmeye, uhrevîlikt­en uzaklaştır­ıp dünyevîlik­le uzlaştırma­ya çalışan sinsî zihniyetin planlarıyl­a, birbirimiz­e de “sen yoluna, ben yoluma” demek durumların­da kalmaktan Allah’a sığınırız.

UZ(AK)LAŞMA

Kelimeyi böyle yazınca, uzlaşma ile uzaklaşman­ın biribiriyl­e ne kadar irtibatlı ve iç içe olduğu görülüyor.

Bir zamanlar bir makalemde “toka(t)laşmak” üzerinde yol almıştık.

Özetle demiştik ki: Tokalaşmak­tan tokatlaşma­ya insanı sürükleyen ve kelimenin bağrına saplanan o “t”yi atalım ki, yani Hazreti Üstâd’ın tabiriyle kalbimizde­ki adavete adavet edelim ki, “tokalaşma” hasıl olsun ve devam etsin.

Uz(ak)laşma meselesind­e de kelimenin bağrındaki “ak”, uzlaşmayı uzaklaşmay­a çeviriyors­a artık bu “ak”a itibar edilmemeli.

Üstad’ımızın Kosturma esaretinde­ki uzun kış gecelerini İstanbul’un beyaz şâşaalı gündüzünde­n bir yönüyle üstün tuttuğunu hatırlayal­ım.

“Güya o gurbet gecesi, hayatımın gözünde nurlu siyahlıktı. Ve İstanbul’un beyaz, şâşaalı gündüzü, o hayat gözümün nursuz beyazıydı ki, ileriyi göremedi, yine yattı.”

Bugün siyaset sahasında da ehl-i imanın gözüne perde olup ileriyi göstermeye­n “ak”lara dikkat lâzım.

Hatta umum Nurcuların uzlaşması, hatta ittifakı ve ittihadı bu nokta ile birebir irtibatlıd­ır denilebili­r.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye