Şehadet şerbeti
İman sahibi insanları, düşmanlarına karşı üstün kılan en mühim sır, “Ölürsem şehidim, kalırsam gazi!” inancıdır. Bu durum, âyette “iki güzelden biri” şeklinde ifade edilmiştir. Yani, mü’min için savaş sonucunda elde edilecek iki güzel mertebe; ya galip gelmek ya da şehâdet şerbetini içmektir.
Şehâdet: Hak yolunda, vatan uğrunda canını feda ederek ölme, şehit olma demektir.
Şehâdetin Allah katında kadri ve kıymeti pek yücedir. Ahirette en büyük rütbenin peygamberlikten sonra şehitlik olduğu belirtilmektedir.
Cenab-ı Hak; “Allah yolunda öldürülenler için “ölüler”demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz.” buyurmaktadır.
Allah yolunda ölmek, yani şehit olmak sıradan bir iş değildir. Bunun içindir ki, her mü’min, şehit olmayı bin can ile arzu eder.
Hz. Enes’in (ra) rivayet ettiği hadis-i şerilerinde Efendimiz (asm) şöyle buyuruyor:
“Cennete giden hiç kimse, yeniden dünyaya dönmeyi ve dünyalık adına herhangi bir şeyin kendisi için olmasını istemez. Şehit olan kimse bunun dışındadır. O, gördüğü o büyük mükâfattan dolayı, on defa (Allah yolunda) ölmek için dünyaya dönmeyi temenni eder.”
Din, iman, Kur’ân ve vatan müdafaası için savaşmak cihad; böyle bir savaşta ölmek ise, mânen dirilmek olan şehitlik; yani, şehâdet şerbeti içmektir.
İslâm ve Osmanlı tarihine bakıldığında, Müslüman’ın ordusu pek çok defa, askerî teçhizatı kendisinden çok daha güçlü olan birçok orduyu hüsrana uğratmayı başarmıştır.
Onları zafere götüren saik, tevekkül ve Allah’a olan imanlarıdır.
Bunun en önemli örneklerinden biri ise birçoğumuzun kullandığı, ama manasını ve nereden geldiğini bilmediğimiz “Şehadet şerbeti” deyimidir.
Savaşlarda yaralanan, ancak yarası ağır ve zahirenkurtulma ümidi bulunmayan askerlere, hekim, yanında taşıdığı ve “Hekim Matarası” denilen mataradan, son anlarında ağzı tatlansın diye şerbet verirmiş. İçenler de öleceklerini anlarmış. Bu sebepten, şerbete, “Şehâdet şerbeti” denilmiş.
Bu şerbeti sıradan şerbetlerden ayıran ve özel kılan iki şeyden birincisi, şerbetin zemzem suyu ile hazırlanması. İkincisi ise, sadece son nefesten önce içilmesi / içirilmesi!
Yani, dünyadaki son yudum…
Bediüzzaman söylüyor:
“Ubeyd isminde bir yeğenim ve talebem vardı. Benim yanımda ve benim yerime şehid olduktan sonra, üç aylık mesafede esarette bulunduğum zaman, mahall-i defnini bilmediğim halde, bence bir rüya-yı sadıkada, tahte’l-arz bir menzil suretindeki kabrine girmişim. Onu şüheda tabaka-i hayatında gördüm. O beni ölmüş biliyormuş; benim için çok ağladığını söyledi. Kendisini hayatta biliyor.”
“Öyle meşbû-u şahâdet ki bu öksüz toprak; Oh bir sıksa adam, otları, kan fışkıracak!” Rabbim, cümle şehitlerimize rahmet; bizlere de merhamet eylesin.
D pnotlar: 1- Tevbe Sûresi, 52. 2- Bakara Sûresi, 154. 3Buharî, Cihad, 21; Müslim, İmaret, 109. 4- Said Nursî, Mektubat, 12. 5- Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, 180.