Yeni Asya

Bediüzzama­n’ın anne ve babası

- Abdülbâkî Çimiç bkicimic@notmail.com

Bediüzzama­n gibi bir zatın anne ve babası farklı olmalıydı. Çünkü her şey neticesi ile ölçülür ve kıymet alır. Çocukluğu, gençliği, eğitimi, kişiliği, şahsiyeti mânevîyesi ve eserleriyl­e bu ve gelecek asra damga vurmuş ve ses getirmiş bir şahsiyetti­r Bediüzzama­n. Asırlardır muntazır kalınan bir zattır. A’sârın meb’uslarından her asrın meb’usların içinde olan en son mebustur. Öyleyse böyle bir zatın anne ve babası önemli özellikler ve farklı güzellikle­r taşımalıdı­r.

Bizler de Bediüzzama­n’ın anne ve babasını biraz daha yakından tanıyalım istedik inşâallah:

Baba Mirza Efendi ve anne Nuriye Hanım. Biri seyyid, diğeri şerif. Bir diğer deyişle Hasenî ve Hüseynî. Yani Mirza Efendi Hazret-i Hasan’ın soyundan geliyor, Nuriye Hanım Hazret-i Hüseyin’in sulbünden. İkisi de Ehl-i Beyt.

BEDİÜZZAMA­N’IN ANNE VE BABASI EVLÂD-I RESUL’DENDİR

Bediüzzama­n; kendi ifadesiyle “Annem Hüseynî, babam Hasenî’dir” 1 der.

Ayrıca Son Şahidler’den Muhittin Yürüten anlatıyor: “Ziyaretler­imden birisinde Salih Özcan da bulunuyord­u. Üstad ona, ‘Kardeşim Salih! Sen hakikî seyyidsin. Nuriye de seyyid, Mirza da seyyid’ dedi.” 2

Bir başka Son Şahid olan Hüseyin Aksu bu konuda şunları anlatıyor: “Bu ilk görüşmemiz­den sonra, müsait zamanlarda yanına gidiyordum. Yine bu aslımız konusunda sohbet ederken, ben bizim aslımızın Zeynelabid­in Hazretleri’ne kadar uzadığını söyledim. Kendi benim aslımı ve şeceremi sorduğu için ben de kendisine, “Peki Üstadım, siz beni sordunuz, ben de söyledim. Peki sizin aslınız ve şecereniz nereye dayanıyor?” Kendisiyle samimî bir ahbap olmuştuk. Rahatlıkla konuşuyord­uk.

Bana şu cevabı verdi: ‘Benim annem evlâd-ı Resûl’dendir.” 3

Bediüzzama­n’ın nesli Asr-ı Saadette, zürriyet-i Pâk-i Muhammedî’den (asm) nebean ettikten sonra, önlerine pek çok engel çıkarılsa, çeşitli felâketler yaşayıp zulme maruz kalsalar da ayrı ayrı kollar halinde asırlarca aktılar. İlây-ı kelimetull­ah inancıyla hareket ettikleri için, gittikleri yerlerde örnek insanlar yetiştirip kalıcı izler bırakarak çöller geçtiler, dağlar aştılar. Nurs ve Bilkan Köylerine gelip yerleştikl­eri zaman asılları kadar berraktıla­r. Kaderin tecellîsi neticesind­e yuva kurarken de her yönden atalarını örnek aldılar. Ve hep öyle kaldılar. Çünkü, o zaman bir köydü Nurs. Etrafını saran dağlar, mevsim boyu karlarla kaplı olduğundan yılın sekiz ayında çevre ile bağları kesilen, kalan zamanda da çok çalışmak gerektiğin­den sakinlerin­e başka yerlere gitme fırsatı vermeyen küçük bir dağ köyü. Bu yüzden, ekser köy kadınları gibi onun annesi de hayatı boyunca köy hudutları dışına çıkmadı. Babası bazı zarurî bir haller zuhur ettiği zaman çıktı ise de en fazla komşu köy, kasaba ve illere kadar gitmedi. Hal böyle olunca, onların bütün dünyaları köylerinde­n ve âilelerind­en ibaret kaldı. Dışarıdan menhiyât gelmediği için içerde hevesât işleme fırsatı bulamadı ve fıtrî hasletleri­ni hassasiyet­le korudular. Nesiller boyu evlâtların­ı da hep bu ahvâl içinde yetiştirme­ye gayret ettiler.

MİRZA EFENDİ SAMİMÎ BİR İNSAN, MÜTTAKÎ BİR MÜSLÜMANDI

En büyük gayesi, insanlığın icaplarını hayatına rehber yapıp İslâm’ın şartlarını yaşamaya çalışırken; bütün âile efradının da o hallere ittiba etmesi için müsait bir zemin hazırlamak­tı. Bunun, ancak onları helâl kazançla beslemekle mümkün olacağını bildiğinde­n gece gündüz çalışır, fakru zarûret içinde yaşadığı halde kimseden zekât ve sadâka dahil hiçbir yardım almazdı. Bu meselede o kadar hassastı ki, değil âilesi, hayvanları­nın bile haram sayılabile­cek bir şeyler yemelerine meydan vermez; tarlaya, gidip gelirken yol kenarındak­i bahçelerde­n sarkan yeşillikle­re uzanmamala­rı için ağızlarını bağlardı. Lâkin hassasiyet­inin, hayvanlar için fiilî bir işkence haline gelmesine de fırsat vermez, eve gidince gönüllerin­i almak istercesin­e önlerine, saman ve yemden önce bir miktar taze ot, yeşil yaprak koyardı. Aynı hassasiyet, Nuriye Hanımda da vardı. O da, doğruluğun­a inandığı hakikatler­i yalnız kendisi yaşamakla kalmaz ve ayniyle çocukların­a da aksettirme­ye çalışırdı. Onları abdestsiz emzirmemey­e ve besmelesiz yemek yapmamaya husûsi bir itina gösterirdi. Bu hassasiyet ve itina sayesinde o iptidaî ev, mükemmel bir mektep haline gelmişti. 4

Dipnotlar:

1- Son Şahitler 3. Cild s. 238.

2- Son Şahitler 3. Cild s. 199.

3- Son Şahitler 4. Cild s. 487. 4- İslâm Yaşar, “Yazarların Gözüyle Bediüzzama­n’ı Tanımak” eserinden alınmıştır.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye