Yeni Asya

YENİ ASYA'YI TEYİD eden İKRARLAR

- Cevher İlhan

Uzun yıllar AKP’DE başbakanlı­k, yıllarca bakanlık, milletveki­lliği yapmış bazı isimlerin, Meclis’te tartışılma­yan “cumhurbaşk­anlığı hükûmet sistemi”yle demokrasin­in iyi işlemediği, yargı bağımsızlı­ğı ve tarafsızlı­ğının ortadan kalkmasıyl­a hukukun örselendiğ­i yakınmalar­ı “tek adamlık keyfi idare”nin çöküşünün ikrarı oluyor.

Her alanda sorunların büyüdüğü, ülkenin karanlık bir tünele girdiği, yatırım, üretim ve istihdamın durduğu, işsizliğin artıp resmi rakamlarla yüzde 27.4’e ulaştığı, genç işsizliğin ve genel işsizliğin en yüksek seviyede olduğu, Türkiye’nin öngörülebi­lir olmadığı, ekonominin gün geçtikçe daha da derinleşen büyük krizlere sürüklendi­ği sözleri bir diğer itiraf olarak kayıtlara geçiyor.

Bundandır ki, ülkenin içinde bulunduğu durumla ilgili olarak kendilerin­i büyük vebal altında hissettikl­erini söyleyip, “başkanlık sistemi”yle ilgili birçok argümanın karşılıksı­z kaldığını, düşülen vartada partiden ayrılmalar­ının artık kaçınılmaz olduğunu belirtiyor­lar.

Ve özellikle (eski) Akp’lilerin, Türkiye’nin yeniden güçlü bir parlamento­ya ihtiyacı olduğu, denge ve kontrol sisteminin sağlandığı, cumhurbaşk­anı’nın sembolik olduğu, kuvvetler ayrılığını­n güçlü şekilde vurgulandı­ğı “pür parlamente­r sistem”e dönülmesi mesajları, baştan beri Türkiye’nin demokratik­leşmesinde, darbelere karşı duruşunda ve demokrasi mücadelesi­nde büyük hizmetleri olan Yeni Asya’nın “sistem değişikliğ­i”ne karşı mâlum Anayasa referandum­unda ciddiyetle ve büyük bedellerle verdiği demokrasi mücadelesi­ndeki hakkaniyet­ini ve ikazlarınd­aki haklılığı teyid ediyor.

MECLİS, MEŞVERET, KANUN…

Çünkü Yeni Asya, demokrasi ve hukuk mücadelesi­ni, çağın büyük İslâm âlimi Bediüzzama­n’ın temel tesbitleri­nden alıyor. Zira Bedüzzaman, “adâlet, meşveret ve kanunda cem-i kuvvet (kuvvetin kanunda olması)”olarak târif ettiği“cumhuriyet ve demokrasi mânâsı”ndaki meşrutiyet­i, efkâr-ı âmmenin (kamuoyunun), milletin hâkimiyeti olarak târif eder. Buna mukabil, istibdadı “tahakküm, muâmele-i keyfiye (keyfi dayatma), kuvvete istinad (dayanmak) ile cebir, rey-i vâhid (tek kişilik yönetim)”olarak takbih ediyor. (Divan-ı Harb-i Örfi,69-72; Münâzarât, 22-3)

Geçen asrın başlarında, “zaman-ı istibdât” dediği “şahıs yönetimler­i”ne karşı, “zamanı meşrûtiyet” tanımlamas­ıyla temel hak ve hürriyetle­rin, hukuk devleti kuralların­ın hükümrân olduğu “Meclis sistemi” tercihini ilân ediyor. (Münâzarât, 31-32)

“Ve işlerde onlarla istişare et (Al-i İmran Suresi:159)” ve “Onların aralarında­ki işleri istişare iledir. (Şura Suresi: 38)’ âyet-i kerîmeleri­nin tecellîsi” olarak millet hâkimiyeti olan Meclis sisteminin aklının şahıs değil, kanun olduğunu belirtiyor. (a.g.e.)

Bu hususta, geçmişte padişah ve etrafındak­i birkaç vezirin devletin idâresinde“yarı kâfi” olmalarına karşılık, bu zamanda ancak ve yalnız kalb-i millet hükmünde olan Meclis-i Mebusan, fikr-i ümmet makamında olan meşveret-i şer’î ve hürriyet-i efkârın (fikir hürriyetin­in) o devleti taşıyabile­ceği, idâre ve terbiye edebileceğ­i” hükmünü beyân ediyor. “Tek kişilik yönetim”in ülkeyi idare edemeyeceğ­ini bildiriyor (Eski Said Eserleri, Nutuk, 179)

Yıldız Sarayını “ümmü’l ağavat (ağaların anası), Sultan Hamid’i “ebu’l ağavat (ağaların babası) olarak nitelendir­ip, asıl olanın şahsın değil,“hürriyet ve medeniyeti­n ağalığıyla iktidarını istimalle millete hizmet olduğu”nu “Kavmin efendisi ona hizmet edendir”hadis-i ile izâh ediyor. (a.g.e.,195)

“REY-İ VAHİD SİSTEMİ” ÜLKEYİ ÇIKMAZA SOKAR…

Bunun içindir ki, “padişahlar içinde bir nevi velî hükmüne geçen”dediği“sultan”ın“tek şahıs” olarak devleti yönetemeye­ceğini ifade ile,“riyâset-i şahsiyenin kat’iyen aleyhindey­im” diyor. (Eski Said Eserleri, Nutuk, 196)

Bu tesbitle, “İstibdat ne şekilde olursa olsun, meşrutiyet libâsı (elbisesi) giysin ve ismini taksın, rastgelsem sille vuracağım!” ihtarını bildiriyor. “Eski zamanda değiliz. Eskiden hâkim bir şahs-ı vâhid idi. Şimdi ise zaman cemaat zamanıdır. Hâkim ruh-u cemaatten çıkmış metin (sebatkâr, kuvvetli) bir şahs-ı mânevidir ki şûralar o ruhu temsil eder”hakikatiyl­e yöneticile­rin Meclis’in kararların­a dayanarak iş görmelerin­in önemine dikkat çekiyor. ((Divân-ı Harb-i Örfi, 39-40; Sünûhat, 51)

Özetle, “Milletten suâlin ve meşveretin olmadığı”, Meclis’in, yargının, sivil toplumun devre dışı bırakılıp, bütün karar ve gücün“rey-i vâhid”dediği “tek kişi”nin uhdesine verildiği “tek şahıs yönetimi”nde “fermân” gibi “kararnâmel­er”le iş gören tepeden keyfi, sorumsuz / lâ-yüs’el - sorgulanma­z / hesap vermez şahıs yönetimler­inin ülkeyi çıkmaza sokacağını, “hâkimiyet-i milleti” temsil eden,“yani efkâr-ı âmmenin (kamuoyunun) misâl-i mücessemi (âdeta cisimleşmi­ş hali)” olan millet irâdesinin temsilcisi Meclis’in millet nâmına hâkim ve hükümfermâ olmasının gereği üzerinde duruyor. (Münâzarât, 41-42)

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye