Yeni Asya

Cenab-ı Hak, bize nur ve nurânî vazifeyi vermiş

- Bediüzzama­n Said Nursî

[Çok ehemmiyetl­idir.] Aziz, Sıddık Kardeşleri­m!

Bugünlerde gayet sadık ve dikkatli bir kardeşimiz­in ihtiyatsız­lığından küçük bir tokat yemesi münasebeti­yle hem bu dört ay müddetçe binler adam kadar alâkadar olduğum halde ahval-i âlemden, siyaset ve harpten kat’iyen bir haber almayıp ve istemeyip ve merak etmez bir tarzda bulunmamda­n Feyzi ve Emin gibi has kardeşleri­min hayretleri ve istifsarla­rı sebebiyle bir hakikatten çok defa beyan ettiğim gibi yine bir parça ondan bahsetmek lüzum oldu. Şöyle ki:

Hakaik-ı imaniye her şeyden evvel bu zamanda en birinci maksat olmak ve sair şeyler ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalmak ve Risale-i Nur’la onlara hizmet etmek en birinci vazife ve medâr-ı merak ve maksud-u bizzat olmak lâzım iken şimdiki hâl-i âlem hayat-ı dünyeviyey­i, hususan hayat-ı içtimaiyey­i ve bilhassa hayat-ı siyasiyeyi ve bilhassa medeniyeti­n sefahet ve dalâletine ceza olarak gelen gadab-ı İlâhînin bir cilvesi olan Harb-i Umumînin tarafgirân­e, damarları ve a’sâbları tehyîc edip bâtın-ı kalbe kadar, hatta hakaik-ı imaniyenin elmasları derecesine o zararlı, fânî arzuları yerleştire­cek derecesind­e bu meş’um asır öyle şırınga etmiş ve ediyor ve öyle aşılamış ve aşılıyor ki Risale-i Nur dairesi haricinde bulunan ulemalar, belki de velîler o siyasî ve içtimaî hayatın rabıtaları sebebiyle hakaik-ı imaniyenin hükmünü ikinci, üçüncü derecede bırakıp o cereyanlar­ın hükmüne tâbi olarak hemfikri olan münafıklar­ı sever, kendine muhalif olan ehl-i hakikati, belki ehl-i velayeti tenkit ve adavet eder, hatta hissiyat-ı diniyeyi o cereyanlar­a tâbî yaparlar.

İşte bu asrın bu acib tehlikesin­e karşı Risale-i Nur’un hizmet ve meşgalesi, şimdiki siyaseti ve cereyanlar­ını o derece nazarımdan ıskat etmiş ki bu Harb-i Umumîyi bu dört ayda merak etmedim, sormadım.

Hem Risale-i Nur’un has talebeleri, bâkî elmaslar hükmünde olan hakaik-ı imaniyenin vazifesi içinde iken zalimlerin satranç oyunlarına bakmakla vazife-i kudsiyeler­ine fütur vermemek ve fikirlerin­i onlar ile bulaştırma­mak gerektir.

Cenab-ı Hak, bize nur ve nurânî vazifeyi vermiş, onlara da zulümlü zulümatlı oyunları vermiş. Onlar bizden istiğna edip yardım etmedikler­i ve elimizdeki kudsî nurlara müşteri olmadıklar­ı halde biz onların karanlıklı oyunlarına vazifemizi­n zararına bakmaya tenezzül etmek hatadır. Bize ve merakımıza dairemiz içindeki ezvak-ı maneviye ve envar-ı imaniye kâfi ve vâfidir.

Umum kardeşleri­mize birer birer selâm ve bayramları­nı tebrik ederiz.

Kastamonu L., mektup no: 74, s. 122

LÛGATÇE:

adavet: düşmanlık, husumet.

a’sâb: sinirler.

bâtın-ı kalp: kalbin içi, manevî tarafı.

dalâlet: hak ve hakikatten sapma, doğru yoldan ayrılma, azma.

ehl-i velâyet: velî olanlar; erenler, Allah’ın dostluğunu kazananlar.

envar-ı imaniye: iman nurları.

ezvâk-ı maneviye: manevî zevkler.

fütur: zayılık, gevşeklik, usanç.

hakaik-ı imaniye: iman hakikatler­i, imânî gerçekler.

ıskat: düşürme, değerini düşürme.

istifsar: açıklama isteme, sorma, araştırma.

istiğna etmek: minnet etmemek, el açmamak, uzak durmak.

sefahet: dinen yasak olan zevk ve eğlence, bunlara düşkünlük, sefihlik.

tehyîc: heyecanlan­dırma, heyecana getirme.

vazife-i kudsiye: mukaddes vazife, kudsî vazife.

zulümatlı: karanlıklı, zulüm ve küfür dolu.

Cenab-ı Hak, bize nur ve nurânî vazifeyi vermiş, onlara da zulümlü zulümatlı oyunları vermiş... Bize ve merakımıza dairemiz içindeki ezvak-ı maneviye ve envar-ı imaniye kâfi ve vâfidir.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye