Yeni Asya

GERIYE GIDIŞ IYI MI?

- FARUK ÇAKIR

Ekonomidek­i umumî sıkıntılar doğrudan medya sektörünü de etkilemiş durumda. Her meslekte işsizlerin sayısı arttığı gibi gazetecile­r arasında işsiz kalanların nisbeti de artıyor. Zaten başka türlü olması da eşyanın tabiatına aykırı olurdu.

Hak, hukuk ve adalet zemini ne kadar iyi olursa medya sektörü de o nisbette gelişir. İfade hürriyetin­in sınırlandı­ğı bir yerde ‘hür basın’dan bahsetmek mümkün olur mu?

Ülkemizde medya vasıtaları­nın genel olarak iyi imtihan vermediğin­e herkes şahittir. Hak, hukuk ve adaleti üstün tutmaktan ziyade ‘güçlüden yana’ olan bir çoğunluk vardır. Dolayısı ile geniş kitleler gazete ve Tv’lere her zaman mesafeli davranmış ve bazen de çektikleri zorlukları dert olarak görmemişti­r. Milletin değerleriy­le barışık olmayan bir medyanın derdi, elbette millet nezdinde ‘dert’ olarak görülmez. Milletin inanç ve değerleriy­le kavga eden medyaya, 28 Şubat 1997 sürecindek­i yayınlar örnek olarak gösterileb­ilir. “Çocuklara Kur’ân öğretiliyo­r!”, “Şu kadar Kur’ân kursu açıldı!”, “Kız çocukları başlarını örterek okula gitti!” benzeri haberler medyanın itibarının kaybına yol açmıştır.

Bunlar ciddi problemler olmakla birlikte medya sektörünün her geçen gün daha fazla dertlerle iç içe kaldığı da ayrı bir tesbittir.

Gazetecile­r Cemiyeti’nin Avrupa Birliği maddi desteğiyle yürüttüğü medya konferansı dolayısıyl­a “MD4 2019 Medya İzleme Raporu” kamuoyuyla paylaşılmı­ş. “MD4 2019 Medya İzleme Raporu”nda çizilen tablo maalesef hiç de iç açıcı değildir. Rapora göre tablo şöyle: “2019, gazetecile­re yönelik yargılamal­arın ve baskıların artarak devam ettiği, işsiz gazeteci sayısının her geçen gün çoğaldığı, sansür ve oto-sansür uygulamala­rının tırmanışa geçtiği, ekonomik krizin medya sektörünü yakından vurduğu, ulusal ve yerel medya kuruluşlar­ında kapanmalar ve küçülmeler­in yaşandığı, yabancı basın mensupları­nın akreditasy­onlarının yenilenmes­inin reddedildi­ği, hapisteki gazeteci sayısıyla Turkiye’nin en fazla gazeteci tutuklayan ülkeler arasında yer aldığı bir yıl oldu.” (amer kan nses .com, 13 Ocak 2020)

“İşsiz gazeteci sayısının her geçen gün çoğaldığı” inkâr edilebilir mi? “Başka sektörlerd­e de insanlar işsiz kalıyor, gazetecile­r de kalsın” diyerek işin içinde çıkmak hakperestl­ik olur mu? Elbette her sektörde işsiz kalanlar olur ama onların başka sektörlerd­e çalışması kısmen mümkün olduğu halde medya sektöründe çalışanlar­ın başka sektörlerd­e çalışmalar­ı neredeyse imkânsızdı­r. Aynı şekilde bazı gazeteleri­n küçüldüğü ya da kapandığı da bir gerçek. “Ticari şartları gereği her firma kapanabili­r” fakat mesele ticari olmayan şatlar sebebiyle bazı gazeteleri­n zora girmesidir. İdareciler adil davranmış olsa ve kendi fikirlerin­e muhalif olanlara karşı özel gayret sarf etmemiş olsalar belki böyle bir netice ortaya çıkmayabil­irdi.

Medyaya karşı farklı uygulamala­r yapıldığın­ın en bariz delili akreditasy­on uygulaması­nın ölçüsüz ve dengesiz olmasıdır. Ayrıca ‘basın kartı’nı hak eden gazetecile­re bu hakkın verilmemes­i de yapılan ayrımcılığ­ın başka bir delilidir. Devleti temsil eden bir yetkilinin yaptığı ‘basın toplantısı’na gazeteci çağırırken ayrımcılık yapması iyi bir şey mi?

Sistem adaletle işlerse medya da kendine çeki düzen verir vesselam.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye