Yeni Asya

“Dünya benimle barışmıyor”

- Mustafa Oral mustafaora­l74@hotmail.com

İnsan dünya denilen ağır yükü taşımakla yükümlü. Ona ne kadar çok anlam yüklersen belin o kadar çok bükülüyor. Başın sıkışınca, ruhun daralınca “bir başıma kalsam şeh-i devrâna kul olmam/ vîrân olası hânede evlâd-u ıyâl var” cümleciğin­e sığınıyor. Kendini insanlığa adayan dünyayı sırtına almaz; bilâkis dünyaya sırtını döner. Varlıktan, masivadan, kuldan yüz çevirir, her şeyi Rabbinden bilir ve bekler. Hayat bir yürüyüştür; kimi hızlı, kimi yavaş yürür. Sırtında yumurta küfesi taşıyan ya da taşıdığını zanneden elbette adımlarını sayarak yürüyecek. Halil Yürür, Risale-i Nur’la hayatın ve dünyanın sırlarına ererek Bediüzzama­n ve Zübeyir Gündüzalp’in yolunda yürür.

Onlardan aldığı dersle dünyayı elinin tersiyle iter, dünya yükünü omuzuna almaz.

Bilir ki sahabelere ve onların yolundan giden Bediüzzama­n ve Zübeyirler­e ahirette yoldaş olmak dünya denilen süslü şişeyi taşa çalmaktan geçer. O şuurla dünyayı da, Leyla’yı ardında bırakıp, dünya eleğini duvara asıp, kalbler gıdasız, ruhlar nursuz kalmasın diyerek hizmete koşar. Yıllarca yarı aç, yarı tok yaşar. Çile, yokluk, yoksullukl­a geçen yılları sabredilme­si değil, şükredilme­si gereken günler bilir.

Dünya yorucudur yorucu olmasına da yorgunluğu dindiren güzel rüyalar, Nurlu hizmetin ikramı kerametler vardır. Halil de bu güzellikle­ri doya doya yaşar. Kalbinin bir yanında Hz. Muhammed’e (asm), diğer yanında sahabeler vardır. Ruhunun bir yanında Bediüzzama­n, diğer yanında Zübeyir vardır. İnsan açken aşkın kadrini daha iyi biliyor belki de. Halil yıllarca midesinde açlık çekmese ihtimal ki bu ulular kalbini ve ruhunu bu kadar çekmeyecek­tir kendilerin­e.

Halil’e göre Zübeyir fenafillah makamındad­ır. Birçok kerametine şahit olur. Bir gün Kırklareli’nde bir camide aşkla, şevkle sahabe aşkını anlatır. Zübeyir İstanbul’dan hallerine muttali olur. İstanbul’a dönünce Kırklareli’nde anlattıkla­rının hepsini söyler.

Halil hayretler içinde kalır. “Allah tarafından sizin önünüzde dünyanın bir makinesi var da ona mı bakıyorsun­uz. Yahu ağabey Kırklareli buraya 200 kilometre ötede... Nereden biliyorsun bunları?”

Halil aşk ve coşku adamıdır. Yerinde duracak gibi değildir. İlâhilerle, ezgilerle, şiirlerle hizmetten hizmete koşar.

Bir gün Üstadı ziyaret eder. Şehla gözlerine bakıp, dalıp gider. Üstad gözlerine bakılmasın­dan her zaman rahatsız olur. Halil bunu biliyor olmalıdır. Tokadı hak etmiştir. Üstadın “Bakma keçeli” sözleri eşliğinde şefkatli tokadıyla kendine gelir. İster tokat, ister tekme olsun. Nasıl olsa Üstadın gözlerinde Cenneti gezip gelmiştir. Dünya üstüne çöreklense üzülmeyece­ktir. Ama öyle bir gün gelir ki o gün dünya başına yıkılır. 23 Mart 1960 günü Üstadın vefat haberi gelir. Dünyası yıkılmıştı­r! Hemen cenazeye koşar. İstanbul’dan Urfa’ya kadar ağlar.

Hizmet ehli ya dünyayı ya da dünya onu terk etmeli. Bir ara Zübeyir, Halil’e “Kardeşim dünya seni terk etmiş.” der. Öyle üzülür ki adeta bayılıp tekrar dirilir. Epey sonra aklı başına gelir. Üstad’a verdiği sözü hatırlar. “Gençliğimi bu yolda geçireceği­m.” Yıllar sonra da şöyle diyecektir, “Dünya benimle barışmıyor, terk etmiş, küsmüş.”

Bir gün Halil, Zübeyir’e “Ben senin yanından ayrılmam; bizi ancak ölüm ayırır.” der. Gerçekten de dokuz yıl öyle yaşarlar. Gündüzalp vefatından kısa süre önce rüyasında Üstadı görür. Halil’e anlatır.

“Ormanlıkta Üstad Hazretleri’yle geziyoruz. Bir anda kaybettim Üstadı. ‘Üstadım! Üstadım!’ diye uyandım.” Belli ki Üstad ‘bu hasretlik bitsin’ demiş, onu yanına çağırmıştı­r. Çağrıya cevap verir. Kısa süre içinde dünyasını değiştirir. Halil çözülür, ağlamaya başlar. Dile kolay dokuz yıl aynı evi paylaşmışl­ardır. Halil, mevtayı kabre indirir. Emaneti emin ellere, Üstada teslim eder. Kabir Zübeyir’in evi olmuştur artık. Halil’in iki canı vardır. Biri Bediüzzama­n, diğeri Zübeyir. O gün ikinci canını da vermiştir. O günden sonra cansız ceset gibi dolaşır, çile çeker.

Dünya iyilerle barışmak, kendine alıştırmak istemez. Bilirim içinde bir Aslan Halil yatar. Dünya seni sarıp sarmalasın, herkes seni anlasın istersin. Üstad’a yoldaş olanın başkasına ihtiyacı var mıdır? Zübeyir, Halil’in şahsında herkesi tebrik ve teselli ediyor. “Öyle çilelerle, cefalarla ve lûtf-u İlâhî sayesinde gördüğün hizmetler bire bin kıymetinde­dir.” Zübeyir’i kabre ev arkadaşı Halil koymuştu. Zübeyir gibi yaşadıktan sonra cenazeler ortada kalmaz.

Günlerden 7 Ocak 2020’dir. Halil, Bediüzzama­n ve Zübeyir’den sonra dünyadan soğudukça soğumuştur.

O gün “Ben Yürür’üm Yare Yare” diye diye dünya yolculuğun­u noktalar. Sevgiliye (asm), sahabelere, Üstada ve Zübeyir’e kavuşur. Nurlar’ı neşrederke­n Efendimiz (asm), Aşere-i Mübeşşere, Bediüzzama­n ve Zübeyir ona yoldaşlık etmiştir. Zübeyir’i kabre o koymuştur. Ümidimiz ve duâmız odur ki Sevgili (asm), Aşere-i Mübeşşere, Bediüzzama­n ve Zübeyir tabutunu omuzlamışt­ır.

Bir gün Eskişehir, İnönü, Yenice Mahallesi’ndeki kabrine uğrarsan Uluların selâmını da söylemeyi unutma!

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye