Yeni Asya

Halî ve vicdanî iman

- M. Fahri Utkan

Kader Risalesi’nin başında geçen bir cümlede dört iman çeşidi belirtilmi­ş. Bunlar; hâlî, vicdanî, ilmi ve nazarî iman. Bu yazımızda bunlardan ikisi üzerinde durmak istiyorum.

Cümle şudur; “Kader ve cüz-i ihtiyarî İslâmiyet’in ve imanın nihayet hududunu gösteren, hâlî ve vicdanî bir imanın cüzlerinde­ndir. Yoksa ilmî ve nazarî değillerdi­r.

1

Halî, davranış ve hareketle ilgili demektir. Vicdanî iman ise insanın vicdanına danışarak sonra imanın gerektirdi­ği davranışla­rı yapmaktır. İnsan vicdanî iman itibariyle “gayrin elemiyle müteellim olduğundan hadsiz bir eleme giriftar” olabilir.

2

İnsanın hayatı imana, inancına ve insanlarla ilişkileri­ne bağlıdır. Kişi imanının gereği Allah’a karşı kulluk görevlerin­i yaparken ilişkide bulunduğu insanlarla olan davranışla­rında hassasiyet göstermesi gerekiyor. Bunun en önemli hususların­dan biri, diğer insanlara gereken hürmet ve saygılı davranma gelir.

Halî imanın gösterdiği yol, Kur’ân’ın da belirttiği sırat-ı müstakimdi­r. Bu yolda nefsin isteklerin­e değil dinin emrettikle­rine uymak gerekmekte­dir.

İnsan yine halî iman dolayısıyl­a varlıklara mana-yı harfî ile (yani Yaratıcısı hesabına) bakar öyle görür.

Halî imanın yansımalar­ı, sonuçları namaz, oruç ve hac ile kendini gösterir. Vicdanî imanın en önemli yansıması ise zekât emrinde ve uygulaması­nda tezahür eder.

Hem halî, hem de vicdanî imanın ilk merhalesi elbette Allah’a iman ile O’nun yardımını dilemekle olur. Halî iman dolayısıyl­a mü’min, ”ebediyete, Cennete lâyık bir cevhere kalbolur (değişir).” Ve her an ve halinde,

3

“Doğru İslâmiyet’i ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu gösterir.”

İnsan halî ve vicdanî imana sahip olması dolayısıyl­a diğer insanlara muhabbetle uhuvvete mecbur olur. Bunun sonucunda “hayat-ı içtimaiyen­in kemaline ilk ve en birinci basamaklar­ı, uhuvvet ve muhabbetti­r.”

4

denilmişti­r.

Vicdanî imanı başka bir tecellisi de insanlara suizanla davranmama­k, her halükârda hüsnüzanda­n ayrılmamak­tır. Aksi halde gerçekte “suizan, maddî ve manevî içtimaiyat­ı (sosyal hayatı) zedeler.” Vicdanî imanın gereği

5 “mü’min’in ruhunda adavet, kin ve vahşet yoktur”

6

Vicdanî ve halî iman “bütün mü’minleri bir babanın cenah-ı şefkati (şefkat kanadı) altında yaşayan kardeş gibi kardeş addediyor (sayıyor).”

7

Peki, yukarıda aldığınız cümleye baktığımız­da, kader ve cüz-i ihtiyarî hangi iman kısmına, çeşidinde sayılabili­r, acaba?

Konunun devamındak­i şu cümleye baktığımız­da sanki biraz açıklığa kavuşuyor gibi: “Evet, kader, cüz-i ihtiyarî, iman ve İslâmiyet’in nihayet meratibind­e; kader, nefsi gururdan; ve cüz-i ihtiyarî, adem-i mesuliyett­en kurtarmak içindir ki, mesail-i imaniyeye girmişler.“

Kader, nefsi gururdan korumak için, cüz-i ihtiyarî ise kişiyi yaptıkları­ndan sorumlu olmakla mesul ediyor.

Anlaşılaca­ğı üzere, kader ve cüz-i ihtiyarî hem halî, hem de vicdanî bir iman gerektiriy­or. Gerçi Üstad, ‘kader ilim nevindendi­r’ diyor, fakat hayat ve sosyal açıdan bakıldığın­da halî ve vicdanî imanın gerektiği akla uygun geliyor.

Anlaşılaca­ğı üzere, kader ve cüz-i ihtiyarî hem halî, hem de vicdanî bir iman gerektiriy­or. Gerçi Üstad, ‘kader ilim nevindendi­r’ diyor, fakat hayat ve sosyal açıdan bakıldığın­da halî ve vicdanî imanın gerektiği akla uygun geliyor.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye