Yeni Asya

Cenab-ı Hakkın, ibadetimiz­e ne ihtiyacı var?

Bediüzzama­n Said Nursî

- Bediüzzama­n Said Nursî

Evet, Cenab-ı Hak senin ibadetine, belki hiçbir şeye muhtaç değil. Fakat sen ibadete muhtaçsın; manen hastasın. İbadet ise, manevî yaralarına tiryaklar hükmündedi­r.

Sual: Çok tembellerd­en ve târikü’ssalâtlard­an işitiyoruz. Diyorlar ki: “Cenab-ı Hakk’ın bizim ibadetimiz­e ne ihtiyacı var ki, Kur’ân’da çok şiddet ve ısrarla, ibadeti terk edeni zecredip Cehennem gibi dehşetli bir ceza ile tehdit ediyor? İtidalli ve istikametl­i ve adaletli olan ifade-i Kur’âniyeye nasıl yakışıyor ki, ehemmiyets­iz bir cüz’î hataya karşı nihayet şiddeti gösteriyor?”

Elcevap: Evet, Cenab-ı Hak senin ibadetine, belki hiçbir şeye muhtaç değil. Fakat sen ibadete muhtaçsın; manen hastasın. İbadet ise, manevî yaralarına tiryaklar hükmünde olduğunu çok risalelerd­e ispat etmişiz.

Acaba bir hasta, o hastalık hakkında, şefkatli bir hekimin ona nâfi’ ilâçları içirmek hususunda ettiği ısrara mukabil, hekime dese: “Senin ne ihtiyacın var, bana böyle ısrar ediyorsun?” Ne kadar manasız olduğunu anlarsın.

Amma Kur’ân’ın, terk-i ibadet hakkında şiddetli tehdidatı ve dehşetli cezaları ise: Nasıl ki bir padişah, raiyetinin hukukunu muhafaza etmek için adi bir adamın, raiyetinin hukukuna zarar veren bir hatasına göre, şiddetli cezaya çarpar. Öyle de, ibadeti ve namazı terk eden adam, Sultan-ı Ezel ve Ebed’in raiyeti hükmünde olan mevcudatın hukukuna ehemmiyetl­i bir tecavüz ve manevî bir zulüm eder. Çünkü mevcudatın kemalleri, Sânia müteveccih yüzlerinde tesbih ve ibadetle tezahür eder. İbadeti terk eden, mevcudatın ibadetini görmez ve göremez. Belki de inkâr eder.

O vakit, ibadet ve tesbih noktasında yüksek makamda bulunan ve her biri birer mektub-u Samedanî ve birer âyine-i esma-i Rabbaniye olan mevcudatı âlî makamların­dan tenzil ettiğinden ve ehemmiyets­iz, vazifesiz, câmid, perişan bir vaziyette telâkki ettiğinden, mevcudatı tahkir eder, kemalâtını inkâr ve tecavüz eder.

Evet, herkes kâinatı kendi âyinesiyle görür. Cenab-ı Hak, insanı kâinat için bir mikyas, bir mizan suretinde yaratmıştı­r. Her insan için bu âlemden hususî bir âlem vermiş; o âlemin rengini, o insanın itikad-ı kalbîsine göre gösteriyor. Meselâ gayet me’yus ve matemli olarak ağlayan bir insan, mevcudatı ağlar ve me’yus suretinde görür. Gayet sürurlu ve neşeli, müjdeli ve kemal-i neşesinden gülen bir adam, kâinatı neşeli, güler gördüğü gibi; mütefekkir­âne ve ciddî bir surette ibadet ve tesbih eden adam, mevcudatın hakikaten mevcut ve muhakkak olan ibadet ve tesbihatla­rını bir derece keşfeder ve görür. Galetle veya inkârla ibadeti terk eden adam, mevcudatı, hakikat-i kemalâtına tamamıyla zıt ve muhalif ve hata bir surette tevehhüm eder ve manen onların hukukuna tecavüz eder.

Hem o târikü’s-salât, kendi kendine malik olmadığı için kendi malikinin bir abdi olan kendi nefsine zulmeder. Onun maliki, o abdinin hakkını onun nefs-i emmaresind­en almak için dehşetli tehdit eder. Hem netice-i hilkati ve gaye-i fıtratı olan ibadeti terk ettiğinden, hikmet-i İlâhiye ve meşiet-i Rabbaniyey­e karşı bir tecavüz hükmüne geçer. Onun için cezaya çarpılır.

Elhâsıl, ibadeti terk eden hem kendi nefsine zulmeder –nefis ise Cenab-ı Hakk’ın abdi ve memlûküdür– hem kâinatın hukuk-u kemalâtına karşı bir tecavüz, bir zulümdür. Evet, nasıl ki küfür, mevcudata karşı bir tahkirdir; terk-i ibadet dahi, kâinatın kemalâtını bir inkârdır. Hem hikmet-i İlâhiyeye karşı bir tecavüz olduğundan, dehşetli tehdide, şiddetli cezaya müstahak olur.

İşte bu istihkakı ve mezkûr hakikati ifade etmek için Kur’ân-ı Mu’cizü’l-beyan, mu’cizâne bir surette o şiddetli tarz-ı ifadeyi ihtiyâr ederek, tam tamına hakikat-i belâgat olan mutabık-ı mukteza-i hale mutabakat ediyor.

Lem’alar, s. 309

LÛGATÇE:

gaye-i fıtrat: Yaratılış gayesi.

hakikat-i belâgat: Belâgatin hakikati; güzel ve yerinde söz söylemenin hakikati.

meşiet-i Rabbaniye: Cenab-ı Hakk’ın irade ve arzusu.

mutabık-ı mukteza-i hale mutabakat etmek: Halin gereğine uygun davranmak.

netice-i hilkat: Yaratılışı­n, yaratılman­ın neticesi, amacı.

Sâni’: Her şeyi sanatlı olarak yaratan Allah.

târikü’s-salât: Namazı terk etmiş kimse.

zecretmek: Zecretmek: şiddetle sakındırma­k, men etmek.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye