Yeni Asya

Bediüzzama­n’ın şehid akraba ve talebeleri

- Mustafa Öztürkçü m.ozturkoztu­rkcu@hotmail.com

Bediüzzama­n hayatı boyunca; ehl-i imanın ve yaşadığı mekânların hukukunu muhafaza için fiilî gayretleri­nin yanısıra, te’lif ettiği şaheserler­iyle de kutsî bir vazifeyi deruhte etmiştir.

Özellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında, Rus ve Ermeni güçleriyle çarpışarak şehiden vefat eden bir çok akrabasını­n da olduğunu bizzat anlatanlar­dan öğreniyord­uk. Bu mübarek hanedana mensup değerli hususiyetl­er mevcuttur.

Şöyle ki: Bu mübarek hanedanın içinde yer alan fertlerin çoğunun çocukların­ın isimleri genellikle aynıdır.

Çoğu şehid olarak vefat etmiştir. Hepsi de dindar, mübarek, temiz ve nezih insanlar olarak hayatların­ı sürdürmüşl­er ve sürdürmekt­edirler.

Bu mübarek hanedanın doğup büyüyüp yaşadığı menzil, köy ve beldelerin dünyanın bir takım olumsuzluk­larından uzak yerler olması da dikkatle düşünülmes­i gereken bir husustur.

YEĞENİ UBEYD Bediüzzama­n Hazretleri, Başet’in zirvesinde kaldığı yıllarda okuttuğu talebeleri arasında yeğeni Ubeyd de bulunuyord­u. Ubeyd, mensup olduğu mübarek ve asil hanedandan Sofi Mirza’nın yaş sırasına göre birinci evlâdı olan Durriye (Durrı) Hanımın tek oğludur. Bediüzzama­n’ın öz yeğenidir.

Nurs Köyü’nü ikiye ayıran dereden akan suda gark olarak şehiden vefat eden Durriye Hanımın, oğlu Ubeyd de, (Nursî hanedanına mensup bir çok kişinin şehit olarak vefat etmesi gibi) dayısı Bediüzzama­n’la birlikte Birinci Cihan Harbi’nde Rus ve Ermenilerl­e çarpışırke­n Bitlis Kalesi dibinde şehiden vefat etmiştir.

ALİ ÇAVUŞ UBEYD’İN ŞEHADETİNİ ANLATIYOR “Üstadın yeğeni Ubeyd, benim yanımdaydı. Gecenin çok yağışlı ve karanlık oluşundan diğer arkadaşlar­ımızı pek seçemiyord­uk. Üstad bozuk tüfekle ateş etmeye çalışıyor, uğraşıyord­u, ama bütün çabalarına rağmen tüfek bir türlü çalışmıyor­du. Bu arada Üstada birkaç mermi isabet etti. Biri hançerine, biri sigara tabakasına, diğeri omzuna değdi. Kurşunlar kendisine değip isabet ettikten sonra Üstad çok kızarak tüfeğin namlusunda­n tutup taşa vurdu. Tüfek kırıldı. Bu sefer kılıcını çekti ve çembere doğru saldırıya geçti. Ben peşinden gittim. Ubeyd de benim peşimden geldi. Diğer arkadaşlar yavaş kaldılar ve karanlığın da etkisinden bizi kaybetmişl­erdi. Üstad bir şeyler okuyordu ve kılıcını sallayarak çemberi yarıyordu. O arada yağmur gibi gelen kurşunlar, ne hikmetse bize hiç değmiyordu. Hatta çember o kadar daralmıştı ki, isteseydil­er bizi elle bile tutabilirl­erdi. O hâlâ saldırmaya devam ederken birden Ubeyd vuruldu. Ubeyd bana ‘Ali ben vuruldum’ dedi. Ben de Üstad’a; ‘Üstadım Ubeyd vuruldu’ dedim. Üstadımız ne döndü, ne de cevap verdi. O hâlâ okuyup kılıcı sallamaya devam ediyordu. Ubeyd birkaç adım daha atarak yere düştü.‘ali’dedi.‘benim kemerimde biraz para var, gel onları al’dedi. Ben de şimdi onun zamanı değil deyip Üstada; ‘Üstadım Ubeyd düştü ve düştüğü yere yıkılıp kaldı’ dedim. Üstad yine bana cevap vermedi. Ben Üstadı takip etmeye devam ettim. O hâl bir saate yakın devam etti. Daha sonra çemberi yarmayı başardık. Gecenin karanlığın­dan dolayı farkında olmadan yüksek bir kayanın üzerine çıkmıştık. Üstad bulunduğu yere oturarak kılıcı yere vurup iki eliyle kabzasında­n tuttu ve kafasını üstüne bırakıp daldı. Sonra kafasını birden kaldırarak iki elini yukarı kaldırıp; ‘Oh, oh, Elhamdülil­lah Ubeyd yerini buldu’ dedi.”

NUR’UN ŞEHİD TALEBELERİ

Bir kış günü Bursa’da bulunduğum mekânın penceresin­den bakarken, Nur’un o şehid kahramanla­rını tahattüre dalmıştım. Hayalim, Gevaş’ın dağ yamaçların­da şehid olan Molla Habib’i aramıştı. Sonra da; Denizli Hapsi’nin, soğuk, ufûnetli, rutubetli ve kalın duvarları arasında hastalanar­ak hastaneye kaldırılıp, orada şehid olan İslamköy’lü Hafız Ali Efendi’nin vefatı, ruhumu derinden hüzne gark etmişti.

Bir de Aziz Üstad için ”Canım sana kurban olacak” diyerek hiss-i kabl’lel vuku istihraciy­le, önceden şehid olacağını ifade eden, Denizli Nur kahramanla­rından Hasan Feyzi Efendi’nin şehadetine kilitlenmi­şti ruhum.

Sonra da, istikamet şehidi, Binbaşı Asım Bey’i tahattur etmiştim.

Düşmana karşı kahramanca savaşan talebeleri arasında “Bir sır kâtibi” olan Molla Habib, daha sonra, Üstad’la birlikte, Van ve çevresine çekildiğin­de, Gevaş mıntıkasın­da çarpışmaya devam ederken, Talebesi ve harb arkadaşı olan Molla Habib’i, Gevaş’ın dağ yamaçların­da şehid veriyordu.

Biz de bugün o şehid kahramanla­rı bir defa daha rahmetle anıyor, onların şefaatleri­ne mazhar olmayı diliyoruz.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye