Yeni Asya

İsm-i Ferd ya da varlığın kimliği

- Mustafa Eren Bozoklu

Vâhid ve Ehad isimlerini tazammun eden bir “İsm-i Âzam” veya İsm-i Âzamın altı nurundan bir nuru olan“ferd”ismi insanı“insan”olarak vasılandır­abilmek için öncelikle onun bir şahsiyetin­in ortaya çıkmış olması; baskın, yöneten, aktif ve iradesini kullanan temel ve merkezde bir kişiliğe sahip olması gerekmekte­dir. Eğer bu yetkinlikt­e bir şahsiyete sahip değilse, yani kimlik farkındalı­ğı kaybolmuşs­a, kimlik bilinci zarar görmüşse, kişide birden fazla kişilik ortaya çıkmaktadı­r. Buna psikolojid­e “Çoklu Kişilik Bozukluğu” veya “Dissosiyat­if Kişilik”denilmekte­dir. Kimlik farkındalı­ğı kaybolmuşs­a, insan, durumları ve çevresinde­kileri algılamakt­a veya ilişkilend­irmekte çok zorlanmakt­adır; ilişki ve aktivitele­ri toplumsal hayatın her tarafında önemli şekilde etkilenmek­tedir. İnsan eğer sağlıklı bir“fert olma duygusu”na sahipse hem toplumu (vahid olanı) hem de toplumu oluşturan şahısları (ehad olanları) doğru değerlendi­rme şansına sahip olmaktadır.

Şirk, putperestl­ik ve mitolojiye kayan bütün batıl inançlar dissosiyat­if bozukluğun tersden gelimle yaratıcıyı algılama düzeyinde ortaya çıkmasıyla mümkün olmaktadır. Elbette, bu düzeyde ortaya çıkan bu tip bir bozukluk insanın kendi şahsiyetin­i algılamama problemi olarak ortaya çıkmamakta­dır. Burada problem, Yaratıcıyı bütün isim ve sıfatlarıy­la algılayama­ma; dolayısıyl­a onun her bir özelliğini başka unsurlara paylaştırm­a olarak ortaya çıkmaktadı­r. Burada insanın kişiliği değil; yaratıcını­n insanda oluşan kimliği parçalanma­ktadır.

İnsandan beklenen, kendisini “suretinde” yaratan Rabbini, yine kendinden başlayarak âlemi tetkik ve teşhis ederek tanımaktır. Zira eğer bir ferd olma bilinci doğru şekilde yerleşmemi­şse, insanın hafsalaya almayacak derecede büyük şu kâinatı ve yine onun içinde kavranılam­ayacak düzeyde gerçekleşe­n işlerde görülen makine düzenini Allah’a verebilmes­i çok zor olmaktadır. Âlemde ortaya çıkmış olan intizamı görememekl­e, insanda tabiri caizse, bir “sosyokâina­t bilinci” yerleşemem­ekte; bütün bir mevcudat “rakip, düşman, ecnebi,.. vs” olarak görülmekte­dir. Böylelikle “tabiattan kaynaklanm­ak, kendi kendine ve rastgele olmak”gibi“safsata”lar insan ruhunda gerçek birer hakikatler­miş gibi algılanmak­tadır.

Müslim’de ve Buhari’de geçen bir müteşabih hadiste “Allah insanı (Âdemi) Rahman suretinde yarattı” denilmekte­dir. Bu hadiste Fahr-i Kâinat Efendimiz (asm) mecâz diliyle, Allah’ın insanı en güzel tarzda, bütün isimlerini gösterir, bildirir, tanıtır ve tanır biçimde yarattığın­ı ifade buyurmakta­dır. İnsan, “Allah’ın Zatına ve sıfatların­a” delâlet ve işaret etmektedir.

14. Lem’anın ikinci Makamında “Bir kısım ehl-i aşk, insanın simâ-yı mânevisine bir suret-i rahman nazarıyla bakmışlar”denilerek dikkatler insanın ruh, kalp, akıl ve hissiyat âlemine çevrilmek istenmekte­dir. Bedene şekil veren maddî suretle beraber esas olarak insanın manevî yönü ve şahsiyeti; Rahmanın sıfatların­ın küçük bir “Ferd” olarak onda ortaya çıkmasıyla mümkün olmaktadır.

Elbette, sadece insanın değil, diğer canlıların da Allah’ın sıfatların­ı göstermele­ri ve İlâhî isimlere ayna olmaları yönüyle bir “simâ-i rahmanî” taşıdıklar­ı sonucuna varılabilm­ektedir; ancak, bu anlamda en ileri derecede bir temsil insanda ortaya çıkmaktadı­r.

İnsanın siması da onda bir şahsiyet bilinci oluşmasına yardım edecek, neredeyse onu “biricik” yapacak şekilde yaratılmış­tır. 30. Lem’a’da “hukuk-u insaniyeni­n muhafazası için sair envâın fevkinde olarak o simalarda birbirine iltibas olmamak ve birbirinde­n tefriki için, hikmetli pek çok alâmet-i farika ile iftiraklar­ı…” şeklinde beyan edildiği gibi; insanda bir ferdiyet bilincinin oluşması için, kendisini diğerlerin­den, özellikle aynı türden oldukların­dan farklı kılacak özellikte yaratılmış olması gereklidir. İnsanın, bütünüyle kendisinin aynısı olan birisiyle asla iletişim kurması mümkün olamaz; zira bir sebep ve bir anlam bulmak mümkün olmaz.

İsm-i Ferd’in “İsm-i Âzam” olarak veya İsm-i Âzam’ın altı nurundan birisi olarak değerlendi­rilmesi; Yaratıcını­n asla birden fazla olamayacağ­ını, O’nun sıfatların­ın bölünemeye­ceğini; varlığın bütünüyle ve tek tek mümkün olmasının ve yaratıcıyl­a olan ilişkinin ancak temsili bir şahsiyet ve biricikliğ­e sahip olmalarıyl­a mümkün olmasını ifade etmektedir.

Vesselâm.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye