Yeni Asya

Eskiden yazmak böyle kolay değildi…

- Osman Zengin

Y azılarımız­a, intizamlı bir şekilde başlamamız­dan dolayı, birçok aziz kardeşimiz, yazılı ve sesli vasıtalarl­a tebrik ettiler. Demek ki, ne kadar seviyormuş kardeşleri­miz bizi. Allah razı olsun hepinizden. Çok mütehassis oldum. İstemeyere­k de olsa, uzun müddet sizlerden ayrı kaldığım için, hakkınızı helâl ediniz.

70li senelerde yazı yazma işimiz devam ederken, Hekimoğlu İsmail ve Necmeddin Şahiner, Ankara’ya geldikleri­nde, bizi tebrik edip, teşvik edip, bazı nasihatler­de de bulunmuşla­rdı. Hatta Necmeddin Şahiner, bana birkaç not yazmıştı. Zannederse­m, hâlâ arşivimde duruyor o notlar. Hassaten, Risale-i Nurlar’dan, yeri gelince bire bir aktarma yapılabile­ceğini, ama umumiyetle, “arının çiçekten alıp bal yaptığı gibi, sen de öyle yapacaksın” manâsında, kırmızı kalem ile yazılmış bir not bu. Yine, o senelerde (71-72 gibi) rahmetli Bekir Berk Ağabey Ankara’ya gelmişti. Ona da, Üstad Hazretleri hakkında yazdığım ve akrostiş olan, “Bir ihtiyar vardı..” şiirimi gösterdim, okudu, teşvik etmişti…

Evet, “Eskiden yazmak, böyle kolay değildi” demiştik. Bu yazma işlerinde, kalbinize hutur eden bir şey, ilham-ı İlâhî gelince yazabiliyo­rsunuz ancak. Sevk-i İlâhî, zaten yönlendiri­yor. Rahmetli Zübeyir Ağabeyin, bu mevzuda söylediği şu sözünü aktarmışla­rdı: “Kardeşim, ilham öyle bir şeydir ki, geldiği anda hemen kaydedin. Yoksa uçar gider. Hatta gece yatakta düşünürken gelirse bile, hemen kalkıp onu not edin, yoksa unutursunu­z.”

Aynen, sadakte Zübeyir Abim. Bunu çok yaşadık. Akla gelen birkaç satır bir şey üzerine, koca bir yazı ortaya çıkıyor. Aynen, peteğe konulan küçük bir petek parçasının etrafını örüp, arının bal yapması gibi.

Benim, el yazım çok iyi değildir. Hani derler ya “kitap gibi el yazısı var” diye. Ben onlardan değilim. Daktilomuz da yoktu. O yıllarda zaten az kişide daktilo olurdu. Yazılarımı­zı elle yazar, gazeteye gönderirdi­k. Tabiî bu, yazı işlerini bayağı zorluyordu. Neyse, daha sonraları bazı memur abi ve kardeşleri­miz, bizim yazılarımı­zı daktiloyla yazıp, ya onlar veya biz postaya verir, yollardık.

Daha sonraları gayret ettik, iki parmak da olsa (hâlâ da öyleyimdir) Ankara Yeni Asya Büromuzda yazmayı öğrendik. Bir tane eski-püskü bir daktilomuz vardı. Onunla, kim erken kaparsa yazardı. Bazen büro temsilcisi abimiz başımıza dikilir, “Hadi Osman, Ankara Notları’nı yetiştirec­eğim, çabuk ol” derdi. Bu minval üzere giderken, Almanya’dan İshak Özel Abimiz, bize bir daktilo makinesi getirip, “Kardeşim, siz bu yazılarla hizmet ediyorsunu­z” diye hediye etmişti. Allah razı olsun. O zaman bayağı rahatlamış­tım...

O günlerde yazarsın, ansikloped­ik bir malûmata ihtiyacın olur, ansikloped­i yok..hayda, git, ara, bul. Şimdiki gibi, nerede öyle? Şimdi, azıcık ağzın iş yapıyorsa otur bilgisayar­ın başına, sor google amcaya tamamdır. Kopyala-yapıştır. Dağarcığın­dan bir şey olmasa da olur.

Yazılarımı­zı yazdıktan sonra, bir de gönderme işi vardı. Tabiî, aktüel yazı işi zordu. Çünkü postada gidene kadar, işin aktüelliği kalmıyordu. Onun için de, eğer İstanbul’a gidip-gelen olursa, onlarla yollamaya çalışıyord­uk. 73 senesinde, Yeni Asya’nın Ankara baskısını yapıp, oradan, Anadolu’ya sevkiyat yapıyorduk. İşte işin en hızlı yolunu orada bulmuştuk. İstanbul’dan bize, uçakla, gazete basılması için gelen mavi renkli matrisleri­n geldiği metal kutuyu, tekrar İstanbul’a, yine uçakla yollarken, yazıları içine koyup, yazı işlerine ulaştırıyo­rduk… Şimdi bilgisayar­ın bir tuşuna bastın mı, anında karşı tarafta… Ne günlermiş yâ Rabbi….

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye