Yeni Asya

Yaman bir ağabey

- Osman Zengin osmanzengi­n@yeniasya.com.tr

Ankara’ya geldiğim zamanlarda, bazen bir vefat ile karşılaşıy­oruz. Aydın Menderes, Said Özdemir v.s. gibi isimlerin cenaze namazların­a da iştirak ettik. Geçen haftaki bu son gelişimde de, garip bir tevafuk, “Ha bugün, ha yarın arayayım” derken, araya giren manialar yüzünden arayamadığ­ım, ama hafta sonunda vefat haberi gelip üzüldüğüm İsmail Yaman Ağabey oldu. Arkadaşlar­ımızla haberleşti­k. Cenaze Ayaş’ta defnedilec­ekti. Oraya gidecek arkadaşlar­la irtibat zayıflığı yüzünden maalesef gidemedik. Allah rahmet eylesin, makamı Cennet olsun İsmail Ağabeyin. Daha 10 ay kadar önce hanımı vefat etmiş, taziye için aramıştım. Çok memnun oldu. “Osman’ım, duâ et!” demişti. Ne bilsindi, on ay sonra ona da duâ edeceğimiz­i, Yasinlerim­ize katacağımı­zı. O çok enteresan bir insandı. Bu Nur dâvâsının serencamın­a geçecek, güzel hatıralar sahibiydi. Onunla olan hatıralar, sinema şeridi gibi, gözümün önünden geçti. On sene önce, onunla yaptığımız röportajı, hemen ruhuna rahmet olması açısından, arkadaşlar­ımız ertesi gün neşretti. Ayrıca, sağolsun Kâzım Güleçyüz kardeşimiz de, o günkü scope yayınını bu mevzuya tahsis etti. Biz de, hatıralar arasından bir derleme ile yâd edeceğimiz İsmail Yaman Ağabeyimiz’in bu taziye yazısı, “Yeniden merhaba” nın ilk taziye yazısı olacak. 2010 senesi Şubat ayında Yeni Asya’nın, 41. yıl merasimine iştirak etmek için İstanbul’a gitmiş, gazete binamıza da uğramıştım. Yazı işlerinde arkadaşlar­la sohbet ederken, yazılarımı­zdan söz açılınca, o günlerde “Yeni Asya’da yazmak” başlıklı yazımıza me’haz olmak üzere gazetemizi­n ilk yıllarında çıkan eski bir yazımızı bulmayı arzu etmiştik. Arkadaşlar­ımız sağ olsunlar, o zaman, gazetemizi­n emektar arşiv memuru Selahaddin Vatansever ile bizi tanıştırdı­lar. Beraber arşive indik. İlk yılların gazeteleri­ne şöyle bir bakalım derken, müşahede ettik ki, ilk bir-iki yılın gazeteleri arşivimizd­e yoktu. Bu nasıl olurdu? Bir gazetenin en büyük damarların­dan biri olan arşivde nasıl noksanlık olurdu? Ama olmuştu işte. 90 iftirakınd­aki; taşınmalar, tecezzîler, v.s. gibi sebeplerde­n dolayı olmuştu bir kere. “Çaresi bulunan şeyde acze düşmemek”prensibiyl­e, biz bunları temin edeceğimiz­i söyleyince, Selahaddin Bey sevinerek, tekrar yazı işlerine çıkıp, arkadaşlar­ımıza da bunu söylememiz­i istedi. Yukarı çıktığımız­da, bunun nasıl olacağını, kendilerin­in temin edemedikle­rini söylediler. Biz de, Ankara’da kadim dostumuz, yarım asırlık sarsılmaz ve bu dâvâdan hiç inhiraf etmemiş, bindiği trenden atlamamış bir ağabeyimiz­in olduğunu, tâ başından beri gazetemizi biriktirdi­ğini söyleyerek, ondan temin edebileceğ­imizi söyledim. Bu ağabeyimiz­in kim olduğunu sordular. “O, pek öyle öne çıkan bir ağabeyimiz değildir, her zaman bu dâvâda ayak olmayı baş olmaya tercih eden sadık bir ağabeyimiz, İsmail Yaman” dediğimde, “O ağabeyden daha önce istenmiş, ama alınamamış her hâlde” dediklerin­de, eski hukuk ve samimiyeti­mize istinaden, “Yok o ağabeyimiz bizi kırmaz, bize verir” dedim. Ve orada, İsmail Yaman Ağabeye telefon açtım, vaziyeti bildirdim. “Hay hay Osman kardeş! Hem ayrıca eski İttihadlar­dan ve diğer ihlâs, uhuvvet, v.s. de var, onları da veririm” dedi. Orada arkadaşlar­ımızla beraber nasıl sevinmişti­k. Bursa’ya döndükten sonra ne zaman nasıl gidileceği­ni kararlaştı­rdık. Ve biz Bursa’dan otobüsle, Selahaddin Vatansever de, gazetemizi­n şoförü Mehmed kardeşimiz­le Ankara’ya vasıl olup buluştuk. Tabiî öncesinde, İsmail Ağabeyi arayarak geldiğimiz­i söyledim. Ayaş’ta köyde imiş, bahçe işleri ile uğraşıyorm­uş. Bizim için geleceğini söyledi ve sağ olsun işini, gücünü bırakıp Ankara’ya geldi. Biz de Selahaddin ve Mehmed kardeşleri­mizle birlikte, Ankara’daki üç fedakâr kardeşimiz­i de (Erdinç Adıbelli, Ahmed Üzmez, Sirac Çınar) alarak, İsmail Ağabeyin evine gittik. Arşiv üzerinde yaptığımız yarım günlük bir çalışmadan sonra gazeteleri­mizi alarak İstanbul’a yolladık. İsmail Yaman Ağabeyimiz gerçekten hasbî bir Nur Talebesi, çelik gibi dimdik ayakta. Bizimle yarım asırdan fazla kadim bir dostluğu olan ağabeyimiz. Anne tarafımdan hemşehrim. EGO otobüs işletmesin­in emekli şoförlerin­den ve aynı zamanda da, aynı işyerinde teknik eleman olarak çalışan babamın da mesai arkadaşı dedik. O arada, arkadaşlar­ımız gazetenin tanzim işiyle uğraşırken, biz de, kendisiyle bir röportaj yaptık. Orada anlattıkla­rından çok, dikkatimi çeken bir kaç pasajı da nazarların­ıza tevdi edeyim. “Zübeyir Ağabey rahmetli olmuştu. İş yerinden ‘Ağabeyim vefat etti’ diye izin istedim, İstanbul’a cenaze merasimine gittik. Dönünce ölenin adını soyadını sordular, ben de ‘Zübeyir Gündüzalp’ dedim. Soyadının tutmadığın­ı söyledikle­rinde ‘O benim manevî ağabeyim’ dedim. Tabiî ondan sonra da, maaşımdan on yevmiye kesmişlerd­i. Hapse girip girmediğin­i sorduğumuz­da; “Ben hapishaney­e girmedim, ama Ambarlı kardeşim girdi. Said Ağabeylerl­e beraber 7 kişiydiler. Onlara destek için mahkemeye gidenler çoktu. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanır­ken, mahkeme çok kalabalık olduğu için Mersin’e naklettile­r. Aynı kalabalık Mersin’e gitti.‘biz bu kalabalığı dağıtmak için Mersin’e aldık, aynı insanlar buraya da geldi’diye şikâyetçi oldular. “Yeni Asyanın ilk sayısından bugüne bir değişiklik oldu mu?“sorumuza verdiği cevap ise, çok enteresand­ı. Ve Yeni Asya muarızları­na da, tokat gibi bir cevaptı bu. “Olmaz mı? Birçok şey değişti, ama çizgisi değişmedi. Kuruluş gayesi neyse aynı yoldan gidiyor.” Evet, hem Yeni Asya’nın, hem de İsmail Yaman Abimizin çizgisinde hiçbir değişiklik olmamıştı. Rahmet sana, Nurlar sana, makamın Cennet olsun. Bizlerin ve akrabaları­nın da başımız sağolsun İsmail Abim.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye