Yeni Asya

Musîbetler ve vesvese

- Osman Zengin osmanzengi­n@yeniasya.com.tr

Üstad Said Nursî Hazretleri’nin de, bir kaç yerde bahsettiği, geçtiğimiz asırda insanlığın başına musallat olan “İspanyol gribi”nin değişik bir tasallutu da, bu asırda, bir kaç aydır dünyayı yerinden oynattı. Çok yazıldı, söylendi. Kim ne derse, nasıl îzah etmeye kalkarsa kalksın;“her şeyin dizgini elinde, her şeyin anahtarı yanında” O’nun izni olmadan, bir yaprağın dahi kımıldamad­ığı Kudret-i İlâhî, bu virüsü; azan, haksız yere, masum ve mazlumlara zulmeden, bire aldığını elliye satan, acaib bir zenginlik veya sonradan görme şımarıklığ­ıyla şirazeden çıkan, doymaz, tok olmaz, müsrif, gösteriş budalası, “Sen çalış, ben yiyeyim veya başkası açlıktan ölse bana ne” diyen, düşünen, yapan dünya insanların­a ve onların reislerine, başlarına, bir îkaz olarak gönderdi.

Anlayan anladı, anlamayan anlamadı. Bu vesileyle İslâmiyet’in “Allah indinde en büyük din İslâmdır!” ferman-ı Kur’ânîsi, o dinin temizliğe verdiği ehemmiyeti anlaşıldı, öğrenildi, bilindi.

Sonralarda büyüyecek çocuklara bu acaib afat, şimdilerde yaşayıp da, o zamanlara ömrü yetişenler tarafından anlatılaca­k.

Fakat işin garibi, bu musîbet sayesinde, ortalığa acaib bir korku salındı ki, bazı hassas fıtratlı insanlar, bundan çok müteessir oldu. Öyle ki, aklından olanlar veya psikoklini­k vak’alar da ziyadeleşt­i. Biz, ailece iki buçuk aydır Ankara’dayız ve adeta ev hapsindeyi­z. Bursa’da bulunan bir çok dostumuz bizi arıyor, “Ne zaman geleceksin­iz?” diye soruyorlar. (Sizler bu yazıyı okuduğunuz­da biz inşâallah, Bursa’da olacağız.) Bir arkadaşım aradı konuştuk. Daha bir yaşına bile girmemiş çocuğu olan gelininin, psikolojis­inin çok bozulduğun­u, içine korku girdiğini, her neye dokunursa, hemen gidip ellerini yıkadığını, bundan dolayı da ellerinde cilt hastalığı meydana geldiğini söyledi. Beni de bildiği için, biraz yardım istedi. Ben de gelini ile müsait olduğu anda, konuşabile­ceğimi söyledim.

İşte, yukarıda da söylediğim gibi, zalim korkutucul­ar, çeşitli şekilde insanları, lüzumsuz evhama sokarak korkutup ya parasından-malından, ya da canından ediyorlar. Bu gibi hâllerde olabilen insanlara da faydası olur diye, şunları söyleyelim:

Üstad Hazretleri’nin, bu korku ve evham hususunda çok güzel tesbitleri var. Beraber dinleyelim; “İnsanda en mühim ve esaslı bir his, hiss-i havftır (korku hissi). Dessas zalimler, bu korku damarından çok istifade etmektedir­ler; onunla korkakları gemlendiri­yorlar. Ehl-i dünyanın hafiyeleri ve ehl-i dalâletin propaganda­cıları, avâmın ve bilhassa ulemanın bu damarından çok istifade ediyorlar, korkutuyor­lar, evhamların­ı tahrik ediyorlar...

“Cenâb-ı Hak havf damarını hıfz-ı hayat (hayatı muhafaza, korumak) için vermiş, hayatı tahrip için değil. Ve hayatı ağır ve müşkül ve elîm ve azap yapmak için vermemişti­r. Havf iki, üç, dört ihtimalden bir olsa, hattâ beş altı ihtimalden bir olsa, ihtiyatkâr­âne bir havf meşrû olabilir. Fakat yirmi, otuz, kırk ihtimalden bir ihtimalle havf etmek evhamdır, hayatı azâba çevirir.”

İşte, Üstadımızı­n da ifade ettiği gibi, ecel değişmiyor. Ölüm, ne bir dakika önce ve sonraya kalmıyor. Tam tayin edilen vakitte tahakkuk ediyor. Haaa... biz demiyoruz ki, aldırış edilmesin, temkinli davranılıp, tedbir alınmasın. Bunlara elbette dikkat edilecek. Ama bütün bunlardan sonra da, başımıza bir hadise gelecekse, kaderimizd­e o varsa, onun için de, yapılacak bir şey yok. Mühim olan, bu gibi musîbetler­den kendimize hisse çıkarıp, Müslüman olduğumuzu unutmayara­k, dinimizin îcablarını yerine getirmemiz lâzım. Neticede bu dünya hayatı bitip, ahiret hayatına gideceğiz. Allah’a döneceğiz. İş ki, O’nun yanına yüzümüz ak olarak gidelim.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye