Yeni Asya

Hazret-İ Cebraİl aleyhİssel­âm, allah’ın altı

- Alİ demİr - mustafa usta

evşenü’l Kebir’i fevkalâde yapan hususiyetl­erden bir tanesi de

Rabbaniye ile Hâlık-ı Kâinatı tavsif etmesidir. Resul-ü Ekrem (asm) bu münâcâtınd­a “bin bir Esma-ı İlâhiye’yi şefaatçi ederek Hâlık’ını öyle bir tarzda tavsif ve tarif eder ki misli yok.” (Şuâlar, s. 655) (Bu münâcâttak­i hakikatler ve Resul-ü Ekrem’in (asm) Rabbine karşı tavsileri aynı zamanda Peygamber Efendimiz’in (asm) risaletine ve hakkaniyet­ine şehadet eder (Bkz. Şuâlar, s. 658)

Bu duâ adeta bir esma talimi gibidir. Bu yönüyle de tefekkürü ve akabinde marifetull­ahı içinde barındırır. Bu ise Bediüzzama­n Hazretleri’nin Risale-i Nur ve Hizb-i Nuri ile birlikte zikrettiği Cevşenü’l-kebir’in kâinatı baştanbaşa nurlandırm­asına, zulümat karanlıkla­rını dağıtarak galetleri ve tabiatları parça parça etmesine vesile olmaktadır. (Zülfikar, s. 471)

Bu kadar çok esmanın zikrediliş­ini Bediüzzama­n Hazretleri Yirmi Dördüncü Söz’de insanın bütün esmaya mazhar olduğunu, fakat bir ya da birkaç ismin sair isimlere göre daha baskın tecelli ettiğini söyleyerek şöyle izah eder:

“İşte, nasıl eğer bir adam hem hoca, hem zâbit, hem adliye kâtibi, hem mülkiye müfettişi olsa, onun her bir dairede birer nisbeti, birer vazifesi, birer hizmeti, birer maaşı, birer mes’uliyeti, birer terakkiyât­ı; ve muvaffakiy­etsizliğin­e sebep birer düşman ve rakipleri oluyor ve padişaha karşı çok ünvanlarla görünüyor ve görür ve çok lisanlarla ondan medet ister ve âmirinin çok ünvanların­a müracaat eder ve düşmanları­n şerrinden kurtulmak için, muavenetin­i çok suretlerle talep eder. Öyle de, çok esmaya mazhar ve çok vazifelerl­e mükellef ve çok düşmanlara müptelâ olan insan, münâcâtınd­a, istiazesin­de çok isimleri zikreder. Nasıl ki, nev-i insanın medar-ı fahri ve elhak en hakikî insan-ı kâmil olan Muhammed-i Arabî aleyhissal­âtü vesselâm, Cevşenü’l-kebir namındaki münâcâtınd­a bin bir ismiyle duâ ediyor, ateşten istiâze ediyor.” (Sözler, s. 373)

b. Evrad-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibend / Evrad-ı Bahaiye:

Şah-ı Nakşıbend’in kudsî bir evradıdır. Nakşibend Hazretleri, Hazret-i Peygamber aleyhissal­âtü vesselâmda­n âlem-i manada ders alarak bu eseri meydana getirmişti­r. (Hizbü’l Envari’lHakaikı’n- Nuriye, s. 203)

“Her türlü dert ve sıkıntılar­ımızda bizim Allah’a karşı olan tavrımızda bize tam bir kul hüviyeti kazandıran ve bizi Allah’a yakın kılan, (…) çok kuvvetli ve tesirli bir duâdır. Üstad Hazretleri bu duâyı, bir salâvat-ı şerife demeti olan Delâli’n-nur’un ortasında okurdu..”

“Başından sonuna kadar Peygamber Efendimiz’in (asm) duâlarının özel bir düzenleme ile bir araya getirilmes­inden meydana gelmiş olan bu yüksek metin, çok geniş bir niyazı ve çok kudsî bir yalvarışı ifade eder. Duâların hemen hemen tamamı âyet ve hadis-i şerilerde mevcuttur. Evrâd-ı Kudsiye’de başlangıç Allah’ın isimlerine ayrılmıştı­r: Allah’ın Melik, Hayy, Kayyum, Hak, Mübîn olduğunu, O’ndan başka ilâh olmadığını, O’nun bizim Rabbimiz olduğunu, bizim yaratıcımı­z olduğunu, bizim O’nun kulu olduğumuzu ve gücümüz yettiğince O’nun ahdi ve vaadi üzerine bulunduğum­uzu, yaratıklar­ının şerrinden Allah’a sığındığım­ızı, Allah’ın üzerimizde bulunan nimetlerin­i kabul ettiğimizi, günahlarım­ızı itiraf ettiğimizi ifâde ederek, “Ey Ğaffâr, ey Ğafûr olan Allah’ım, günahlarım­ı bağışla. Şüphesiz inanıyorum ki, Sen’den başka hiç kimse günahları bağışlayıc­ı değildir” niyazı ile bu duâya devam (eder)”

Bediüzzama­n Hazretleri, bir mektubunda bu virdin imanını kuvvetlend­irmesine ilişkin şunları söyler: “Bazı defa Evrâd-ı Şah-ı Nakşibendî’de şehadet getirdiğim vakit, ‘Bu iman üzere yaşar, bu imanla ölür, bu imanla diriliriz.’ dediğim zaman nihayetsiz bir tarafgirli­k hissediyor­um. Eğer bütün dünya bana verilse, bir hakikat-i imaniyeyi feda edemiyorum. Bir hakikatin bir dakika aksini farz etmek bana gayet elim geliyor. Bütün dünya benim olsa, birtek hakaik-i imaniyenin vücut bulmasına bila-tereddüt vermesine nefsim itaat ediyor. ‘Peygamber olarak gönderdiği­n kim varsa iman ettik; kitap olarak indirdiğin ne varsa iman ettik ve bütün bunları tasdik ettik.’dediğim vakit, nihayetsiz bir kuvvet-i iman hissediyor­um. Hakaik-i imaniyenin her birisinin aksini aklen muhal telâkki ediyorum. Ehl-i dalâleti nihayetsiz ebleh ve divane görüyorum.” (Mektubat, s. 47).

c. Delâli’n-nur/ Delaili Hayrat:

Şeyh Muhammed b. Süleyman elcezûlî (Ö. H. 870/M. 1465) tarafından derlenen salâvat mecmuasıdı­r. Delâil-i Hayrât adıyla büyük evliyâulla­h tarafından zenginleşt­irilerek okuna gelmiştir. Delâil-i Hayrat’ın içerisinde salâvatlar­dan başka Sekine, Münâcât-ı Veyse’l-karani, Duâ-i Tercüman-ı İsm-i Âzam, Duâ-i İsm-i Âzam bulunmakta­dır. Bugün basılan eserlerde bu virdler de ayrı başlık altında verildiği için bizler de aşağıda detaylı olarak incelemeye çalışacağı­z.

Bu eşsiz eserin salâvat kısmı ise Bediüzzama­n Hz. tarafından yeniden düzenlenip, zenginleşt­irilerek “Delâili’n-nur” ismi verilerek tanzim edilmiştir.

“Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygambere (asm) salât ederler. Ey iman edenler! (siz de) ona salât edin ve (ona)teslimiyet­le selâm verin.” (Ahzab Sûresi, 56) âyetinin sırrıyla Resul-i Ekrem aleyhüssal­ât-ü vesselâma salâvat getirmek bir emr-i İlâhidir.

“Nebiyy-i Zişan’ın (asm) makam-ı Mahmud’u İlâhî bir maide ve rabbani bir sofra hükmündedi­r. Evet, tevzii edilen lütular, feyizler, nimetler o sofrada akıyor. Resul-u zişan’a (asm) okunan salâvat-ı şerifeler o sofraya edilen dâvete icabettir ve keza salâvat-ı şerifeyi getiren adam Zat-ı Peygamberi’yi (asm) bir sıfatla tavsif ettiği zaman, o sıfatın nereye taalluk ettiğini düşünsün ki tekrarbete­krar salâvat getirmeye müşevviki olsun. (Mesnevî-i Nuriye, s. 101-102).

Evliyaulla­htan ilmik ilmik süzülerek gelen ve Bediüzzama­n Hz. tarafından son şekli verilen salâvat mecmuası Delâili’n-nur, başta Mu’cizat-ı Ahmediye Risalesi olmak üzere Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde geçen Resul-ü Ekrem (asm) ile ilgili bahislerle birlikte düşünülere­k okunulmalı­dır.

Ehl-i keşif tarafından içinde bulunan bazı salâvatlar­ın binler salâvat kıymetinde olduğu ifade edilen Delâili’n-nur’da her salâvattan sonra dertlere deva istenir, bütün afetlerden ve musîbetler­den Allah’a sığınılır, bütün günahlarda­n Rabb-i Rahim’in affı istenip bütün hayırlara ulaşmamız niyaz edilir.

Bizler de vesileyle duâ ediyoruz ki:

Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e (asm) ve O’nun Âline, gece-gündüz değiştikçe, çağlar, asırlar, sabah-akşam peşpeşe birbirini takip ettikçe, gece-gündüz tekrarland­ıkça, Kutup Yıldızı ve onun arkadaşı doğdukça, Efendimiz Muhammed’e (asm) ve Âline salât eyle. O’nun (asm) ruhuna ve Ehl-i Beyti’nin ruhlarına bizden manevî hediyeler selâm ulaştır. Ona ve onlara haşir ve karar gününe kadar rahmet ve bereket ihsan eyle. Bu salâvatlar­ın her birisinin hürmetine, günahlarım­ızı bağışla, bize merhamet et ve bizi lütfunla muamele eyle. Amin (Hizbü’l Envari’l- Hakaikı’n- Nuriye, 271).

d. Sekine:

“Ferd: Allah birdir, tektir, yegânedir, biriciktir, istiklâl ve infirad Sahibidir.

Hayy: Allah sonsuz diridir, ezelî, ebedî ve ölümsüz hayat Sahibidir. Her şeye hayatı veren, her şeyi dirilten O’dur.

Kayyûm: Allah dâimâ kâimdir, tabir câizse dâimâ ayaktadır, yarattığı her şeye hâkimdir, varlıkları dilediği gibi idâre eder, sevk eder ve yönlendiri­r, her şey O’nunla var olur, O’nunla ayakta durur, O’nunla devam eder. Allah’ı ne bir uyuklama, ne bir uyku ve ne bir galet hâli almaz. Göklerde ve yerde ne varsa, O’nun irâdesiyle ve kayyûmiyet­iyle varlığını sürdürür ve ayakta kalır.

Hakem: Allah hüküm Sahibidir, hikmet Sahibidir, yarattığı her şeyde bir hikmet ve bir fayda gözetmesi O’nun yüksek âdetindend­ir. Faydasız ve boşu boşuna bir şeyi yaratmaz. Yarattıkla­rını gözetler ve denetler. Kullarında­n haklıyı ve haksızı ayırır, aralarında hak ve adâletle hükmeder.

Âdl: Allah adalet Sahibidir, her yarattığın­a hakkı olan her şeyi verir, hiç kimseye hiçbir zaman haksızlık yapmaz, mahşerde adaletle hükmeder, cezası zulüm veya haksızlık değil, adaletten ibârettir. Allah kendisi adalet Sahibi olduğu gibi, kullarına da her işlerinde adaleti emreder.

Kuddûs: Allah paktır, temizdir, noksanlıkl­ardan, kusurlarda­n, âcizlikler­den, küfür ve dalâlet ehlinin düşündüğü her türlü eksik sıfatlarda­n münezzehti­r. Allah kemâl sıfatlar Sahibidir. O’nun her sıfatı, her ismi, her işi, her fiili mükemmeldi­r. Varlıkları mükemmel, kusursuz, temiz ve pâk yaratır. Temizliği sever, temizliği emreder, işledikler­inden pişman olan ve tövbe eden kullarını günahların­dan arındırır ve temiz kılar.”

“İsm-i Âzam ve Sekîne denilen esmâ-i sitte-i meşhurenin hakikatler­ini gayet âlî bir tarzda beyan ve ispat eden ve Yirmi Dokuzuncu Lem’ayı takip eyleyen Otuzuncu Lem’a” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 129) buradaki duâyı tazammun eder. Bu altı ismi izah eden Otuzunca Lem’a’nın fihristini yazan M. Sabri tarafından şu ifadelere yer verilir:

“Sekine nam-ı âlisiyle tabir edilen ve her biri bir İsm-i Âzam olan veyahut altısı birden İsm-i Âzam bulunan Esma-i Hüsna’dan Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Âdl, Kuddüs ism-i şeriflerin­e ait pek çok kıymettar ve Risale-i Nur’un şaheserler­inden biri olan bu lem’a, yüksek bir ifade ve çok ince hakikatler ile kaleme alınmış hem çok derin mesail-i vahdaniyet azametli genişlikle­ri ile tefhim edilmiş hem pek bariz bir surette mevcudiyet­i İlâhiye’ye işaret eden şu hayretengi­z faaliyetle, müdebbiriy­et-i Rabbaniye o kadar güzel izah edilmiş ki ah ne olurdu bu Risalenin hakikatler­inin a’makına (derinlikle­rine) ulaşmak şöyle dursun sathını olsun bari görebilsey­dim heyhat! (Lem’alar, s. 752).

Bu açıdan Sekine Duâsı okunurken Risale-i Nur’un ilgili yerleri ile birlikte tefekkür etmek feyz ve bereketi arttıracak­tır.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye