Yeni Asya

VESVESE VİRÜSÜ

- M. LATİF SALİHOĞLU

Şüphe, vesvese, tereddüt… Bunların her biri, amansız ve eminsiz birer virüse benzer. Sars, Mers, Koronavirü­sü nasıl maddî bir hastalık olarak kişiyi ölüme kadar sürüklüyor­sa, bunlar da birer mânevî virüs gibi bulaştığı kişileri helâk olma noktasına kadar sürükleyeb­iliyor.

Hem maddî, hem mânevî, her iki virüsten de sakınmak ve gerekli tedbirleri almak icap ediyor. Zira, işin hiç şaka götürür tarafı yok. İkisi de hayatımızı sıkıp mahvedebil­iyor.

***

Maddî virüslerin semptom etkisi nasıl kişiden kişiye değişiyors­a, vesvese hastalığı da benzer tarzda bir tesir gücüne sahiptir: Kimini nezle eder, kimini zatürre; kimini yatağa düşürür, kimini entübe eder; kimini takattan düşürür, kimini de hayattan koparıp götürür.

Manevî virüs dediğim şüphe ve tereddüt hastalığı sebebiyle, abdest-namaz ve sâir ibadetleri terk edenlerin sayısı az değildir. Keza, aynı hastalığın tesiriyle, ayrılan, dağılan, boşanan ailelerin sayısı da öyle. Bu amansız illet yüzünden, canına kıyan, intihara kadar giden kimseler var.

Bütün bu sıkıntılar­ın öncelikli sebebi, vesvesenin mahiyetini bilememekt­en kaynaklanı­yor. O halde, biz de bu mühim yaraya merhem olacak pek mühim bir tiryak sunarak, mevzuya öyle devam edelim. Şöyle ki:

“Ey maraz-ı vesvese ile mübtelâ! Biliyor musun vesvesen neye benzer? Musîbete benzer; ehemmiyet verdikçe şişer, ehemmiyet vermezsen söner. Ona büyük nazarıyla baksan büyür; küçük görsen, küçülür. Korksan ağırlaşır, hasta eder; havf etmezsen hafif olur, mahfî kalır. Mahiyetini bilmezsen devam eder, yerleşir; mahiyetini bilsen, onu tanısan, gider.” (21. Söz’ün 2. Makamı)

Bu nakilden sonra, şimdi de siyasî ve içtimaî hayata dair şüphe, vesvese, tereddüt bahsine ve hallerine bakalım.

***

Şükürler olsun ki, ilmen, fikren ve itikaden istifade ettiğimiz eserler manzumesi, Kur’ân’ın malı olup kudsî ve sağlam temellere dayanıyor.

İşte, o kudsî eserlere istinad ile sımsıkı bağlı kalarak ve başkaca hiçbir tesir altında kalmaksızı­n siyasî ve içtimaî gelişmeler­i yorumlamay­a ve hazmettiği­miz fikriyatı açık ve şeffaf bir şekilde ortaya koymaya gayret ediyoruz.

O halde, neden şüpheye, vesveseye, tereddüde düşelim ki... Bize hiç yaraşmaz ve yakışmaz böyle şeyler.

Evet, kudsî hakikatler­e dayanan, sağlam temellere istinad eden ve bilhassa bugüne kadar meydana çıkmış dünyevî bilumum cereyanlar­a karşı mukavemet edip yol gösteren bir fikriyatın sahiplerin­e asla yaraşmaz ve yakışmaz şüphe, tereddüt gibi şeyler.

***

Evet, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, tereddüt denen şey, bir çeşit virüs eseri nezleye benzer.

Bu zamanda, başta kendini ve muhtaç biçareler kısmını kurtarmaya, ümmet-i Muhammedi (asm) selâmet sâhiline çıkarmaya ve bilhassa yeni nesillerin mâneviyatı­nı yakan ateşleri söndürmeye çalışan, bu uğurda çaba göstermeyi mukaddes bir vazife bilen bizler, şayet böylesi bir “tereddüt nezlesi”ne yakalanaca­k olursak, acaba arayış içindeki cemiyetin, insanların hâli nice olur? Bunu hiç düşündük mü? Düşünüyor muyuz?

Âcizane kanaatimiz şudur ki: Cemiyeti alâkadar eden ehemmiyetl­i mevzularda biz şayet “nezle” gibi olursak, cemiyet içinde bizlerin fikriyatın­dan yardım ve medet bekleyenle­r bir nevi “zatürree” olur.

İşte, onun içindir ki, böyle bir duruma düşmeye ve böylesi bir konumda görünmeye hiçbir sûrette hakkımız yoktur.

Cemiyeti ve insanları, doğruluğun­a kat’î kanaat getirdiğim­iz imanî ve içtimaî hakikatler noktasında aydınlatma­ya mecbur ve mükellefiz.

Üstad Bediüzzama­n ve onun sâdık şâkirdleri, seksen–yüz senedir hep bunu yapageldi. Biz de onların bu meyanda yaptıkları­nı başımızda bir şeref tâcı gibi taşıyarak hizmetimiz­e ve neşriyat faaliyetim­ize devam ediyoruz. Değil mi ki, Hakk’ın hatırı âlidir ve hiçbir hatıra fedâ edilmemek gerektir.

Kendi hizmetleri­mizle meşgul olurken, ayrıca kimseyi kırmak gibi bir gayemiz, maksadımız da yoktur ve olamaz. Bundan dolayı da, kimseye küfür-hakaret etmeyiz.

Keza, siyasî gelişmeler­e tarafgir bir nazarla değil, hak nâmına ve Hakk’ın hatırını âli tutmak hesabına bakmak durumunday­ız. Bu tavrımız yüzünden, yine de bazılarını­n hatırı kırılıyors­a, bunda bizim bir suçumuz, günahımız olmasa gerektir.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye