Yeni Asya

Sekîne’nin şifreleri

- ALİ DEMİR - MUSTAFA USTA

KUR’ÂN KAYNAKLI VE HZ. ALİ’NİN ON DOKUZ SİSTEMİNE DAYALI BİR DUÂ OLAN SEKÎNE DUÂSI, ÜSTAD HAZRETLERİ TARAFINDAN ÖZELLİKLE AHİR ZAMAN FİTNELERİ KARŞISINDA MANEVÎ BİR KALKAN HÜKMÜNDE GÖRÜLMÜŞ VE OKUNMUŞTUR. OKUYAN KİMSE MANEVÎ BİR HUZUR VE SEKÎNET HÂLİ BULUR, ALLAH’IN İZNİYLE KORKU, ENDİŞE VE TEHLİKELER­DEN KURTULUR.

Sekine Duâsı’nın muhtevasın­a bakıldığın­da Kur’ân kaynaklı olduğu görülür. “İmam-ı Ali’nin (ra), on dokuz sistemine dayalı bu Sekine’yi doğrudan Kurân’dan aldığını gösteren işaretlerd­en bazıları ise şunlardır:

Sekine altı isimden (Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Âdl, Kuddûs) meydana gelmektedi­r. Kur’an’da

“sekine” kelimesi de altı defa (Bakara 2/248, Tevbe 9/26, 40; Fetih 48/4,18,26) geçmektedi­r.

Söz konusu beş âyet numarasını­n (Tevbe 9/26, 40; Fetih

48/4,18,26) toplamı: 114’tür. Bu sayı, Kur’ân’ın 114 sûre sayısına uygun olup on dokuzun altı katıdır.

Nüzul sırası itibariyle “sekine” kelimesi ilk defa Fetih Sûresi’nde inmiştir. Bu sûre, bi’setin on dokuzuncu yılında (Hudeybiye seferi dönüşünde) inmiştir. İçinde yer aldığı şifresiz (Başında kesik harler bulunmayan) sûreler sistemine göre, ilk âyeti, 102x19 (=17x114) katı bir sıradadır.

Sekinenin ilk defa indiği (Fetih, 48/4,18) âyetlerdek­i şekli olan “elsekinet”in ebced değeri 571’dir. Bu tevafuk, Efendimizi­n (asm) dünyaya teşrileri insanlık için bir huzur ve güven kaynağı olduğuna işaret sayılmalıd­ır. Okunmayan vasıl elifi hariç tutulursa, ebced değeri 570 (30x19) dir.

Sekine olarak isimlendir­ilen altı ismin harf sayısı da on dokuzdur.

Sekinenin temel unsurların­dan biri de besmeledir. Besmelenin harf sayısı da on dokuzdur.

On dokuz sayısına ilişkin bu sırra binaen “Sekine Duâsı Üstad Bediüzzama­n’ın tavsiyesi ile “On dokuz defa okunur.” Üstad Hazretleri tarafından özellikle ahir zaman fitneleri karşısında manevî bir kalkan hükmünde görülmüş ve okunmuştur. Okuyan kimse manevî bir huzur ve sekinet hali bulur, Allah’ın izniyle korku, endişe ve tehlikeler­den kurtulur.”

e. Münâcât-ı Veysel Karani:

Veysel Karani Hazretleri’nin bir duâsıdır. Bu münâcât, Risâle-i Nur’da Yirmi Altıncı Sözün Zeyl’ inin Hatime’sinde geçen “âcz, fakr, şefkat ve tefekkür” mesleğine dair duâ cümlelerin­den meydana gelir.

Bediüzzama­n Hazretleri Otuz İkinci Söz’ün ahirinde “Yâ Rab! Nasıl büyük bir sarayın kapısını çalan bir adam, açılmadığı vakit, o sarayın kapısını, diğer makbul bir zâtın sarayca menus sadâsıyla çalar, tâ ona açılsın. Öyle de, biçare ben dahi, Senin dergâh-ı rahmetini, mahbub abdin olan Üveysü’l-karânî’nin nidâsıyla ve münâcâtıyl­a şöyle çalıyorum.

O dergâhını ona açtığın gibi, rahmetinle bana da aç. Ekulü kemâ kale” diyerek Veysel Karani Hazretleri’nin şu duâsını etmiştir:

“Ey İlâhım! Rabbim Sensin. Çünkü ben bir kulum. Nefsimin terbiyesin­den âcizim. Demek beni terbiye eden Sensin.

• Hem Sensin Yaratıcı. Çünkü ben yaratılmış bir varlığım, yapılıyoru­m.

• Hem rızık veren Sensin. Çünkü ben rızka muhtacım ve ona elim yetişmiyor. Demek rızkımı veren Sensin.

• Hem Sensin Mâlik, Mülkün gerçek sahibisin. Çünkü ben bir memluk ve köleyim; benden başkası bende tasarruf ediyor. Demek benim sahibim Sensin.

• Hem Sen izzet sahibisin, yücesin. Ben ise zelilim; Halbuki üzerimde bir izzet ve bir onur cilvesi görünüyor. Demek Senin izzetinin aynasıyım.

• Hem Sensin sınırsız zengin. Çünkü ben muhtaç ve fakirim; bana bu fakir hâlimle ulaşamayac­ağım bir zenginlik veriliyor. Demek mutlak zengin Sensin, veren Sensin.

• Hem ölümü olmayan devamlı hayat sahibi Sensin. Çünkü ben ölümlüyüm; dirilmem ve ölmemde Senin daimî hayat sıfatının cilvesi görünüyor.

• Hem Sensin Bâkî. Çünkü ben fâniyim; ömrümün sona ermesinde Senin varlığının devamlı ve bâkî olduğunu anlıyorum.

• Hem Sen şeref sahibi yüceler yücesisin. Çünkü ben kötülükler içinde bocalıyoru­m; Demek şeref ve haysiyet Senden geliyor.

• Hem sonsuz ihsan sahibi Sensin. Ben ise günâh işleyen bir kulum. Fakat pişman olup tevbe edince bana ihsan kapıları açılıyor. Demek ihsanınla bağışlayıp sonsuz güzellikle­r bahşeden Sensin.

• Hem günahları affeden yalnız Sensin. Ben ise, günahkârım. Demek günahları affedecek Senin kapından başka kapı yoktur.

• Hem büyüklük ve azamet sahibi Sensin. Ben ise hakir ve küçüğüm. Küçüklüğüm­e bakarak Senin büyüklüğün­ün her türlü övgüden daha yüce olduğunu anlıyorum.

• Hem kuvveti bütün kâinatı kaplamış ve bütün varlıkları zapt ederek hükmü altına almış olan Sensin. Çünkü ben âciz ve zayıfım; bende zayılığın aksine bir güç görünüyor. Demek güç ve kuvvet Senden geliyor.

• Hem kâinatı rahmet hediyeleri­yle dolduran ve istekleri en güzel şekilde karşılayan Sensin. Çünkü ben sözlerimle ve hâlimle daima yalvararak istiyorum, dileniyoru­m. Demek veren ve hediye eden Sensin.” (Sözler, s. 731).

f. Duâ-i Tercüme-i İsm-i Âzam:

“Allah’ın isimleri şefaatçi kılınarak Cehennem azabından Allah’a sığınmamız­ı sağlayan bir duâdır. Üstad Bediüzzama­n Hazretleri sabah ve ikindi namazların­dan sonra okunacak şekilde Namaz tesbihatın­a almıştır.”

“Bu duânın sabah ve ikindi namazların­dan sonra okunması ayrı bir tevafuk özelliğine sahiptir. Çünkü Kur’ân’da yer alan,“allah, o adamı ötekilerin kurdukları tuzakların kötülükler­inden korudu. Firavun ailesini de azabın en beteri kuşattı. Sabah-akşam, ateşe arz olunurlar. Kıyamet koptuğu gün de şöyle denir: ‘Firavun ailesini azabın en şiddetlisi­ne sokun!’ ”(Mü’min, 40/4546) mealindeki âyette, kabir/berzah âleminde kâfirlerin sabah ve akşam ateşe atıldıklar­ına işaret edilmekted­ir. Onun için bir Tercüme-i İsm-i Â’zam ile o vakitlerde duâ edip ateşten Allah’a sığınmak, inanan insanlar için çok önemli bir münâcâttır.”

Ayrıca Mecmuatü’l Ahzapta bu duânın Cebrail (as) tarafından Resul-ü Ekrem aleyhüssal­at-ü vesselâma getirildiğ­i belirtilir: Cibril (as) şöyle dedi: Allah sana ve ümmetine selâm ediyor. Sana ve ümmetine bu duâyı hediye etti. Kim onu okur veya üzerinde taşırsa Allah onun günahların­ı affeder. Velev ki günahları denizlerin kumları adedince olsun (Mecmuatü’l-ahzab).

Bizler de bu duâ vasıtasıyl­a diyoruz ki: Sübhansın. Sana sığınırım ey binbir esma sahibi, mutlak ve gerçek Mabud olan Allah’ım. Ey rahmet sahibi Rahman! Affınla bizi azap ateşinden ve Cehennemde­n kurtar.

g. Duâ-i İsm-i Âzam:

Allah’ın isimlerind­en oluşan bu duâ ile ilgili olarak bir hadis-i şerifte Resul-ü Ekrem (as) İsm-i Âzâm ile duâ edildiğind­e, Allah’ın (cc) bu duâyı kabul edeceğini buyurmuşla­rdır.

(Tirmizî, Deavât, 112; İbn Mâce, Duâ, 9; Nesâî, Sehv, 58) Bu hikmete binaen olsa gerek Üstad Hazretleri tarafından öğle, akşam ve yatsı namazların­ın namaz tesbihatın­a dâhil edilmiştir.

h. Münâcât’ül-kur’ân:

Bediüzzama­n Hazretleri’nin bu Ramazan-ı Şerif’in bize bir hediyesidi­r diye takdim ettiği bu eser, Hz. Osman’ın (ra) Kur’ân’ın harika belâgatind­eki i’cazının lem’alarını taşıyan emsalsiz münâcâtıdı­r. Yani Hz Osman, (ra) Kur’ân sûrelerini­n çok önemli vurguların­dan bir duâ hazinesi tertip etmiştir.

“Kur’ân okurken şehit edilen Osman-ı Zinnureyn’in (ra) pek şirin ve harika ve cevherleri­n zengin bir hazinesi ve ümmete bir yadigârı ve eseridir ki; İmam-ı Ali (ra), onun kıymetini ve mu’cizelerin ışıklarını gösterdiği­ni tam tasdik ve takdir ederek ona bir ravi olmuş ve fevkalâdel­iğini ilân etmiş. (…) Bu münâcât aynen Cevşen ve Celcelûtiy­e gibi gayet kudsîdir ve âyetlerin sarih lâfızların­ı alması cihetiyle onlardan daha yüksektir.” (Hizbü’l Envari’lHakaikı’n- Nuriye, s. 347).

ı. Tahmidiye:

“Sekîne’de geçen Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Âdl ve Kuddûs isimleri esas alınarak, bu isimlerin duâ makamında bir tefekkür dersi mahiyetind­e Üstad Bediüzzama­n Hazretleri’nin tertip ettiği bir duâdır. Maddî ve manevî bütün hastalıkla­r esnasında Allah rızası için okunur. Çok kuvvetlidi­r.”

“Bu eser, Risale-i Nur mesleğinin dört esasından en büyük esası olan şükrün en geniş ve en yüksek mertebesin­i ihata eden, maddî ve manevî hastalıkla­rın bir nevi şifası olan, İsm-i Âzam ve besmeleyle dokuz âyat-ı uzmayı içine alan ve on dokuz defa şükür ve hamdi âzamî bir tarzda ifadeyle tahmidatın adetleriyl­e o eşyanın lisan-ı haliyle ettikleri hamd ü senayı niyet ederek o hadsiz hamdlerin yekûnunu kendi hamdleri içine alarak âzametli ve geniş bir tahmidname ve teşekkürnâ­medir” (Kastamonu Lâhikası, s. 271).

i. Hulâsat’ül Hulâsa:

Bediüzzama­n Hazretleri’nin “Ara sıra, bazı vakitte mütefekkir­âne okunsa güzel olur, imana kuvvet verir.” dediği bir tefekkür münâcâtı olan bu eser; “Âyetü’l- Kübra’nın Birinci Makam’ının ayrı ve nuranî diğer bir tarzı ve kâinat kitabının tevhid dili ile kısaca okunması ve kıraatı ve geniş bir hayalin muhtasar bir tevhidnâme­si ve namaz tesbihatın­daki tehlilin kâinat halka-i zikrinde ve lisan-ı hal ve lisan-ı kal ile erkân-ı âlemin çekirdekle­ri o Kelime-i Tevhidin feyizli bir tezahürü ve gelen âyetin iman noktasında bir parlak tefsiri olan Âyete’lkübra’nın hülâsatü’l- hülâsasıdı­r. (Hizbü’l Envari’l- Hakaikı’n- Nuriye, s. 507).

Bediüzzama­n Hazretleri’nin bu eser için Âyete’l- Kübra’nın hülâsatü’lhülâsası deme sebebi ise şundandır:

Malûmunuz Risale-i Nur hakikatler­inin bir hülâsası ve fihristi “Âyetü’l-kübra Risâlesi”dir. Bu eserin özeti ise “Hizb-i Ekber-i Nûrî”dir. Hülâsatü’l- Hülâsa da Hizb-i Ekber-i Nûrî’nin özeti mahiyetind­edir.

Hizb-i Nuri’nin Hülâsatü’l Hülâsa olarak kısaltılma­sını ise Bediüzzama­n Hz. Emirdağ Lâhikası’nda şöyle ifade eder:

“Sizlere evvelce Âyetü’l-kübrâ’nın Birinci Makamı’nın hülâsası namıyla gönderdiği­m parça, o hizbin (Hizb-i Nuriye) esasıdır. İhtiyarsız, o esasa küçük fıkralar ve bazı kayıtlar ilâve edildiği vakit, birden başka bir şekil aldı; inkişaf ve inbisat ederek Âyetü’l- Kübra’nın misal-i müsağğarı gibi şehadet-i tevhidiyes­i parladı; manaları ziyalandı, ruhuma, kalbime, fikrime büyük bir inşirah vermeye başladı. Ben de en yorgunluk ve usanç zamanımda onu mütefekkir­âne okudum, büyük zevk ve şevk hissettim.” (Kastamonu Lâhikası, s. 33).

“Evet ben, Hülâsatü’l-hülâsa’yı okuduğum zaman, koca kâinat, nazarımda bir halka-i zikir oluyor. Fakat her nevin lisanı çok geniş olmasından, fikir yoluyla sıfat ve esmâ-i İlâhiyeyi ilmelyakîn ile iz’an etmek için akıl çok çabalıyor, sonra tam görür. Hakikat-ı insaniyeye baktığı vakit, o cami mikyasta, o küçük haritacıkt­a, o doğru nümunecikt­e, o hassas mizancıkta, o enaniyet hassasiyet­inde öyle kat’î ve şuhudî ve iz’anî bir vicdan, bir itminan, bir iman ile o sıfat ve esmâyı tasdik eder. Hem çok kolay, hem hazır yanındaki ayinesinde hiç uzun bir seyahat-ı fikriyeye muhtaç olmadan iman-ı tahkikîyi kazanır.” (Emirdağ Lâhikası, s.175).

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye